SETA > Strateji Araştırmaları |
SETA Genel Koordnatörü Prof Dr Burhanettin Duran İsrail ABD nin

SETA Genel Koordnatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran: İsrail, ABD’nin İran’a Saldırmasını İstiyor

İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Dünya Düzeni, 1989 yılından sonra farklı bir döneme girdi. Küreselleşme dönemi de denilen bu dönem de bugünlerde değişime uğradı ve ABD Liberal Demokrasi’den korumacı “ulus devlet” formuna evirilmeye başladı. Trump ile Orta Doğu’da İsrail merkezli Yeni Orta Doğu amaçlanıyor. İsrail, Suudi Arabistan ve BAE aynı safta buluşurken İran düşman ilan edildi. İran’a yönelik çok sert ambargolar ve yaptırımlar art arda gelmeye başladı. ABD’nin Orta Doğu ve İran planları, gerilimli Türk-ABD ilişkilerini SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran ile konuştuk..

ABD'nin İran'a yönelik yaptırımında 8 ülke yaptırım dışıydı ama son açıklama ile Türkiye'nin de yaptırım içine alınmasının nedeni nedir? Washington, İran'ın petrol ihracını tümüyle durdurmayı hedefliyor. Bu sert yaklaşımın amacı İran'ın en önemli gelir kaynağını kesmek. Ağır bir ekonomik ambargo ile Tahran yönetiminin diz çökmesini sağlamak. Tahran'ın hem Orta Doğu'daki direniş hattını kırmak hem de balistik silah geliştirme projelerinde geri adım atmasını sağlamak.

Bunun nedeni nedir? Bu sert politika konusunda ABD'yi en fazla teşvik eden tarafın İsrail olduğu hatırlanırsa, İran'ın askeri açıdan İsrail, Suudi Arabistan ve BAE için tehlike oluşturacak bir kapasiteye sahip olmaması isteniyor.

Ayrıca, Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki faaliyetlerinin sınırlandırılması amaçlanıyor.

İran ambargosundan Türkiye nasıl etkilenir? Bu kararın petrol fiyatlarını ciddi şekilde artırması yönünde riskler mevcuttur. Kararın duyurulmasının ardından yaşanan artış da bunu gösteriyor. Venezuela, Libya ve Nijerya'dan kaynaklanan arz sorunlarına bir yenisi eklenecek. OPEC içinde petrol arzı anlaşmasının sıkıntıya gireceği konuşuluyor. İran'ın petrol piyasasından tamamen dışlanması durumunda yaklaşık olarak günde 1,5 ila 2 milyon varil civarında bir arz eksikliğinin söz konusu olacağı ifade ediliyor. Bu durumda İran'ın piyasadan dışlanması durumunda, beklendiği gibi petrol fiyatları artacaktır. Bunun da zaten ABD ile yaşanan gerginlikler yüzünden sorunlar yaşayan Türkiye ekonomisine yansıması olumsuz olacaktır buna da hazır olmalıyız.

ABD İran'a tam olarak ne yapmak istiyor? Amerikan başkanları arasında İsrail'e destek açısından en fazla öne çıkan başkanlardan biri olan Trump'ın başkanlık dönemi sona ermeden İran konusunda sonuç almak istiyorlar. Birinci hedefleri, İran'ın ekonomik gücünü kırarak onu İsrail ve diğer Amerikan müttefikleri açısından bir tehdit olmaktan çıkarmak. İkinci olarak, aralarında işi İran'daki rejimin yıkılmasını sağlamak. Ayrıca, genç nüfus oranı yüksek olan İran'da üniversite mezunu işsizliği halen yüzde 40-50'ler seviyesinde. Yaptırımlarla daha da artacak işsizlik toplumsal protesto ve iç karışıklık riskini büyütmekte. Trump'ın 2020 seçimlerine İran'ı masaya oturtmaya zorlayarak bir zaferle gitmek istediği anlaşılıyor. İran rejiminin ekonomik sorunların büyümesi ve iç karışıklık korkusu ile pes etmesi bekleniyor. Trump yönetimi içinde rejim değişikliğine gidecek bir müdahaleyi benimseyenlerin de olduğu söyleniyor.

İRAN KRİZİ İSRAİL'İN PLANI

PKK/PYD'yi kullanıp İran'a yönelik Körfez ülkeleri ve İsrail ile saldırabilir mi? PKK/PYD taktik amaçlara hizmet edecek bir piyon, ana unsur değildir. İran'ın Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve Filistin'de ciddi siyasi nüfuzunun olduğunu unutmayalım. Yine İran Körfez'i istikrarsızlaştırarak Suudi Arabistan ve BAE'yi karıştırabilecek bir bölgesel aktör. İran'a askeri müdahale ABD'nin büyük bir kara ordusunu ve iddialı bir koalisyon kurmasını gerektiriyor. Bu yüzünde çılgınca bir nükleer bomba atma dışındaki askeri seçenekler çok geniş bir mobilizasyonu gerektiriyor. Suriye'den ve Afganistan'dan çekilmeyi konuşan ABD'nin büyük bir bataklığa saplanma niyetinde olduğunu sanmıyorum. Askeri bir müdahaleye dönüşme ihtimalini zayıf görüyorum. Ancak İsrail, İran'a karşı askeri bir müdahaleyi ABD'ye yaptırmak istemektedir.

ANKARA VE TAHRAN'DAN PKK'YA ORTAK OPERASYON

Türkiye ve İran, PKK/PYD'ye yönelik ortak operasyon yapabilir mi? Aslında reel politika bunu gerektiriyor. Çünkü her iki ülke de bu terör örgütünün tehdidi altında. Bugüne kadar Türkiye'ye karşı bu örgütü bir baskı aracı olarak kullanan ABD'nin şimdi İran'a karşı da aynı örgütü bir istikrarsızlaştırıcı faktör olarak kullanma eğilimi biliniyor. Bu noktada Tahran yönetiminin artık bu konuda Ankara ile yakın işbirliğine hazır olması gerekiyor. PKK ve bölgedeki farklı kollarının kendisi için de ciddi bir tehdit olduğunu görmesi İran'ın, teröre karşı mücadelede Türkiye ile ortak hareket etmesinin önemini anlaması açısından gerekli. Son dönemde Tahran bunu anladığı yönünde sinyal veriyor. Ancak çok yönlü Acem diplomasisi PKK'yı bir şekilde etkileyebilme imkanını da tümden yok etmek istemiyor. ABD'nin İran ambargosu etkisini gösterdikçe Tahran'ın Ankara'ya PKK ile ilgili yeni önerilerle gelmesini bekleyebiliriz.

Türkiye son dönemde Suriye ile yeni bir ilişki dönemine girebilir mi? Özellikle Rusya'nın bu yönde bir isteği olduğu dillendiriyor. Böyle bir şeyi belemiyorum. Suriye'de siyasi geçiş süreci konusunda uzlaşma olmadıkça ve İdlib'deki durum, YPG'nin kontrolündeki bölgenin kaderi netleşmedikçe Türkiye'nin Esad rejimi ile yeni bir ilişki dönemine girmesini beklemiyorum. YPG ile mücadele ve Suriyeli mültecilerin dönüşü ile ilgili bu yönde bir öneri getiriliyor gündeme. Bu aşamada Esad ile görüşmenin iki hususta da fayda sağlamayacağı görüşündeyim. Rusya ve İran üzerinden yapılan müzakerenin yeterli olduğunu düşünüyorum.

S- 400; STRATEJİK VE EKONOMİK KAPIŞMADIR

ABD, S-400'leri Türkiye'ye bir baskı aracı olarak mı kullanıyor? ABD, Türkiye'nin S-400leri almasına birkaç sebeple karşı çıkıyor. İlki teknik iddialar. Washington S-400lerin, F-35'lerle bir arada kullanılması durumunda veri aktarımı olacağı iddiasında. Bunu da NATO ittifakının güvenliğine tehdit olarak görüyor. F-35 projesinin değerinin zayıflaması olarak değerlendiriyor. Ankara, bu kaygıları giderecek ortak komite önerdi. Washington reddetti. Aslında mesele teknik riskler değil. Meselenin asıl yönü stratejik ve ekonomik kapışmayla alakalı. Yani S-400 özünde ABD ile Rusya arasındaki rekabetin kritik bir konusu. Washington'da Rusya'yı sınırlandırma ile ilgili ortak bir anlayış var. ABD, Rusya'nın gelişmiş hava savunma sistemi ile silah piyasasında hele hele NATO pazarında olmasını istemiyor. S-400ler için Türkiye'yi bekleyen ülkeler var, Hindistan, Suudi Arabistan ve Katar gibi. Bu sebeple Türkiye CAATSA yaptırımları ile tehdit ediliyor.

F-35 ortaklığı biterse, Türkiye'nin NATO ittifakı çözülür mü? Elbette hayır. NATO'dan çıkarılma diye bir konu yok. Kararlar herkesin katılımı ile alınıyor. Kaldı ki NATO Genel Sekreteri üyelerin silah alımlarına kendilerinin karar vereceğini söylüyor. Ancak ABD'nin Türkiye ile S-400 gerilimi yükselmesi NATO içinde de kriz üretebilir. İki önemli üyenin karşı karşıya kalması, Türkiye'nin NATO içerisinde türlü formüllerle zayıflatılmaya çalışılması NATO ittifakına stratejik olarak kayıp yaşatır.

Türkiye'nin F-35leri almaması başka savaş uçağı tercihlerine yönelmesi ya da milli muharip uçağına ağırlık vermesi savunma sanayimizin klasik ABD bağlamını değiştirecektir, yeni bir dönüşüme taşıyacaktır. Bakalım ABD, Türkiye'nin savunma sanayisini bu tür stratejik bir dönüşüme itecek denli geniş yaptırımlara başvuracak mı?

KARMAŞIK, GERİLİMLİ BİR DÖNEM

Dünya'da yeni bir dünya düzeni kurulması için tartışmaların olduğu gözüküyor. Yeni durum nasıl bir düzen olacak? Doğu-Batı dengesi mi olacak? Trump'ın başkan seçilmesiyle liberal dünya düzeninin dağılmakta olduğu yönünde yoğun bir tartışma var. Bu gidişat aslında Obama döneminde başladı. Suriye iç savaşında ABD değerlerinin iflas ettiği bir politika yürüttü. Trump ile "Önce Amerika" sloganıyla ABD, küresel liderlik sorumluluklarını terk etti. Kendi çıkarlarını hem hasımlarına hem de müttefiklerine dayattığı bir döneme geçti. NATO'yu, uluslararası anlaşmaları sorguladı. Bir kısmını da iptal etti. ABD'nin sert bir milliyetçiliğe, Avrupa'nın da popülizme yenik düşmesi Batı merkezli liberal değerlerin krizi ve düzenin kaybı olarak değerlendiriliyor. ABD'nin çeşitli ölçeklerde Çin, Rusya ve İran'ı sınırlandırmaya çalıştığı bu yeni dönem ABD ile Avrupa arasındaki ittifak ilişkisini ciddi bir dönüşüme uğratacak gibi görünüyor.

Gelen yeni düzen ikili ilişkilerin ve spesifik konular etrafındaki ittifakların dönemi gibi görünüyor. Bu karmaşık, gerilim dolu ve değişen ittifaklara dayalı dönemin bir düzen kurduğunu bile söyleyemeyiz. Aksine ABD'nin bizzat kendisinin sebep olduğu yeni bir kaos, düzensizlik haline geçtiğimizi ifade edebilirim. Türbülansı bol bu dönemde içeriyi konsolide eden ve türbülansların yarattığı fırsatları kollayan liderliklerin öne çıkacağını düşünüyorum.

[Takvim, 29 Nisan 2019, Röportaj: Ali Değirmenci]

Etiketler »