Yunanistan’da 2010 yılında başlayan borç krizi, etkisini derinleştirerek devam ediyor. 25 Ocak’ta yapılan seçimle iktidara gelen Syriza’ya iktidar yolunu açan da, borç krizinin sebep olduğu işsizlik ve yoksulluk sorunlarına karşı vaat ettiği çözümlerdi.
Ancak Yunanistan’ın toplam 315 milyar dolarlık dış borcunun büyük bir kısmını oluşturan AB ülkeleri ile başlayan borç müzakereleri, Yunanistan hükümetini gerçekler ve vaatler arasında bir seçime zorluyor. Brüksel’de yürütülen görüşmelerde, Euro Bölgesi ülkelerinin Yunanistan’a sunduğu öneri Yunanistan’ın borç programını 6 ay daha sürdürmesi, bunun karşılığında da Yunanistan’a kredi verilmesi.
Seçimler öncesinde AB’yi hedef alan açıklamalarıyla Yunanistan’da uzun bir aradan sonra solun zaferini yaşatan Syriza ise, yeniden yapılandırılmış bir yardım programıyla bir geçiş anlaşması talep ediyor.
Şu ana kadar olan görüşmelerde iki taraf açısından da olumlu bir sonuç yok. Zaten uzlaşma olursa kazanan ve kaybeden değil, kimin daha fazla kaybettiği belirlenecek.
SYRİZA’NIN İKİLEMİ
Yunanistan hükümetinin büyük ortağı Syriza tam anlamıyla çıkmaz sokakta. Bir tarafta seçmenlerine verdiği AB’nin ve IMF’nin dayattığı yaptırımlara karşı olacağı sözü, diğer tarafta AB olmadan bu kadar yüksek bir borcun altından kalkamayacağı gerçeği duruyor.
Önce Yunanistan’ın borçlarının silinme isteğiyle başlayan, sonrasında borçlarına karşı Avrupa Merkez Bankası’ndaki (ECB) tahvillerin takası veya yapılandırılmasına yönelik önerisinden sonra, şimdi de bir anlaşma paketinden söz ediliyor.
Pakete göre, Yunanistan’ın krizi atlatıp nefes almasını destekleyecek kurum başta Avrupa Merkez Bankası olmak üzere AB kapsamında olan tüm ülkelerin merkez bankaları. Ayrıca 2. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’dan talep edilen tazminat da yine paketin içindeki maddelerden biri.
AB, Avrupa Birliği Merkez Bankası ve IMF’den oluşan Troyka’nın paketi kabul etmesi pek gerçekçi görünmüyor. Anlaşma sağlanmazsa, Yunanistan’ı daha zor bir dönemin beklediği, desteğin çekilmesi durumunda ise tek başına ayakta kalamayacağı da aşikâr.
Diğer yandan, Yunan hükümeti Troyka’nın isteği yönünde hareket ederse arkasındaki halk desteğini kaybedecek. Bu da kemer sıkma politikalarından iyice bunalan, işsizliğin artacağı ve yaşam kalitesinin azalacağı endişesini taşıyanları sosyal patlama noktasına getirecek. Bu yüzden, Yunanistan AB ile müzakerelerinde gerçek manasıyla kaderini belirleyecek masaya oturuyor.
AB’NİN KADERİ DE TAYİN EDİLECEK
Ancak tüm bu dezavantajlara rağmen Yunanistan’ın elinde önemli bir koz var. Yapacağı hamlelerle AB kurumunun tüm değişkenlerini yerinden oynatabilir. Bu hamlelerden birisi de Yunanistan’ın para birimini değiştirmesi. Yunanistan’ın Euro bölgesinden çıkma ihtimalinin gerçekleşmesi, AB’nin yıllarca korumaya çalıştığı ekonomik ve siyasi bütünlükte derin bir çatlak oluşturacak.
Para biriminin Euro olmasının ülkelerin ulusal para politikalarını belirlemede zorluk oluşturduğu ve krizi derinleştirdiği algısı, bu adımla iyice perçinlenecek. AB için asıl çekince oluşturan durum ise, Yunanistan’ın her şeyi göze alarak Euro’dan çıkmasının AB’de ekonomik sıkıntılar yaşayan diğer üyeler için örnek teşkil etmesi.
Yunanistan’ın elindeki bu koza karşılık AB’nin geri adım atması ise yine başka bir sorunu doğuracak. Bu kez de Portekiz, İspanya ve İrlanda ülkelerinde uyguladıkları ekonomik programların da değişebileceği algısı oluşacak. Yunanistan’a verilen tavizi diğer birlik üyeleri de talep edecek. Bu durumda AB’nin güvenilir, kararlı ve prensipli yönetim anlayışı yerine, günübirlik politikaların ve ülke ismine göre değişen kararların hâkim olduğu bir kurum algısı yerleşecek.
Bu arada, AB’nin 50 yılı aşkın bir süredir kapısını açmakta tereddüt ettiği Türkiye’nin kamu maliyesinde görünüm tüm AB ülkelerinden daha iyi durumda. Türkiye’nin borcunun milli gelire oranı yüzde 33’lerde iken, Avrupa’da bu oran yüzde 96. 12 yıl önce borcun milli gelire oranının yüzde 80’lere yaklaştığı bir ülkenin geldiği nokta, Yunanistan için de AB ülkeleri için de bir yol haritası niteliğinde.
Yol haritasını şekillendiren faktörlerin ise güçlü halk desteği ve seçimlerden sonra ülkenin geleceği yönünde hareket eden siyasi iradenin varlığı olduğu da unutulmamalı.
[Yenişafak, 19 Şubat 2015]