Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, 2011'deki Suriye devriminin başlamasıyla birlikte Esed rejimi ve PKK'nın Suriye kolu PYD arasında oluşan ilişkide Afrin, Ayn El Arap ve Haseke'nin önemli bir kısmını muvazaalı bir şekilde PKK'ya devredildiğini anımsattı.
Buralarda kontrol sağlamak isteyen PKK'nın, öncelikle kendi gücünü tahkim etmek istediğini ve ilk hedef olarak kendilerine muhalif gördüğü Kürtleri hedef aldığını dile getiren Acun, PKK/PYD'nin kendisine muhalif gördüğü Kürtleri elimine etmeye çalıştığını, onların tüm siyasal alt yapılarını yok ettiğini, yüz binlerce insanın bu bölgelerden cebren sürüldüğünü anlattı.
Acun, pek çok yerde rejimle birlikte hareket eden PKK/PYD terör örgütünün kendisine muhalif olanlara çatıştığını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı:
"Bunun ardından en belirleyici unsur ise 2014'te, Amerika ile birlikte kurdukları angajman. Amerika'nın hava desteği ve ateş gücü desteğini aldıktan sonra DEAŞ ile mücadele görüntüsü altında özellikle Arap bölgelerini hedef almaya başladı. Tel Abyad bunun en önemli örneklerinden birisi. Ben de o dönemde sahadaydım. Bölgede mültecilerle görüştüm. Temelde tehcir politikası izlediler. Çünkü demografik olarak kendilerinin yönetebilecekleri bir alan oluşturmak istiyorlardı; bu anlamda da Arap ve Türkmenleri tehdit olarak gördükleri için Tel Abyad başta olmak üzere işgal ettikleri yerlerde insanları zorla tehcir ettiler. Amerikan uçaklarına, sivillerin yerleşkelerini hedef göstereceklerini söyleyerek, insanları tehditlerle evlerinden, köylerinden kaçırdıklarını biliyoruz."
Terör örgütünün, işgal ettiği yerlerde insanların tüm mal varlıklarına el koyduğunu aktaran Acun, "Sadece Arap ve Türkmenlere yönelik değil farklı dini gruplara da baskılar oluşturuyorlar. Kendilerine biat etmeyeceğini, tahakküm altına alamayacağını düşündüğü her türlü grubu, etnisiteyi, dini oluşumu, azınlığı yok etmeye çalışıyorlar. Temel prensipleri bu. Öcalanizm'i bir şekilde insanlara eğitim sistemiyle, cebren dayatabilmek ve bunu karşısında olan grupları da yok etmeye çalışıyorlar." değerlendirmesini yaptı.
Amerika'nın yanı sıra Fransız, İngiliz özel kuvvetlerinin de uzun süredir PKK ile bölgede hareket ettiğini söyleyen Acun, yine İran’ın bölgede PYD'ye ciddi anlamda destek verdiğinin bilindiğini aktardı.
"Çocukları ellerinden alınan aileler kendilerini yaktı"
Ekonomik açıdan Avrupa ülkelerinin etkisinin bu örgüt üzerinde daha yüksek olduğunu, batılı ülkelerin terör örgütüne finansal kaynak aktardığına dikkati çeken Acun, şu ifadeleri kullandı:
"Terör örgütü başından beri, varlığı itibarıyla zaten savaş suçu işleyerek bu noktaya geldi. Amerika'nın desteğini arkasına alarak katliamlar yaptı. Tehcir politikası izledi. Küçük yaşta çocukları zorla ailelerinden uzaklaştırarak silah altına aldı. Onlara terör saldırıları yaptırdı. Çocukları zorla alınmış bir baba, PYD ofisi önünde kendisini yaktı. Hem Haseke'de hem de Süleymaniye'de çocukları kaçırılan aileler kendileri yaktı. Çocukları PKK tarafından zorla kaçılırmış aileler, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde çok uzun süre eylem yaptı."
"PYD'nin kontrol ettiği alanlarda ciddi anlamda uyuşturucu üretimi var"
Burseya Dağı'ndaki operasyonlarda çok sayıda uyuşturucu hap ele geçirilmesine de işaret eden Acun, "Burada iki tane temel mesele var. Bunlardan ilki küçük yaşlarda zorla silah altına aldıkları çocuklara hap içirerek cephe hatlarında onları savaşmaya götürüyorlar, intihar saldırıları yaptırtıyorlar. İkincisi ise PYD'nin kontrol ettiği alanlarda ciddi anlamda uyuşturucu üretimi yaptığı, uyuşturucu kaçakçılığı yöntemiyle Avrupa'ya, Batı dünyasına uyuşturucular sevk ederek gelir elde etmeye çalıştığını biliyoruz. Amerika, PKK'yı narkoterör örgütü olarak tanıyor. Liderlerini uyuşturucu kaçakçısı olarak tanımlamış durumda. Aynı Amerika, PYD ile direkt iş birliği de yapıyor." dedi.
[AA, 4 Şubat 2018]