Suudi Arabistan ve müttefikleri ile Katar arasındaki krizin önce medya savaşından sonra diplomatik boyuttan çıkarak ablukaya dönüşmesi hayli şaşırtıcı bir gelişmeydi. 5 Haziran'da abluka başladığı andan itibaren bu tutumun tutarlı bir stratejiye sahip olmadığını izah etmeye çalışmıştım. Tutarlı strateji asgari olarak siyasal bir amaç ve bu amaca ulaşmak için uygun yöntemler içerir. Halbuki Suudi Arabistan'ın attığı adımlar, Katar'a yönelttiği suçlamalar ve sunduğu gerekçeler hiçbir siyasal amaca yönelikmiş gibi durmuyordu.
Ablukanın hedefi İran mı, Hamas mı, Müslüman Kardeşler mi soruları etrafında tartışadururken, abluka altına alınmış olması sebebiyle Katar'da olması beklenen iktidar değişimi Suudi Arabistan'da yaşandı.
Çarşamba günü duyurulan kararlarla Kral Selman'ın oğlu Muhammed Bin Selman, birinci veliaht konumuna geldi. Bu değişim üzerinden saatler geçmeden Trump, veliahtı tebrik etti. Bu hamle aslında 32 yaşındaki Muhammed Bin Selman'ı iktidara yaklaştıran ikinci ve önemli hamle.
Kral Abdullah'ın ölümünden sonra Ocak 2015'te iktidara gelen Selman, birinci veliaht olarak üvey kardeşi Prens Mukrin bin Abdulaziz'i belirlemişti. Aynı yılın Nisan ayında Mukrin'i bu görevden azleden Selman yerine Bin Nayif'i atamıştı. Böylece iktidar silsilesinde oğlu Muhammed Bin Selman ikinci veliaht pozisyonuna yükselmişti. Kral'ın oğlu, son değişikliklerle babasının yerine geçecek konumu elde etmiş oldu. Hatta iktidarın tepe noktasına yürümesi için babasının ölmesini beklemeyeceği yönünde yorumlar ciddi bir ihtimal olarak konuşuluyor. Dolayısıyla bir süre sonra Kral Selman'ın sağlık sorunları nedeniyle iktidarı oğlu Muhammed'e bırakması sürpriz olmayacaktır.
Aslında krizin ilk gününden itibaren Suud ailesi içinde ciddi bir iktidar çekişmesinin olduğu ve Muhammed Bin Selman'ın birinci veliaht olmak için yaptığı hamlelerin medyaya sızmasının an meselesi olduğu fısıltı halinde konuşuluyordu. Böylesi bir iktidar yapısı içinde her zaman çekişmeler olur. Bu çekişmeler kimi zaman duyulur konuşulur, çoğu zaman ise gizli kalır. Bu süreçte mantıklı olmayan şey ise, bu çekişmenin üstünü örtmek için böylesine ciddi bir uluslararası kriz çıkarılmasıydı. Hem de Trump'ın ciddi politika değişiklikleriyle İran'a karşı başlatması beklenen dengeleme stratejisinde yer alacak en yakın müttefiklerinden Katar'a ağır yaptırımlar uygulayarak.
Son gelişmeler Körfez krizinin bir sonucu değil, bir bileşeni olarak değerlendirilmeli. Bu durumda önümüze çıkan soru şu: Bütün bu hengamenin bir anlamı var mı, Suudi Arabistan'daki değişimler daha kapsamlı bir stratejinin bir parçası mı yoksa Suudi Arabistan'ın aleyhine sonuçlar üretme potansiyeline sahip mevcut uluslararası krizi sona erdirmek için atılmış bir adım mı? David Herst bu hamlenin Suudi Arabistan ile İsrail arasında yeni bir diyalog ve işbirliği sürecini tetikleyeceğini ve Yemen devlet başkanı Hadi'nin değişeceğini iddia ediyor. Bu gelişmelerin arkasındaki temel motivasyonun ise Muhammed Bin Selman ile BAE emiri Muhammed Bin Zayed arasındaki yakın ilişki olduğunu iddia ediyor.
Bütün bunlar gerçekleşebilir. Genç ve birikimsiz veliaht, iktidarını korumak için İsrail'e yanaşabilir. Bunun için Suud kamuoyunu ikna etmeye de ihtiyacı olmayacaktır ama yine de "İran'a karşı ittifak söylemi" bir köşede kullanışlı bir aparat olarak duruyor.
Babasının ardından uzun yıllar boyunca Suudi Arabistan'ı yönetmesi beklenen Muhammed Bin Selman 32 yaşında, tecrübesiz ve hırslı bir aktör. Dolayısıyla iktidara emin adımlarla yürümek için beklenmeyen adımlar atması sürpriz olmayacaktır. Yine de bu değişim kısa süre içinde Katar'a uygulanan ablukanın yumuşatılmasını beraberinde getirebilir. Orta vadede ise bölgede kısa süre içinde bildik anlamda bir düzenin kurulmasını beklememek gerekir. ABD'nin İran'ı çevreleme amacıyla oluşturması beklenen yeni ittifaklar da yeni bir düzene değil, karmaşanın derinleşmesine yol açacaktır.
[Fikriyat, 22 Haziran 2017].