SETA > Yorum |
Suriye'de Türkiye Sıkıntısı '

Suriye'de ‘Türkiye Sıkıntısı!'

Suriye krizine ve Türkiye'nin dış politikasına medyada ve siyasette arzı endam eden değerlendirmelerin kahir ekseriyetinin ortak üç noktası bulunmaktadır: Suriyesizlik, mesnetsizlik ve komploculuk.

Reyhanlı terör saldırılarına gelen tepkilerin en yaygın ve en sıradan olanı, felaket söylemleriyle süslenmiş, şikâyet düzeyini aşamayan ihbar tadındaki liberal-sol söylemin şekillendirdiği naif ‘gördünüz mü işte!’ yaklaşımıydı. Binlerce insanını son otuz yıl boyunca benzer eylemlere kurban vermiş olan Türkiye’yi bir terör saldırısı sonrası bu düzeyde uyarmaya gayret etmek gerçekten hazin bir durum. Bu düzeyin bir başka tezahürü ise bugün olanların yani on binlerce insanın öldüğü Suriye krizinde Türkiye’nin pozisyonunun ‘Ortadoğu’yu tanınmadığından veya hayalciliğe’ dayalı bir dış politikadan dolayı sıkıntıya girdiğini hatta çöktüğünü iddia etmektedir. Her iki yaklaşım tarzının eleştirilerinin ardından ciddiye alınabilecek bir siyaset önerisi bulunmadığı gibi böyle bir sorumluluk da hissetmedikleri aşikârdır. Özellikle ikinci pozisyonu dillendirenler bir ‘siyaset’ önermeyip ‘siyaset eleştirisi’ yaptıklarının ve elbette ikisi arasındaki derin ‘siyasal farkı’ anlamaları da mümkün görünmemektedir. Trajik olan ise en sert liberalizm eleştirisi yaptığını düşünenlerin, tam da liberalizm metodolojik amentüsüne denk gelen ‘siyaset eleştirisini, siyaset zannetme’ pozisyonuna sarılmış olmalarıdır.

‘Türkiye’nin Suriye politikası yanlış’ tespitinin anlamlı bir cümle olabilmesinin yolu devamında maddi bilgi ve analiz düzeyinde ciddiye alınabilecek bazı cümlelerin kurulmasıyla mümkün olabilir. Kaldı ki güvenlik analizlerinden mülteci sorununa, İsrail faktöründen İran’ın pozisyonuna, istihbarat kapasitesinden askeri kabiliyete, vekalet savaşı maliyetlerinden uluslararası hukuki meselelere, ekonomik değerlendirmelerden toplumsal risk analizlerine kadar devasa bir alan ve malzeme de önümüzde durmaktadır. Hal bu olunca, bütün bu başlıklar hızla atlanarak yapılan analizlerin raf ömrü de fazla olmamaktadır. Türkiye’nin dış politikasının inşa etmeye çalıştığı geniş bir bağlam var. Öncelikle bu bağlamın nereye oturduğu ve özellikle son on yılda nasıl şekillendiğinin doğru anlaşılması gerekmektedir. Çünkü Suriye politikası bu ekosistemin bir cüzünden ibarettir. Mevzu bahis yaptığımız siyasal bağlam henüz inşa aşamasında olup genel anlamda Türkiye içerisinde yaşanan değişimin dış politikaya yansımasından ibaret diyebiliriz. Türkiye’de devlet kendisini tahkim ettikçe inşa süreci de ilerlemektedir. Hem metodolojik olarak hem de kapasite sınırları anlamında Türkiye kendi içerisinde yaşadığı dönüşümü paralel bir şekilde dış politikasına da yansıtmaya gayret etmektedir. Yine genel anlamda Türkiye içerisinde değişim sancıları sırasında verilen olumlu olumsuz tepkilerin hem sahipleri hem de söylemleri dış politikada da kendilerini göstermektedirler. Bugün şaşırtıcı gibi görünen yeni durum ise dün Erdoğan için ‘muhtar bile olamaz!’ manşetleri atarak, AK Parti dönemine ‘Türkiye Malezya olmayacak’ düzeyinde tepki verenlerle, 2007 seçimleri öncesinde ‘AK Parti 2002’de aldığı yüzde 34’ü bile alamaz’ diyerek iddiaya tutuştuğu isim üzerinden, Kemalist refleksleri ‘İslam dünyası Malezya olmayacak’ düzeyine terfi ettirenlerin yan yana gelmiş olmasıdır.

SURİYE’SİZ SURİYE ANALİZLERİ

Suriye krizine ve Türkiye’nin dış politikasına medyada ve siyasette arzı endam eden değerlendirmelerin kahir ekseriyetinin ortak üç noktası bulunmaktadır: Suriyesizlik, mesnetsizdik ve komploculuk. Bu üç özelliğin bir arada bulunm