Suriye muhalefetinin "tek vücud" olmadığı bahsi, belki de Suriye devrimiyle yaşıttır. Mart 2011'den beri devam eden 20 aylık süreçte Baas rejiminin ne kadar meşru ve ne kadar çoğulcu olduğundan ziyade, Suriye muhalefetinin ne kadar bölünmüş olduğu ve temsil sıkıntıları çektiği konuşuldu. Muhalefetin kapasitesi üzerine yatırım yapmaktansa çoğu zaman eksikleri üzerinden "pasiflik için bahaneler" bulundu. Kimi zaman da muhalefetin binde birine bile karşılık gelmeyen fundamentalist gruplar üzerinden muhalefet yargılandı ve hüküm giydirildi.
Muhalefetin Haziran 2011'deki Antalya toplantısı üzerinden yaklaşık 18 ay geçti. Bu süreçte normal şartlar altında bir araya zor gelecek Suriyeli gruplar, Suriye Ulusal Konseyi'ni (SUK) kurdular. Tartışmalar konseye kimin dahil edildiğinden çok kimin dahil edilmediği üzerinde yoğunlaştı. Konsey, bazı milli figürler, İhvan hareketi, Süryaniler, Şam Deklarasyonu, liberaller, bağımsız İslamcılar, bir kısım Kürtler ve yerel meclisleri temsil etse de, göze batan Kürtlerin tamamının, Nusayriler ve Hıristiyanların neden temsil edilmediği oldu.
Aslında bu grupları da dahil etme çalışmaları devam etti, fakat küçük ilerlemeler dışında aşama kaydedilemedi. Kürtler özellikle PYD'nin provokasyonuyla hep son anda konseye dahil olmaktan vazgeçtiler, Hıristiyanlar hem muhalefet hakkında soru işaretlerine sahipti hem de açıkça taraf olup ateş altında kalmaktan çekindi, Nusayrilerin çoğu ise kendilerini zaten çatışmanın bir tarafı olarak gördüler.
SUK'UN "İÇERİ" İLE İRTİBATI
Diğer bir eleştiri ise Suriye içindeki muhalefeti temsil kabiliyetiydi. SUK'un önemli kısmının Baas zulmü dolayısıyla dışarda yaşamak zorunda kalanlardan oluşması, "acaba içeriyle temasları var mı?" sorusunun sorulmasına sebep oldu. Gerçekten de SUK içinde içeriyle ünsiyetini kaybetmiş isimler var, fakat özellikle son 6 ay içerisinde SUK ile içeri arasında sadece operasyonel değil, organik bağlantılar da güçlendirildi. Suriye meselesinin siyasiden çok askeri önceliğe kavuşması da bu durumu güçlendirdi.
Başta ABD olmak üzere birçok Batılı ülke, SUK içindeki İslamcı ağırlığından dem vurdu ve bunu SUK'a ve hatta genel olarak Suriye muhalefetine gerektiğince destek vermemek için bahane olarak kullandı. Oysa bu durum konsey içindeki "Ali Cengiz oyunlarının" değil, Suriye toplumunun ve fikri haritasının doğal bir yansımasıdır ve ABD ve şürekâsı beğenmese de sadece devrim süresince değil Esed sonrası dönemde de bu durum devam edecektir.
TÜRKİYE DENKLEM DIŞI BIRAKILAMAZ
Geldiğimiz noktada muhalefet, Doha'da SUK'u da içine alan daha geniş bir çatı kurma çalışmaları yürütmekte. Muhalefetin milli figürlerinden ve SUK üyesi Riyad Seyf'in Suriye halkını destekleyecek bir fon kurma, Özgür Suriye Ordusu'nu destekleme, kurtarılmış bölgeleri idare etme, geçiş dönemini planlama ve uluslararası tanınmayı sağlama amacı güden inisiyatifi temelli bu yeni oluşum, SUK ile birlikte Kürt Ulusal Konseyi'ni, Suriye içinden yerel meclisleri, azınlıkları ve diğer milli figürleri çatısı altına almayı amaçlamakta.
Clinton'un bakanlığının son günlerinde Riyad Seyf'in halihazırda mevcut bulunan planına verdiği destek ile ABD planı gibi lanse edilmeye ve "hüsnü kuruntucu analistlerimiz" tarafından "Türkiye denklem dışı kalıyor" tezviratına maruz bırakılsa da yeni oluşum, hem muhalefetin yukarıda bahsedilen sıkıntılarına çözüm olması hem de Türkiye'nin muhalefetle bağlarını güçlendirerek devam ettirmesi açısından önemli rol oynayacak. Diğer bir ifadeyle hem "muhalefet dağınık" hem de "Türkiye'nin Suriye politikası çöküyor" laflarını "analizlerinde" kullanmaktan patolojik bir haz alanlar, Doha'dan da umduklarını bulamayacaklar.
Yeni oluşum, içerde fiili olarak mücadele edenlerin konseydeki temsilini nerdeyse SUK düzeyine çıkarırken, PYD dışında Kürtleri, bazı azınlık temsilcilerini ve muhalefetin duayenlerini içine alacak ve bu oluşum hayata geçirilirse muhalefete yöneltilen eleştiriler önemli oranda kadük kalacak. Bundan sonrası, geçici hükümet kurma ve Suriye halkının tek temsilci olarak tanınmadır.
Sabah Perspektif, 10 Kasım 2012