Türkiye aynı anda üç ülkede terörle mücadele yürütüyor. Ülke içinde yürüttüğü mücadeleye ek olarak Irak ve Suriye’de de PKK ve DAİŞ’e karşı sınır ötesi operasyonlar düzenliyor. ABD gibi ülkeler uzun süredir Türkiye’ye ‘PKK’yı bırak DAİŞ’e yoğunlaş’ telkininde bulunuyor. Aynı anda ise bu iki terör örgütünün eliyle hem Türkiye içinde hem de sınır hattımızda Türkiye’nin milli güvenliğine mugayir oldubittiler oluşturma gayretindeler. Neyse ki özellikle Fırat Kalkanı sonrasındaki dönemde Türkiye bu telkinlere kulak asmadığı gibi PKK ve DAİŞ’e karşı sınır ötesi operasyonlarını da yoğunlaştırdı. ABD ile Türkiye arasındaki mevcut gerginliğin en büyük sebebi, Türkiye’nin ABD’nin oyun planlarını bozarcasına kendi gündemini Suriye ve Irak’a zerk etmesi. ABD ise her iki ülkede hala PKK üzerinden kendini gerçekleştirmeye çalışıyor.
Genelde Menbiç üzerine konuşuyoruz ama PKK’nın Afrin’deki veya Tel Ebyad’daki varlığı da en az Menbiç kadar tehlikeli. Suriye’de devrimin ilk günlerinden itibaren oldubittilerle ve Esed rejimiyle anlaşmalı olarak kuzeyde irili ufaklı bölgeleri kontrol altına aldı PKK. Afrin de bunlardan birisi. Kilis-Hatay cebimizde yer alan Afrin, Türkiye için bir güvenlik boşluğu durumunda. Daha önce Türkiye’de terör saldırısı yapan bazı PKK’lıların Afrin bağlantısı olduğunu da hatırlatalım. Buna ek olarak Afrin’deki PKK varlığı Fırat Kalkanı harekâtı için de doğrudan bir tehdit unsuru. Rus uçağının düşürülmesinden sonraki dönemden istifade ederek Mare’nin güneyinden Tel Rıfat’tan doğuya doğru ilerleyip muhaliflerden bazı noktaları ele geçirmişlerdi. Şimdi ise her fırsatını bulduklarında yine aynı hat üzerinden El-Bab’a doğru genişlemeye çalışıyorlar. Son birkaç gün içerisinde yine fırsattan istifade birkaç noktayı ele geçirmişlerdi ki Türkiye bu bölgedeki PKK’ya topçu atışları ve hava saldırılarıyla ağır zayiat verdirdi.
PKK’nın Suriye’deki varlığına ilişkin iki noktanın altını çizmek gerekiyor. Birincisi: Türkiye maalesef aynı anda birkaç terör örgütüyle mücadele etmek zorunda. DAİŞ’le mücadele ederken PKK’yla mücadeleyi ikinci plana atma lüksümüz yok. Yukarıda da anlatıldığı gibi Suriye’deki PKK varlığı da en az DAİŞ kadar Türkiye’ye tehditte bulunuyor. Aynı anda ikiden fazla terör örgütüyle mücadele de yürütülebilir. Bu sebepten bir öncelik sıralaması yapmaya da lüzum yok. PKK ile mücadelenin en bariz komplikasyonu ABD ile ilişkiler bağlamında olacaktır. Fakat mesele Türkiye’nin güvenliği olunca ABD’nin pozisyonunun hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
Bu süreçte ABD’nin PR şirketlerinin allayıp pulladığı PKK’nın terör yüzü afişe edilmeli ve ABD’nin PKK terörüne verdiği desteği gözler önüne seren bilgi, belge ve deliller uluslararası toplumla paylaşılmalı. ABD şu an DAİŞ’le mücadele kılıfında PKK’yı terör kapsamı dışında tutmaya çalışıyor ama o bilgi, belge ve delillerin işlerlik kazanacağı günler gelecektir.
İkinci olarak ise söz konusu PKK’nın Suriye’deki varlığı olunca Fırat Nehri bir ayraç olmaktan çıkarılmalıdır. Menbiç ve Afrin’deki PKK varlığı hedef alınırken Ayn el-Arab’dan Irak sınırına kadar olan PKK varlığı da hedef alınmalıdır. PKK’nın kuzey Suriye’nin tamamındaki ırkçı ve özünde Stalinist projesi, terörle mücadele gayretlerimizden nasibini almalıdır.
Elbet bunun PKK terörünü romantize eden Batı nezdinde bir maliyeti olacaktır. Fakat unutmayalım ki bu maliyet, ABD-PKK projesinin hayata geçmesinin maliyetinden fazla olmayacaktır.
[Akşam, 21 Ekim 2016].