Kaşıkçı skandalında Riyad'ın etrafındaki çember daralıyor. Bir yandan her geçen gün olayın yeni detayları açığa çıkıyor. Diğer yandan da Riyad üzerindeki diplomatik baskı yoğunlaşıyor. On beş kişilik Suudi suikast timinin listesi Sabah gazetesinde yayımlandı.
Konsolosun rezidansı şüphelerin odağında ve infaza dair ses kaydının olma ihtimalinden bahsediliyor.
Türk güvenlik birimleri olayı açığa çıkarmak için büyük gayretle çalışırken Ankara Riyad'a daha net sorular soruyor.
Başkan Erdoğan, Macaristan dönüşü "ülkemizde cereyan etmiş böyle bir hadiseye sessiz kalamayız açıklamasında bulundu." Suudi Arabistan başkonsolosluğunda "ileri derece kamera sistemleri" olduğundan bahsetti.
Yine, Senato baskısı altındaki Başkan Trump da söylemini sertleştirmeye başladı: "Bu bizim için oldukça ciddi bir olay. Türkiye ile yakından bir işbirliği içindeyiz ve ne olduğunu öğreneceğiz" dedi.
Şurası net ki, Riyad'dakilerin zannettiğinin aksine bu olayın üstü örtülemeyecek; faili meçhul olmayacak.
***Damadı Kushner'in Körfezin iki veliahdıyla yakın ilişkileri sorgulanan Trump'ın Kaşıkçı olayının üzerine gitmek zorunda kaldığı görülüyor. Nihayetinde Kaşıkçı, The Washington Post'un köşe yazarıydı. Hatta dün söz konusu gazetede ABD istihbaratına takılan görüşme kayıtlarında operasyon emrini Veliaht Selman'ın verdiği haberi vardı. ABD medyası "
kaybedilen yazar" sebebiyle Trump'ı Veliaht Selman'ı "
şımartan" politikasından dolayı eleştiren yazılarla dolu. Bu olayı ABD'nin "
küresel liberal düzeni korumaktan vazgeçmesiyle" ilişkilendiren yorumlar da var.
Washington'un Ortadoğu'daki varlığına bağlayan değerlendirmeler de mevcut. Önceki gün Bloomberg'de "
Kaşıkçı olayının ABD'nin bölgeden çekilemeyeceğini ve idareyi bölgedeki ülkelere devredemeyeceğini gösterdiğini" anlatan bir yazı vardı. Hüküm cümlesi de şöyle: "
ABD'nin çekildiği bir Ortadoğu istikrarlı ve barış içinde olmayacaktır."
***Trump'ın Başkan olduktan sonra Suudi Arabistan ve BAE ile kurduğu ilişki tarzının bu ülkeleri daha cüretkâr hale getirdiği doğru. Obama, İran'ı sisteme entegre etmeye çalışırken Trump tam tersini yaptı. Nükleer anlaşmayı bozarak Tahran'ı hedefe oturttu. Bu Suudi Arabistan ve BAE'nin rüyalarını süsleyecek bir değişimdi. Trump yönetiminin İsrail'in yayılmacı emellerine verdiği güçlü destekle bir araya geldiğinde Riyad ve Abu Dabi hem İran'ı sınırlandıracak bir yola girildiğini düşündüler hem de Arap isyanları sonucu bozulan bölgesel düzeni kurabileceklerini sandılar. Yemen'den Libya'ya uyguladıkları yayılmacı politikalarda başarı şansı gördüler.
Önce Veliaht Selman'ın veliahtlığı ele almasına, sonra da içeride hanedandaki muhaliflerini sindirmesine tanık olduk. Katar ablukası da Trump ve damadıyla yakın ilişkilere duyulan güvenin sonunda gelmişti. Kaşıkçı, peşine düşülen muhaliflerin önemlilerindendi, ancak sonuncusu da değil.
***Trump'ın Riyad- Abu Dabi- Tel Aviv- Kahire hattında kurduğu ittifak ve ana hedefi (İran'ı sınırlandırmak) bölgemizde düzen kurucu bir yaklaşım değil. Aksine yeni güç mücadelelerinin ve çatışmaların habercisi. Kaşıkçı skandalı sadece bu gerçekliği yüzümüze haykıran elim olaylardan biri.
Kaldı ki, ABD, liberal düzeni koruma iddiası varken de Ortadoğu'ya çatışmayı körükleyen şekilde müdahil olmuştu.
Afganistan ve Irak işgallerinin getirdiği dramlar (yüzbinlerin ölümü, milyonların mülteciye dönüşmesi ve radikal örgütlerin şiddeti) hâlâ zihinlerde duruyor. Şimdi Washington, Riyad, Abu Dabi ve Tel Aviv'i destekleyerek bölgeden çekilmiş olmuyor. Aksine farklı bir yöntemle yeniden müdahil olacağı şartları hazırlıyor.
Bu sebeple Kaşıkçı olayını, "
Ortadoğu'dan çekilemeyiz, müttefiklerimiz orada düzen kuramaz ve yeni Kaşıkçı skandalları olur" diye yorumlamak anlamlı değil. Zaten Washington'un bölgeden çekilmeyeceğini herkes biliyor. Angajman usulünü, çalıştığı aktörleri ve hedeflerinin bölgenin gerçekliklerine uyumunu gözden geçirmesi lazım. Türkiye'nin dengeleyici rolü güçlendirilmedikçe bölgemizdeki Körfez- İran rekabeti yönetilemez. Barış ve düzene dönülemez. Bunun bilinmemesi mümkün değil; demek ki düzen arzu edilmiyor.
[Sabah, 12 Ekim 2018].