SETA > Yorum |
Hangisi Dost

Hangisi “Dost”?

Darbe girişimi sırasında ve sonrasında Türkiye ile kimin dayanışma içerisinde olduğuna bakıldığında, Rusya ve Kazakistan gibi ülkelerin öne çıktığını görüyoruz.

ABD Mİ RUSYA MI?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilk yurt dışı gezisini Rusya’ya yapmasının anlamı çok konuşuluyor ve bundan sonra da konuşulacak gibi...

Bu ziyareti Türkiye ve dünya siyaseti açısından önemli kılan iki konu var.

Öncelikle, 24 Kasım’daki Rus uçağının düşürülmesinin ardından çok kötü olan Türkiye-Rusya ilişkilerinde son bir aydır yaşanan normalleşme çabasının zirvesini oluşturuyor bu ziyaret...

İkincisi ise ziyaretin, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD’nin olduğuna dair çok yaygın kanaatlerin olduğu bir atmosferde gerçekleşiyor olması. Washington yönetiminin FETÖ/PDY örgütü ve onun lideri Gülen’le ilişkisinin bu kadar çok konuşulduğu bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Cumhurbaşkanı Putin ile görüşecek olması haklı olarak medyanın büyük ilgisini çekiyor.

Başta Batı medyası olmak üzere tüm dünyada, Türkiye’nin geleneksel Batı eksenli ittifak ilişkilerini değiştirebileceği ve artık Rusya’nın Türk dış politikasında daha önemli bir ortak olarak öne çıkabileceği yorumları yapılıyor.

Türk dış politikasında böyle bir dönüşüm ihtimali bazı Batılı gazetelerde bir risk olarak ele alınıp, darbe girişimi sırasında Batılı ülkelerin Türkiye’ye karşı izledikleri haksız politikanın bu riskin temel sebebi olduğuna dair yorumlar da yavaş yavaş yapılıyor. Buna karşılık Türk medyasında Rusya ile açılan bu yeni kapının önemli bir fırsat olduğu, Batı’nın Türkiye’ye karşı izlediği yıpratma politikasına karşı bir dengeleme imkânı oluşturacağı dile getiriliyor. Hatta bu konuda yapılan bazı yorumlar, Türkiye’nin artık Rusya ile bir güvenlik ortaklığı kurup, bağımsızlığına saygı göstermeyen Batı’nın ittifak sisteminden tamamen ayrılması gerektiğine kadar varıyor.

ABD ve diğer Batılı ülkelerdeki siyasetçilerin ve medyanın büyük bir bölümünün anlaşılmaz bir şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye’ye saldırması, darbe girişimini yapan FETÖ/PDY örgütüne destek vermesi, PKK’nın Suriye kolu olan PDY/YPG örgütüne açık destek vermesi, bu örgütlerin Türkiye’nin güvenliği açısından oluşturdukları tehdidi görmezden gelmesi Batı’ya yönelik eleştirilerde öne çıkan konular.

Darbe girişimi sırasında ve sonrasında Türkiye ile kimin dayanışma içerisinde olduğuna bakıldığında, Rusya ve Kazakistan gibi ülkelerin öne çıktığını görüyoruz. Rusya Devlet Başkanı Putin darbeye karşı ilk açıklamayı yaparken ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev Türkiye’yi ziyaret eden ilk lider olurken Batılı “müttefiklerimizin” hâlâ şaşkınlıklarını üzerlerinden atamadıklarını görüyoruz. Bunun “hay Allah neden başarılı olmadı acaba!” şaşkınlığı olduğuna dair ciddi şüpheler var Türkiye’de. Çünkü darbe sonrasında Batı medyasının yayınlarının ve bazı siyasetçilerin açıklamalarının darbeciler yerine Türkiye yönetimini suçlayan tarzda olması, sanki darbenin önlenmesinden ve darbecilerden hesap sorulmasından hiç memnun olmadıklarını gösteriyor gibi. Bu şaşkınlık, bütün hazırlıklarını darbenin başarılı olması üzerine yaptıkları izlenimi oluşturuyor Türkiye’deki birçok insanda.

Batı’nın, medyası ve siyasetçisiyle darbe sırasında ve sonrasındaki bu anlaşılmaz Türkiye karşıtı tavrı haklı olarak Rusya gibi ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesini öne çıkarıyor.

Şimdi Rusya ile geliştirilecek ilişkinin nasıl olacağına bakalım.

Her şeyden önce, Moskova’nın Türkiye’nin içişlerine Batılı ülkeler kadar müdahil olmayacağı tespitini yapmak gerekir. Bunun en büyük garantisi Rusya ile Türkiye arasındaki güç farkının Türkiye ile Batılı ülkeler arasındaki kadar büyük olmamasıdır. Ayrıca Rusya’nın Türkiye içerisinde, ABD gibi ülkelerin sahip olduğu kadar etkin ve kullanışlı araçları yoktur. Yani Türkiye-Rusya ilişkileri daha çok karşılıklı bağımlılık ilkesine ve içişlerine saygı temeline dayalı dengeli bir ilişki olacaktır.

İkinci olarak, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi potansiyeli çok yüksektir. Uçak krizi öncesinde Türkiye-Rusya ticaret hacmi 30 milyar doları geçmişti ve bu rakamın 100 milyar dolara ulaştırılmasından bahsediliyordu. Enerji, inşaat ve sanayi başta olmak üzere her iki ülke iş adamlarının karşılıklı yatırımları oldukça yüksek boyutlara ulaşmıştı. Gerek Türkiye’nin gerekse Rusya’nın son dönemde yaşadıkları siyasi sorunların ekonomilerine olumsuz yansımaları düşünüldüğünde, aralarındaki ekonomik ilişkileri hızlı bir şekilde geliştirmeye ihtiyaç duydukları görülür.

Üçüncü olarak, Orta Doğu’nun en büyük sorunu hâline gelen Suriye iç savaşı ve onunla bağlantılı olan mülteci sorununun çözümü konusunda Ankara ile Moskova’nın iş birliği yapması büyük önem arz etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti öncesinde bu ülkenin Tass haber ajansı ve Rossiya 24 televizyonuna verdiği mülakattaki “Şunu çok açık, net söylemem lazım, yani Suriye'ye barışı getirme noktasında artık en önemli adım, en önemli aktör birinci derecede Rusya Federasyonu'dur. Burada Rusya ve Türkiye beraber adım atmak suretiyle biz bu işi çözmeliyiz diye düşünüyorum” şeklindeki ifadeler Türkiye’nin bu sorunun çözümü konusunda Rusya ile iş birliği arzusunu gösteriyor.

Öyle görünüyor ki, Batılı “müttefiklerinin” son dönemdeki darbe destekçiliğine varan anlaşılmaz saldırganlığı karşısında Türkiye, Rusya ile ilişkilerini bir denge unsuru olarak devreye sokmak istiyor.

Bu, Türkiye’nin Batı’ya sırtını dönüp sadece Rusya ile ortaklık arayışı içerisinde olacağı anlamına gelmiyor şüphesiz. Ancak Batılıların, izledikleri Erdoğan ve Türkiye karşıtı politikayla Ankara’yı geri dönülmez bir şekilde kendilerinden uzaklaştırdıklarını görmeleri açısından bir fırsat oluşturur belki.

[Türkiye, 10 Ağustos 2016]