SETA > Yorum |
Siyasal Kültür ve Seçmen Eğilimini Yönetmek

Siyasal Kültür ve Seçmen Eğilimini Yönetmek

2019’da yapılacak üç seçim için bu kitleyi iyi analiz eden ve ona göre siyaset geliştiren partiler kazançlı çıkacaktır.

Ana muhalefet partisi, 2019 seçimlerine yönelik muhalefet bloku oluşturmak için ziyaretlerini sürdürüyor. Kemal Kılıçdaroğlu en son, 28 Şubat’ın dizayn siyasetinde rol almış Hüsamettin Cindoruk’u evinde ziyaret etti.

Cindoruk, görüşmeden sonra “eski Türkiye’de siyaset yapmış kişilerin bir görevi var. Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP’ye destek vermek. O desteği verirsek tek parti iktidarı kurmalarını engelleyebiliriz” açıklamasını yaptı.

Cindoruk, eski siyasetçi olarak, Türkiye’de siyasetin hâlâ 28 Şubat’ın karanlık günlerindekine benzer bir atmosferde, senaryo ve dizayn siyaseti ile şekillendiğini zannedebilir.

Ancak son referandumda 18-30 yaş aralığı seçmen sayısının 7 milyonun üzerinde olduğu göz önünde bulundurulduğunda, eski siyasetçi taktikleri fazla işe yaramayabilir. Seçmen davranışları ve siyasal kültür birlikte, değişiyor, dönüşüyor.

***

Son 15 yıllık dönemde, hem siyaset hem de Türkiye değişti, dönüştü. Seçmenlerin eğilimleri de giderek farklılaşıyor. Seçmenin değer skalasındaki sıralama günden güne değişiyor. Orta sınıfın giderek güçlenmesi ve genişlemesi ve eğitimli kentsoylu gençlik kümesinin artması, siyasetten beklentilerin odağını çok yükseğe taşıyor.

Diğer gelişmiş refah ülkelerinin aksine, Türkiye’de eğitimli orta sınıfın siyasete katılımı ve ilgisi yüksek.

Bu sınıfın siyasal kültürünün oluşumunu etkileyen dinamikler çok çeşitli.

Siyasal kültür, normalde insanların derinden öğrendiği uzun yaşayan fikirler ve değerler üzerinden şekillenirken, iletişim teknolojilerindeki içerik ve hız, bu alanı aşındırıyor. Tüketimin kişiselleşmesi, insanların mevcut olana karşı tatminini güçleştiriyor. Dolayısıyla, bu iki sınıfın siyasetten beklentisi artıyor. Kendinden olan siyasetçiye oy verse bile kırk kusur buluyor.

Örneğin, genç Kanada başbakanı Justin Trudeau’nun, sahte imajlarla oluşturulmuş her hareketine büyük anlamlar yükleyip hayran olurken; benzer ama sahici şekilde, kendi ülkesinin siyasetçisinin yürüttüğü siyasete burun kıvırır. Mültecilerle ilgili yaklaşımlar bu örneği yeterince somutlaştırır.

Bu kişilerin siyasete yönelik algıları ölçüldüğünde, büyük yatırımlar, ekonomik göstergelerin iyi olması, ulaşım imkânlarının artırılması gibi hususları siyasal iktidarın sıradan görevi olarak kodladığı ortaya çıkıyor.

Siyaseti ana akım kanallardan takip etmediği için, manipülatif haber ve yorumlara çok kolay prim veriyor. Doğrusunu araştırmak için zahmete girmiyor. Komplo teorilerine inanmaya meyli yüksek.

Yeni siyaset diline “gerçeklik sonrası” siyasal söylem olarak aktarılan ama bildiğimiz popülist söylemler üzerine kurulu vaatlere karşı heyecanlanıyor.

Özellikle son 15 yıldır, büyük bir ekonomik krizle karşılaşmadığı ve ekonomik konforu bozulmadığı için düzenin böyle devam etmesini bir rutin olarak algılıyor.

Kendi rahatının bozulmasından aşırı derece korkuyor. Bu konuda hassaslaşıyor. Örneğin, mültecilere vatandaşlık verilecek dendiğinde, bu konuda duyduğu olumsuz münferit olayları hemen genelleştiriyor.

Kendisinin de ekonomik durumu sürekli iyileşmesine rağmen, çevresinde kendinden daha hızlı büyüyen, istisnasız herkesi rantçılıkla ya da usulsüzlükle suçlayabiliyor. Kendi ötekisinin refah seviyesinin yükselmesini kabul edemiyor.

Ama tüm bu bakış açılarına rağmen, bu kitlenin siyasal davranışının sonucuna hâlâ milliyetçilikleri önemli oranda etki ediyor.

Özellikle ülkenin terör sorunu başta olmak üzere önemli krizlerinde, kendi siyasal algıları ile yüzleşiyor. Ayakları biraz yere basıyor.

Ama, siyasetin normal dinamiğinde işlediğinde oy verme konusunda bu kitleyi ikna etmek gittikçe güçleşiyor.

2019’da yapılacak üç seçim için bu kitleyi iyi analiz eden ve ona göre siyaset geliştiren partiler kazançlı çıkacaktır.

[Türkiye, 13 Haziran 2017].