SETA > Yorum |
IŞİD ve Zor Ölüm'lerin Tümü

IŞİD ve Zor Ölüm'lerin Tümü

Geçen hafta Rusya’ya ait bir yolcu uçağının Sina’da düşmesi ve sonrasında olayın sorumluluğunu IŞİD’in üstlenmesi ile tartışmalar yeni bir evreye girmiş oldu.

Terörizm ile ilgili farklı bir dönemden geçiyoruz. IŞİD özelinde yaşanan dönüşüm bir yandan terör ile ilgili farklı bir yapıyı ortaya çıkarırken öte yandan da bu yeni karmaşık yapılarla mücadele konusunda yaşanan zorlukları da bir bir ortaya koyuyor. Geçen hafta Rusya’ya ait bir yolcu uçağının Sina’da düşmesi ve sonrasında olayın sorumluluğunu IŞİD’in üstlenmesi ile bu tartışmalar yeni bir evreye girmiş oldu. Bu saldırı, şayet IŞİD’in yaptığı kanıtlanırsa, IŞİD benzeri yapılanların stratejik esneklik ve taktiksel adaptasyon konusunda ne kadar hızlı davranabileceğini bir kez daha gözler önüne sermiş olacak.

Başrolünü Bruce Willis’ın oynadığı Zor Ölüm (Die Hard) serisi şüphesiz aksiyon filmleri arasında ilk akla gelenlerden biri. İlk filmi 1988 yılında yayınlanan bu seride Willis’ın canlandırdığı John McClane her filmde farklı suç ve terör örgütlerine karşı mücadele eder. Serinin filmleri sadece McClane’in maceralarını değil aynı zamanda terör saldırılarının ve teröristlerinin dönüşümünü de ortaya koyar aslında. Hem taktik hem de hedef olarak teröristler her bölümde bir öncekine karşı daha sofistike metotlar geliştirir ve bir öncekinden daha fazla insanın canını acıtmayı hedefler. İlk filmde bir bina dolusu rehineyi Nakatomi Plaza’dan sağ salim çıkarmayı başaran McClane, ikinci filmde karşısında koca bir havalimanını rehin alan teröristlere karşı tek başına savaşır. 1995 yılında yayına giren serinin üçüncü filminde ise bu sefer tehdit altındakiler tüm New York halkıdır. Serinin birinci filmindeki kötü adam Hans Grueber’in kardeşi Simon Peter Grueber bir yandan abisinin intikamını almaya çalışırken öte yandan da kendi örgütünün icadı olan sofistike patlayıcılar ile tüm New York halkını terörize eder. John McClane’in teröristlerle mücadelesine 11 Eylül ve sonrasında ortaya çıkan atmosferde ara verilir. Serinin dördüncü filmi 2007 yılında yayınlandığında bu seferki hedef daha geniş ve metot daha sofistike hale gelmiştir. Filmde teröristler Amerika’nın tüm doğu yakasına siber savaş ilan etmiştir. Kullanılan yöntemler John McClane’in yetenek setini aştığı için bu işin üstesinden bir hacker ile beraber gelmeye çalışır. Siber terörizmin geliştirdiği yöntemler ve meydana getirdiği yıkım oldukça tedirgin edicidir. Bu siber saldırı sayesinde bir yandan tüm kişisel bilgiler ortaya saçılırken öte yandan da Washington, DC gibi bir şehri yaşanmaz hale getirir. Serinin son filmi ise terör tehlikesinin boyutu ve hedeflediği amaçlar konusunda yeni bir dönüşümü beraberinde getirir. Bu sefer hedef bütün dünya ve teröristlerin ele geçirmeye çalıştığı araç ise nükleer silahlardır.

YENİ KÜRESEL TERÖRİZM

Yukarıda belirtildiği gibi Zor Ölüm filmleri aslında bir yandan terörizmin geçirdiği mutasyonu ortaya koyarken öte yandan terörün etkilediği alanın genişlemesini gözler önüne seriyordu. Serinin farklı filmlerinde terör meselesinde yaşanan mutasyon bu yıllarda aynı zamanda gerçek terörizmde de kendini gösteriyordu. El Kaide’nin ortaya çıkmasıyla ortaya çıkan yeni küresel terörizm daha erken terör saldırılarının metot ve etki alanını son derece ciddi bir biçimde değiştirdi. Uçak kaçırmanın ve rehin alma saldırılarının teröristlerin en sık kullanıldığı operasyonlar arasında olduğu bir dönemde El Kaide o uçakları birer füze olarak kullanarak terörizmin güvenlik yapılanmalarının bir adım önüne çıkabileceğini gözler önüne serdi. Terör o zamana dek en iyi kurgucuların ve Hollywood senaristlerinin dahi aklına gelmeyecek bir yol bularak tüm Amerikan istihbaratını hazırlıksız yakaladı. 11 Eylül’de hedeflerin seçilmesindeki sembolizm kadar oluşan terör networkünün küresel boyutu da farklı bir şaşırtıcı etki yarattı. Farklı ülkelerden ve farklı sınıfsal gruplardan teröristlerin merkezi dünyanın farklı yerinde olan bir örgüt tarafından yönlendirilmesi ve planlandığı gibi dünyanın bambaşka yerlerinden ABD’ye giriş yaparak saldırıyı organize etmesi ve bu saldırının dünyadaki milyarlarca kişinin gözleri önünde binlerce masum insanın canına kast etmesi terörün artık çok uluslu ve küresel bir iştirak haline geldiğini gözler önüne seriyordu.

TERÖRİZMİN SONU MU?

Herkes bu saldırıların terörizm için ‘tarihin sonu’ olduğu ve terörist grupların bu saldırılar ile ulaşabileceği en yüksek noktaya geldiğini düşünürken ortaya IŞİD ve bölgede IŞİD’in yarattığı güvensizlik havası çıktı. Elbette IŞİD’in ortaya çıkmasında özellikle de Rakka’da üstlenmesinde Esad rejiminin Suriye’de yarattığı iç savaşın payı büyüktü. Oluşan bu kara delik IŞİD gibi örgütlerin ortaya çıkması için uygun atmosfer ve zemini yaratıyordu. Ancak kendine göre olumlu olan bu durumdan iyi istifade eden IŞİD bu süreçte uyguladığı savaş ve propaganda yöntemiyle farklı bir terörizm anlayışı da ortaya koydu.

Örgüt bir yandan düzenli ordu gibi şehirleri düşürebilme ve elde tutabilme yetisi geliştirirken bir yandan özellikle Irak’ın bazı bölgelerinde local destek elde ederek bir asi ordusu şekline dönüşebiliyordu. Bunların ötesinde ve bunları hayata geçirirken aynı zamanda bir terörist örgüt olma özelliğini koruyarak şimdiye kadar eşine pek rastlanmayan farklı bir karışımı hayata geçirmiş oldu. IŞİD’e karşı savaşta uluslararası koalisyon tarafından yapılan saldırılar bu noktada örgütün taktiksel adaptasyon kabiliyeti karşısında umulduğu kadar başarılı olamadı. Örgüt düzenli bir saldırı sırasında yenilmesi durumunda farklı bir şekil kazanıyor ve bu durumda da tam olarak kontrol altına alınması oldukça zor olabiliyordu. Bunun yanında örgütün sosyal medya ve internet kullanımı konusunda ortaya çıkardığı model daha önce hiçbir terör örgütü tarafından bu kadar etkili biçimde kullanılmamıştı. Sosyal medya ve internet bir yandan örgütün temel hedeflerinden olan psikolojik terör etkisini en yüksek seviyeye çıkaracak efekt ve görüntüler ile kullanılıyor ve kendince görsel bir terörizm ortaya koyuyor öte yandan da adam toplama ve yeni destekleyici güç edinme konusunda örgüte büyük bir alan açıyordu.

COUNTER-TERÖRİST METOT

Tüm bu zorlukların yanında son birkaç ay içerisinde IŞİD’in giriştiği terörist faaliyetler bu örgütle mücadele konusunda yaşanabilecek zorlukları bir kez daha ortaya koydu. Bugün artık herkesin hemfikir olduğu şekliyle ortada yeni bir terörizm yaklaşımı ortaya koyan bir grup varç Örgütün son birkaç ay içinde yaptığı farklı saldırılarda neredeyse John McClane’in farklı maceralarında karşılaştığı kötü adamların ve teröristlerin uygulayabileceği metotların hepsini kendi kapasite setinde bulundurduğunu görüyoruz. IŞİD terörizme yeni getirdiği boyutlar haricinde bir yandan kitle imha silahları konusuna olan ilgisini göstererek Ağustos ayında farklı saldırılarda hardal gazı kullandı. Bunu takip eden günlerde IŞİD bölgesel istikrarsızlık ile Suriye’deki savaşı diğer bölgelere de yayabilmek için kitlesel katliama yol açacak bombalama faaliyetlerine başladı. Temmuz ayında Suruç’ta, Ekim ayında Ankara’da, geçen hafta da Beyrut’ta gerçekleşen saldırılar bunlara örnekti. Bunun yanında eğer sorumluluk iddiaları doğruysa IŞİD geçtiğimiz hafta bu sefer de bir yolcu uçağını hedef alarak henüz tam olarak nasıl yapıldığı anlaşılamayan bir saldırıda birçok insanın ölümüne yol açarak bir başka gündem yaratıcı ‘klasik terörist’ saldırı gerçekleştirmiş oldu.

Ortaya çıkan tablo gösteriyor ki IŞİD sadece bir terör örgütü olmaktan çok birçok farklı dönemden birçok farklı terör örgütünün kullandığı metot ve taktikleri repertuarında bulunduran ancak aynı zamanda yeni metot ve operasyonel yöntemlerle sürekli mutasyon geçiren bir yapı. Artık bu örgüt ile mücadele sırasında sadece belirli counter-terörist metot ve yöntemlerine başvurmak yeterli olmayacak. Bu sebeple IŞİD ile mücadele konusunda uluslararası koalisyonun da asıl hatırlaması gereken örgütün bu mutasyon kapasitesi ve yol açabileceği bölgesel istikrarsızlık olmalı. Baştan beri söylenilen şey hep bir kapsamlı strateji gereksinimiydi. Ancak zaman geçtikçe bu kapsam genişlemekte. Zira IŞİD bu süreçte farklı terör saldırıları ile etki alanını ve yaratabileceği uluslararası güvensizlik ve psikolojik etkiyi artırmaya devam ediyor. Bu durumda IŞİD ile mücadele etmek için de en azından IŞİD kadar esnek ve taktiksel adaptasyona açık bir planlama ve strateji gerekiyor. Bu da bir yandan terörle mücadele konusunda daha aktif bir pozisyon öte yandan da şimdiye kadar terörle mücadele repertuarının hatırlanıp geniş bir alet kutusu ortaya koymayı gerekli kılıyor.

[Star Açık Görüş, 15 Kasım 2015]