Kaşıkçı konusu nereye gider? Cevap vermek çok kolay değil. Bunu cevaplamak için önce daha basit bir soruyu cevaplamak lazım. Prens bu ahmakça işe neden kalkıştı? Aklı başında bir aktörün böylesi bir işe kalkışmasını beklemeyiz. O zaman geriye iki ihtimal kalır. Ya bu cinayeti kazayla ve hesapsızca işlediler. Ya da bilerek ama yanlış hesap sonucu yaptılar. Aslında tüm bunlar basit bir kazadan bile ibaret olabilir. Belki adamı kaçıracaklardı. Sorgulayacaklardı. Ve belki de sorguda bir şeyler ters gitti. Ve yanlışlıkla öldürdüler adamı. Olamaz mı? Olur. Şimdi ortalığı toplamaya çalışıyorlar belki de. Eğer gerçekten ortada böyle bir hata varsa, o zaman Suud bu işten sıyrılmak isteyecektir. O zaman gerekli ve mantıklı adımları atar diyebiliriz. Çözümünden yana olacaktır. İşbirliğine yanaşacaktır. Yani ortada bir kaza varsa, işbirliği, müzakere ve taviz ihtimali daha yüksektir. İnat ve ısrar yerini uyum ve gevşemeye bırakabilir. Türkiye de o vakit konuyu tüm boyutlarıyla müzakere eder. Ama eğer taammüden işlenmiş bir cinayetse, o zaman Suudlar ısrarcı ve inatçı olacaktır. Eğer Kaşıkçı'yı gerçekten bir ulusal güvenlik sorunu olarak görüyorlarsa ve münferit bir olay değilse, kavga büyür. Hatta dünyanın her yerinde benzer Suud operasyonlarıyla karşılaşabiliriz. Ancak bu ihtimal zayıf gibi görünüyor. Kaşıkçı olayı planlı bir stratejinin ürünü değil gibi. Daha ziyade münferit hatalar zincirinin birbirinden bağımsız unsurlarından biri gibi duruyor. Hepsinin altında da yanlış bir hesap yatıyor. Bir algı bozukluğu Suud'un cüretkârlığını tetikliyor ve yanlış hesap yapmasına neden oluyor. Trump'ın gönderdiği sinyaller Suud'un uluslararası siyasete dair algısını bozdu. Kendini vazgeçilmez olarak görüyor. Parayla her şeyi satın alabileceğini düşünüyor. Tarihte bozuk algının örnekleri vardır. Hitler'in Polonya işgali, Saddam'ın Kuveyt işgali gibi. Bunlar hep bozuk algının ürünüdür. Cevapsız kalan haydutluk yenilerini doğurur. Prens Selman da aynı dertten mustarip gibi. Yediği onca halta rağmen, kendisine bir cevap verilmedi. Lübnan Başbakanı'nı bile kaçırdı. Ama herhangi bir yaptırımla karşılaşmadı. Amerikan yönetimini satın aldığını düşünüyor. Her cinayetin bir fiyatı var diye görüyor. "Başbakan kaçırdım. Sorun olmadı. Gazeteci öldürünce neden sorun olsun" diyor. Ama bu sefer Türkiye'nin iletişim stratejisi sayesinde Kaşıkçı Batı medyasında çok gündem oldu. Prens'in bunca zaman yaptığı reklamlar çöpe gitti. Batı toplumunu ve medyasını kaybetti. Ama bunu önemsediğini sanmıyorum. İşleri imajla değil parayla çözmenin daha kolay olduğu hissine sahip. Trump'ı ve sadece Trump'ı satın almayı deneyecektir. Başarılı olma ihtimali de çok yüksek. Trump'a daha bağımlı hale geliyor ama zaten bundan rahatsız değil. Tek derdi iktidarını sağlamlaştırmak. Bunun yolu da imaj ya da meşruiyetten geçmiyor. Rantçı bir devletin gayrimeşru bir yöneticisi olarak elindeki tek silahı yani parayı sonuna kadar kullanacak. Türkiye eğer sonuç almak istiyorsa buna göre hesap yapmalı. Evet, Batı medyasını tetiklemek çok başarılı bir işlem. Yalnız mesele medyada konulacak ama orada değil siyasetin müzakere masasında son bulacak. Bu nedenle medya üzerinden sıkıştırıp müzakere masasını açık tutmakta fayda var.
[Sabah, 16 Ekim 2017].