Son dönemde meydana gelen terör eylemleri gözlerin yeniden PKK'ya çevrilmesine yol açtı. Örgütün kurulmasının üzerinden 32 yıl, ilk eylemini yapmasının üzerinden 26 yıl geçmiş olmasına rağmen terör can almaya devam ediyor. PKK geçen sürede birçok kez strateji değiştirip varlığını sürdürürken devletin statik yaklaşımı problemin yapısal bir nitelik kazanmasına sebep oldu. Evvela terörle mücadele, teröristle mücadele tefrikinin buna bağlı olarak PKK meselesi ile Kürt meselesinin ayrımının yapılmaması ülkeye pahalıya mal oldu. Geçen çeyrek asrın sonunda terörün sonlanması bir yana, şiddet yegâne hak arama ve mücadele yöntemi olarak varlığını devam ettiriyor. Türkiye geçen bunca zamana rağmen ne terör, ne de Kürt meselesine karşı bir 'tutarlı, ikna edici ve realize' edilebilir bir siyaset geliştiremedi. Devletin yekpare bir siyasetinin olmaması günübirlik politikalarla çözüm aranmasına ve meselenin bir partiler üstü mesele olarak ele alınmasına engel oldu. Her meselede olduğu gibi bu meselede de iktidarın ak dediğine muhalefet kara dedi ve problem aktüel siyasete alet edildi. İktidar partisinin 'Demokratik Açılım' projesinin başına gelenler bu siyasetsizliğin ve meselenin gündelik siyasetin dar kalıplarının aşılamamasının sonucu. Kürt meselesinin partiler üstü bir devlet projesi olarak ele alınmaması çözüm umutlarının yerini karamsarlığın almasına yol açtı.
Gelinen aşamanın bir muhasebesi yapıldığında bazı medya organlarında yer aldığı biçimde karamsarlığa kapılmanın doğru olmadığını belirtmeliyiz. Hayatında bir kez olsun bölgeye gitmemiş, haritada Cizre'nin veya Eruh'un yerini dahi bulamayacak bazı uzmanların! 'itham edici, kışkırtıcı, toptancı ve sorumsuz' söylemleri görüntü ve uzman terörüne yol açsa da çok şükür toplumun sağduyusu karşısında asıl amacına ulaşamıyor. Belirtmekte fayda var ki bölge halkını suçlayıcı ve bin yıllık kardeşliği zedeleyici yorum ve değerlendirmeler bu topraklardaki birlikte yaşama pratiğine zarar veriyor. Medyanın üslup sorunu çözüm sürecinin zehirlenmesine ve atılan adımların sonuçsuz kalmasına yol açıyor.
Öcalan, Mandela olmak istiyor!
Geçen hafta Siirt-Eruh-Şırnak ve Batman'da dört gün boyunca birçok insanla görüştüm. Eruh'a gidip PKK'nın ilk eylem yaptığı yeri görmek ve oradaki insanları dinlemek istedim. Aklınıza gelebilecek hemen herkesle görüştüm. Bölge halkı bir an önce silahların susmasını isterken son on yılda sağlanan huzurun kaybedilmesini istemiyor. Aslında bölgedeki en büyük devrim OHAL'in kaldırılmasıyla olmuş. İnsanlar OHAL'in kaldırılmasıyla başlayan, ekonomik ve toplumsal hamlelerle devam eden sürece 'sessiz açılım' adını veriyorlar.
Adalet ve Kalkınma Partisi'yle hızlanan demokratikleşme çabaları bölgeye olumlu biçimde yansımış. OHAL'in ve DGM'lerin kaldırılması, TRT 6'nın açılması, Kürtçe dil kurslarına bazı uygulama sorunlarına rağmen izin verilmesi, isimlendirilmesinde problemler olsa da Kürt Enstitüsü'nün kurulması, KÖYDES, BELDES projelerinin hayata geçirilmesi, köye dönüşlere izin verilmesi gibi birçok önemli adım herhangi bir isim verme çabası olmadan sessizce yapıldı. Yapılan bu iyileştirmeler Öcalan, PKK ve DTP tarafından da bugünkü gibi tepkiyle karşılanmamıştı. Ne zaman ki 'Kürt açılımı' kavramı kullanılmaya başlandı hem Kürt hem de Türk milliyetçileri sert reaksiyonlar vermeye başladılar.
Kürt meselesinin çözümünü