Türkiye son yıllarda ulusal güvenliğini tehdit eden PKK temelli ayrılıkçı terörle mücadele ederken siyaset ve diplomasi kanallarının yanı sıra ülke sathında yürüttüğü mücadeleyle birlikte sınır ötesi kapsamlı askeri harekatlar yapmaktan da çekinmedi. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin hemen akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çerçevesini oluşturduğu "yeni güvenlik doktrini" ile tehdidi kaynağında yok etmeyi önceleyen pre-emptive bir strateji benimseyen Türkiye, Irak'ın yanı sıra Suriye'nin kuzeyinde Fırat Kalkanı (FKH) ve Zeytin Dalı harekatlarını (ZDH) icra ederek terör kuşağı projesine büyük darbeler vurdu. ZDH'nin oluşturduğu atmosferde ABD'yi masaya oturmaya zorlayarak Menbic konusunda anlaşma zemini oluşturdu. Ancak yaşanan son gelişmeler ABD'nin Menbic'te Türkiye'yi oyalamaya yönelik bir siyaset izlediğini gösterirken, bu ülkenin Türkiye'nin tüm uyarılarına rağmen PKK'nın Suriye örgütlenmesi PYD/YPG'ye Fırat'ın doğusuna yönelik siyasi ve askeri desteğini artırmaya devam etmesi ciddi anlamda rahatsızlık yarattı. ABD'nin bu örgüte destek verirken neredeyse tamamen topraksızlaştırılmış olan DEAŞ kartını öne sürmeye devam etmesi Ankara'nın ABD'ye olan güvenini tamamen yitirmesine ve ilgili tehdide yönelik harekete geçme zorunluluğunu da beraberinde getirdi.
ABD himayesinde "terör"
2014'te DAEŞ ile mücadele görüntüsü ile ABD'nin desteklemeye başladığı PYD/YPG örgütlenmesi adım adım kontrol alanını genişletmeye başlarken nihayetinde Fırat'ın doğusunda Suriye'nin petrol, doğal gaz ve su kaynaklarını da içerecek şekilde geniş bir coğrafyada de-facto kontrol sağladı. Demografik mühendislik çabasına giren terör örgütü, kendisine itaat etmeyen Arap, Kürt ve Türkmenleri tehcir ederken, çocukları da zorla silah altına alarak savaştırdı.
ABD'den aldığı sınırsız siyasi ve askeri destekle örgüt adım adım Irak'ın kuzeyindeki IKBY yapılanmasına benzer şekilde siyaseten federal bir varlık haline gelmeye çalıştı. ABD'nin yardımıyla modern bir devlette yer alması gereken tüm kurumlar ihdas edilirken sahada idari ve askeri kurumlarıyla bağımsız bir "devletçik" gibi hareket etmeye başladı. Bu durum hem Türkiye'nin ulusal güvenliği hem de Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından artan bir tehdit olarak görülürken ABD'nin Türkiye-Suriye sınır hattında gözlem noktaları kuracağını açıklaması Türkiye için bardağı taşıran son damla anlamına geliyordu.
Türkiye her ne kadar 18 civarında askeri üste konuşlanan 2 bin düzenli 3 bin civarında ise paralı ABD askeri ile karşı karşıya gelmeyi arzu etmese de nihayetinde kendi ulusal güvenliği için adeta bir beka tehdidi olarak gördüğü terör devletçiğinin sınır hattında inşa edilmesine göz yummamakta kararlı bir duruş sergiledi. Türkiye mevcut tehdidi ABD nezdinde yürüttüğü siyasi ve diplomatik adımlarla bertaraf edemeyeceğini gördüğü anda olası bir askeri harekatı geciktirmenin her geçen gün maliyeti artıracağının farkındalığı ile harekete geçme kararı aldı.
Fırat'ın doğusuna yönelik harekat
Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Ordu çatısı altında Fırat'ın doğusuna yönelik harekat için 20. Tümen'i oluşturmuş özellikle Deyr Ez Zor, Rakka, Tel Abyad ve Resul Ayn kökenli Suriyeli muhalifleri bu yapı içerisine alarak (özellikle FKH ve ZDH'de temeli oluşturulan ve adım adım geliştirilen bir askeri konseptle, "eğit, donat, birlikte savaş") özel eğitimden geçirmiştir. TSK ve başta 20. Tümen olmak üzere Milli Ordu bileşenleri askeri harekatta rol alacaklar. Menbic'ten Irak sınır hattına kadar başta Ayn el Arab, Tel Abyad ve Resul Ayn gibi bölgeler olmak üzere kapsamlı bir askeri harekat hazırlığı söz konusudur. Harekata dair ABD'nin retorik düzeyde sert açıklamaları olsa da sahada Tel Abyad gibi bölgelerden çekilmeye başladığı görülmektedir. Yine PKK hegemonyasından kurtulmak isteyen muhalif Arap ve Kürtlerin de TSK ve Milli Ordu'ya destek vermeleri muhtemel görünmektedir.
Nihayetinde ABD'nin ilgili harekatın sınırlarını daraltmaya çabalayacağı öngörülebilir olsa da Washington bir terör örgütü için Türkiye ile askeri ile olarak karşı karşıya gelmeyi arzulamamaktadır. Ayrıca Fırat'ın doğusunda yapay bir şekilde var edilen bu terör "devletçiğinin" sürdürülebilir olmadığını en iyi ABD'nin kendisi görmektedir. Suriye'nin bu bölgesinde bir istikrar ancak Türkiye'nin katkısı ile mümkündür.
[Sabah, 15 Aralık 2018].