SETA > Yorum |

Yargıda Bitmeyen Reform İhtiyacı

Bugüne kadar yapılan reformlara rağmen sorunların hala sürmesinin en önemli nedeni, sorunları gerçekten çözmek yerine, palyatif yöntemlerle günü kurtarmaya çalışmak olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin, yeni bir ulus inÅŸa etme hedefi, kuruluÅŸundan itibaren hukuka ve yargıya, kurucu ve koruyucu aktör rolü yüklenmesi sonucunu doÄŸurmuÅŸtur. Nitekim bütün bir cumhuriyet tarihi boyunca, toplumu dizayn etme, farklılıkları yok etme ve homojen bir ulus inÅŸa etme amacıyla uygulanan bütün politikalar, anayasal ve yasal düzenlemeler ve yargı aracılığıyla meÅŸrulaÅŸtırılmaya çalışılmıştır. Özetle, bu ülkede hukuki mevzuat ve yargı, vatandaÅŸların hak ve özgürlüklerini koruyarak toplumda adaleti tesis etmek için deÄŸil; devleti, devletin güvenliÄŸini, devletin çıkarlarını korumak için var ola gelmiÅŸtir. Ara rejim dönemlerinde dahi yargı, darbe ve muhtıracıların hemen yanında yer almış, buna karşılık, darbeciler de, yaptırdıkları anayasa ve yasalarla yargının gücünü arttırmış ve sonuçta yargıyı vesayet düzeninin en önemli vasisi durumuna getirmiÅŸlerdir. Tüm bunlar, yargının sürekli sorgulanıp tartışılmasını da beraberinde getirmiÅŸ ve zaman içinde yargıda köklü reformlar yapılması ihtiyacı kendini dayatmıştır.

YARGI REFORMLARININ AMACI

Bu çerçevede, çeÅŸitli zamanlarda mevzuatta ve yargının yapılanmasında köklü deÄŸiÅŸikliklere, reformlara gidilmiÅŸtir. Bu reformlar, bazen hukuk devleti ilkesini güçlendirme amacıyla yapılmışsa da, yargının vesayetçi gücünü pekiÅŸtirmek, genellikle, öncelikli amaç olmuÅŸtur; nadiren de, birey hak ve özgürlüklerini geliÅŸtirme ve koruma amacıyla reformlar gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. 1987’de Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi (AÄ°HM)’ne bireysel baÅŸvuru yolunun açılmasından itibaren, insan haklarının korunması amaçlı reform ihtiyacı daha sık dile getirilmiÅŸtir. Ancak demokrasi ve hukukun üstünlüÄŸü ilkelerinin güçlendirilmesi, birey hak ve özgürlüklerinin geliÅŸtirilip korunması amaçlı düzenlemeler, ağırlıklı olarak AB uyum süreci kapsamında yapılmıştır.

Daha çok 2000’li yıllarda çıkarılan ‘AB uyum paketleri’ yakından incelendiÄŸinde, bir kanunun, hatta bazen bir maddenin birkaç uyum paketinde yer aldığı görülmektedir. Bu tekrar tekrar uyumlulaÅŸtırmanın iki önemli nedeni bulunmaktadır: Birincisi, bürokratik elitlerin, köklü ve sahici reformlar yerine, günü kurtarmaya dönük düzenlemelerle reform yapıyormuÅŸ gibi görünmekte ısrar etmeleri; ikincisi, siyasi kadroların derslerine iyi çalışmamaları. Bu yüzden de, on yılı aÅŸkın bir süreden beri bir dizi reform yapılmış olmasına raÄŸmen, sorunlar çözülememiÅŸ, reform ihtiyacı sürmüÅŸtür.

YARGI REFORMUNDA STRATEJÄ°K DÖNEM

2009'da ‘Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı’yla birlikte, ilk kez yargı reformuna yönelik çalışmalar, bir strateji çerçevesinde yürütülmeye baÅŸlanmıştır. Konulan hedeflerin yüzde 70 oranında gerçekleÅŸtirilmesi üzerine, Plan güncellenerek Eylül 2012’de yeni strateji taslağı açıklanmıştır. “Yargısal uygulamalardan ve mevzuattan kaynaklanan insan hakları ihlallerinin önlenmesi ve insan hakları standartlarının güçlendirilmesi”, bu taslakta, amaçlar arasında yer almıştır. Bu stratejik süreçte, 12 Eylül 2010 günü halk oylamasında kabul edilen anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi paketi, vesayetçi yargı düzenine yapılan ilk ciddi müdahale olmuÅŸtur. Bu paketle, Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi en önemli iki çelik çekirdeÄŸe dokunularak yargının idari yapılanmasını demokratikleÅŸtirmenin önü açılmış ve yargının iÅŸ yükünün azalmasını saÄŸlayacak adımlar atılmıştır. Bundan sonra, 2011’de 1 ve 2; 2012’de de 3. Yargı Paketi yasalaÅŸmıştır. Ä°nsan haklarına dair iyileÅŸtirmeler içerse de, daha çok yargı organlarının hızlı, etkin ve iÅŸlevsel çalışabilmesi için çıkarılan bu paketler, kısa sürede sonuç vermeye baÅŸlamış; yüksek yargıda incelenmeyi bekleyen dosya sayısı hızla azalmıştır. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıklamalarına ve medyada yer alan haberlere göre, Türkiye'nin AÄ°HM’den aldığı ihlal kararları doÄŸrultusunda hazırlanan 4. Yargı Paketi de önümüzdeki günlerde Meclis’e sevk edilecektir.

“ANADÄ°LDE SAVUNMA YASASI”

Bu arada, geçtiÄŸimiz hafta çıkarılan 6411 Sayılı Kanun’la yargılama ve infaz sisteminde ciddi iyileÅŸtirmeler yapıldı. Bundan böyle sanıklar, sözlü savunmalarını, kendilerini daha iyi ifade edebilecekleri baÅŸka bir dilde yapabilecekler. Tercümanın giderlerini sanıkların kendilerinin karşılayacak olması, sorunlu ve tartışmalı olmakla birlikte, yapılan düzenleme, hem adil yargılanma ve savunma hakkı açısından hem de KCK sanıklarıyla ilgili yıllardır yaÅŸanan sorunun çözümü bakımından oldukça önemlidir. Aynı yasayla, cezaların infazının ertelenmesi konusunda iyileÅŸtirmeler yapılmış; evli hükümlülerin, eÅŸleriyle mahrem ÅŸekilde görüÅŸmelerine imkan saÄŸlanmış; çocuk hükümlülerin aile görüÅŸmesi yapmaları ve hükümlülerin izin süreleri içinde kendilerinin veya yakınlarının evlerinde gece konaklamaları mümkün hale gelmiÅŸtir.

AÄ°HM’DE EN ÇOK CEZA ALAN ÜLKE

Türkiye, uzun süredir, hakkında en çok ihlal kararı verilen ülkeler listesinin başındadır. Türkiye hakkında verilen ihlal kararlarında da ilk sırayı, adil yargılanma hakkının ihlali oluÅŸturmaktadır. Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesinde icra edilmeyi bekleyen karar sayısı açısından ise, Türkiye, 1780 kararla, Ä°talya’dan sonra ikinci sıradadır. Türkiye, tazminatları ödemekte ancak AÄ°HM kararlarının infazıyla ilgili diÄŸer yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. Oysa kararların icrasının AK Bakanlar Komitesi gündeminden düÅŸürülebilmesi için gerekli diÄŸer bireysel önlemlerle mevzuat ya da uygulama deÄŸiÅŸikliklerini ifade eden genel önlemlerin tümünün yerine getirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki, AÄ°HM önünde bekleyen dava dosyaları açısından da Türkiye, 2011 Haziran itibariyle 17700 dosyayla ikinci sıradadır.

GÜNÜ KURTARMADAN, SÄ°STEMATÄ°K VE STRATEJÄ°K REFORMLARA

Adalet Bakanı Ergin, koltuÄŸa oturduÄŸundan beri, bu ülkede ihlallere son vererek gerçekten adaleti tesis etmek, hukuku üstün kılmak ve dolayısıyla Türkiye’yi bu ayıptan kurtarmak için bir strateji çerçevesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Anayasa Mahkemesine bireysel baÅŸvuru yolunun açılmasıyla baÅŸlayan bu çalışmaların bir kısmını ÅŸöyle özetleyebiliriz: AÄ°HM’de Türkiye’yi temsil ve savunma görev ve yetkisi DışiÅŸleri’nden Adalet Bakanlığına devredildi; bu amaçla Ä°nsan Hakları Daire BaÅŸkanlığı kuruldu. Bu Daire’nin temel görevi, Türkiye’nin AÄ°HM ve AÄ°HS’in gereklerini tam karşılamasını saÄŸlamak ve ihlallerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapmaktır. Bunun yanı sıra, 12 Nisan 2012 tarihinde DışiÅŸleri Bakanlığı ile bir iÅŸbirliÄŸi protokolü imzalandı ve konuyla ilgili önemli merkezlerde birer Adalet MüÅŸavirinin görevlendirilmesine baÅŸlandı. Bunların yanı sıra, AÄ°HM’in ihlal kararları, 2012’den itibaren, ihlal kararı çıkmasına yol açan eylemi yapan hâkim ve savcıların terfi ve baÅŸarı incelemelerinde deÄŸerlendiriliyor. Bu çerçevede, Bakanlık ihlale neden olan hakim ve savcıları, ilgili kararla birlikte HSYK’ya bildirmeye baÅŸladı. Öte yandan, AÄ°HM’e baÅŸvuruların önünü kesmek amacıyla, 23 Eylül 2012’den itibaren Anayasa Mahkemesine bireysel baÅŸvurular baÅŸladı. Önümüzdeki günlerde devreye girecek olan Tazminat Komisyonları ile de, uzun yargılamalardan ötürü yapılmış AÄ°HM baÅŸvurularının tazminat ödenerek geri çekilmesinin saÄŸlanması hedefleniyor. Bu arada Türkiye’nin ilk Ä°nsan Hakları Eylem Planı hazırlandı. Ä°ÅŸte 4. Paket’i tüm bu çalışmaların bir parçası olarak deÄŸerlendirmek gerekmektedir.

4. PAKET’Ä°N GEREĞİ, ÇERÇEVESÄ°

4. Yargı Paketi, aslında, 15-17 Kasım 2011 tarihinde Ankara’da düzenlenen “AÄ°HM’nin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözüm Önerileri” konulu ‘Yüksek Düzeyli Konferans ve Çalıştay’da yapılan öneriler esas alınarak hazırlanmış. Dolayısıyla, bu paketi son günlerde özellikle Kürt sorunu etrafında yaÅŸanan kimi geliÅŸmelerle iliÅŸkilendirmek gerçeÄŸi tam yansıtmıyor. Bununla birlikte, 4. Paket yasalaÅŸtığı takdirde, elbette kimi hukuk ihlallerine son verecek ve tıkanıklık yaÅŸanan bazı siyasi sorunların çözümünü de ciddi ölçüde kolaylaÅŸtıracaktır ki, bu da gayet normaldir. Hukukun bir görevi de, yaÅŸadığımız sorunları adalet ve hürriyet temelinde çözmek deÄŸil midir?

4. Paket, AÄ°HM’in ihlal kararlarının gereklerini karşılamak amacıyla, Askeri Yüksek Ä°dare Mahkemesi Kanunu, Ä°dari Yargılama Usulü Kanunu, KamulaÅŸtırma Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Memurlar ve DiÄŸer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu gibi pek çok yasanın bazı maddelerinde deÄŸiÅŸiklikler öngörüyor.

4. PAKET NELER GETÄ°RÄ°YOR?

4. Paket’le, AÄ°HM’in ihlal kararları, askeri yargı için de yargılanmanın yenilenmesine neden olacak; mülkiyet hakkıyla ilgili olarak kamulaÅŸtırma bedelinin enflasyon karşısında deÄŸer kaybının telafisi mümkün olacak. Ä°ÅŸkence suçlarında zamanaşımı kalkacak. Tutukluluk hali, artık 30 günde bir dosya üzerinden deÄŸil, tutuklu görülüp dinlendikten sonra deÄŸerlendirilecek. AÄ°HM’in etkin soruÅŸturma yapılmadığına karar vermesi halinde, soruÅŸturma yeniden yapılacak. Adli yargıdaki ıslah kurumu, idari ve askeri yargıda da uygulanacak. Tutuklunun tahliyesine iliÅŸkin kararlar derhal uygulanacak; adli kontrolün daha geniÅŸ uygulanmasını saÄŸlayacak tedbirler alınacak.

Ancak 4. Paket’in asıl önem taşıyan ve muhtemelen en çok tartışılacak düzenlemeleri, TMK ve TCK ile ilgili olanlardır. Her ÅŸeyden önce, terör kavramının somut tanımının olmaması, terörle mücadele gerekçesiyle hakların son derece keyfi biçimde sınırlandırılmasına imkan tanımakta ve Türkiye’nin, AÄ°HM’de ciddi oranda mahkumiyet almasına yol açmaktadır. ÖrneÄŸin, yasadışı örgütlerin, içeriÄŸi hiçbir ÅŸiddet unsuru içermeyen bildirilerini yayınlayan yazı iÅŸleri müdürlerinin, sadece bu eylemleri nedeniyle cezalandırılması, ifade özgürlüÄŸüne aykırıdır ve AÄ°HM, bu tür vakalarda doÄŸrudan ihlal kararı vermektedir. Bu bakımdan TMK’nın 6 ve 7. maddelerindeki suçların kapsamının, “ÅŸiddete teÅŸvik veya tahrik”le sınırlandırılması gerekmektedir. Aynı ÅŸekilde, TCK’nın da 215 ve 220 baÅŸta olmak üzere kimi maddelerinin “ÅŸiddet”le sınırlanması ya da en doÄŸrusu tamamen kaldırılması ÅŸarttır. TCK’nın ünlü 301. maddesi, hala ifade özgürlüÄŸünü ciddi ölçüde kısıtlayan bir madde olarak önümüzde durmaktadır.

REFORMLARDAN BEKLENTÄ°LER

Bugüne kadar yapılan reformlara raÄŸmen sorunların hala sürmesinin en önemli nedeni, sorunları gerçekten çözmek yerine, palyatif yöntemlerle günü kurtarmaya çalışmak olmuÅŸtur. Dahası, yargı ve hukuk, “düÅŸman”ları sindiren, cezalandıran ve tasfiye eden bir silah olarak kurgulanmış ve kullanılmıştır. Bu tarihi geçmiÅŸ yüzünden, Bakan Ergin’in “Åžu serbest bırakılsın, bu serbest bırakılsın diye bir çalışmamız yok. Bizim çalışmamız ilkesel planda yapılıyor. Ä°nsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’nin karnesi iyi deÄŸil, bu karneyi düzeltmemiz, insan hakları standartlarımızı yükseltmemiz, demokrasimizi tahkim edip güçlendirmemiz gerekiyor. Bunları yaparken de falan filan kiÅŸi istifade etsin diye bir tavrımız yok. Prensipleri ortaya koyuyoruz. Bu prensipleri ortaya koyduktan sonra bundan kimin istifade ettiÄŸine bakmıyoruz.” ÅŸeklindeki ifadeleri oldukça önemlidir, anlamlıdır ve Türkiye’de yargı reformlarından yana ilk kez ciddi ölçüde umutlanmamıza imkan tanımaktadır.

*Bu yazının kısaltılmış hali 3 Åžubat 2013 tarihli Star Açık GörüÅŸ'te yayınlanmıştır.