Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda kaybolması sonrasında ortaya çıkan bilgiler Cemal Kaşık'çının Suudi Arabistan'dan gelen bir infaz timi tarafından katledildiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor.
Daha da önemlisi bütün işaretler bu cinayetin Bin Selma'nın talimatıyla gerçekleştirildiği yönünde.
Dolayısıyla veliaht prensin koltuğunu koruması bundan sonra hiç de kolay olmayacak.
Zira Prens attığı bu adımla sadece Washington Post yazarı muhalif bir gazeteciyi katlettiren, cinayete azmettirmiş bir devlet adamı konumuna düşmedi; aynı zamanda tüm diplomatik kuralları yok sayarak bir muhalifini konsolosluk binasında en vahşi yöntemlerle ortadan kaldırtan bir lider konumuna düştü.
Prens Cemal Kaşıkçı'yı ortadan kaldırtarak önemli bir muhalifinden kurtulmuş olabilir ama artık uluslararası meşruiyetini kaybetmiş bir lider haline geldi.
Bu saatten sonra bu cinayetin kriminal olarak bir yargı süreci sonucunda Veliaht Prens'e bağlanması çok da önem arz etmiyor, zaten bunu gerçekleştirmek kolay da değil.
Zira cinayeti gerçekleştiren infaz timi ve olaya şahit olan konsolos Türkiye'yi terketmiş durumda.
Bu şahıslar artan uluslararası baskı sonucu muhtemelen Suudi Arabistan'da göstermelik bir mahkeme süreci sonucunda suçlu bulunacaklar ve suç devlet içindeki bazı şahısların üzerine yıkılmaya çalışılacak.
Fakat bütün bunların Bin Selman'ı aklaması ve uluslararası kamuoyunun böyle bir hikayeyi satın alması artık mümkün gözükmüyor.
Zira herkes, Suudi Arabistan gibi otoriter devletlerde iktidarı elinde bulunduran şahsın açık ve seçik emri ve onayı olmadan uluslararası sonuçları olacak olan böyle bir operasyonu yapmaya, kimsenin cesaret edemeyeceğini biliyor.
Dolayısıyla Veliaht Prens'in olayın üstünü kriminal olarak örtbas etmeye çalışmasının siyasi bir manası yok. Bu saatten sonra ancak kendini kurtarabilir, koltuğunu değil.
Veliaht Prens Amerika ve İsrail desteğiyle geçmişteki cürümlerinin üstünün örtülmesi ve petro dolarlarla batı medyasında inşa ettirdiği pozitif algı sonucu oluşan aşırı özgüven ve egosunun kurbanı olmuş gibi.
Prensin çok yanlış bir hesap yaptığı açık, fakat bu sefer durum Lübnan Başbakanı'nı ya da Suudi Arabistan'ın önde gelen zenginlerini alıkoyması meselesinden çok farklı.
Bunu AB üyesi ülkelerin ve Amerika'nın ticaret ve hazine bakanlarının Suudi Arabistan'da yapılacak olan zirveye katılımlarını iptal etmelerinden anlayabiliyoruz.
Veliaht Prens şimdiden bir parya lider konumuna düşmüş durumda ve Suudi Arabistan devletinin ama daha da önemlisi Trump yönetiminin bu siyasi faturayı uzunca bir süre ödemeye katlanmayacağını tahmin etmek zor değil.
[Fikriyat, 19 Ekim 2018].