SETA > Yorum |
Avrupa Güvenliği için Türkiye'nin Vazgeçilmezliği

Avrupa Güvenliği için Türkiye'nin Vazgeçilmezliği

Türkiye AB ilişkilerinde son haftalarda çok önemli gelişmeler yaşanmakta. Bu gelişmeler iki haftadır Rusya ile yaşanan jet krizinin gölgesinde kaldı.

On yıla yakın süredir siyasi konularda Türkiye ile son derece mesafeli ilişki yürüten AB’nin, tekrar Türkiye’ye yönelmeye karar vermesi yalnızca Suriye krizi ve sığınmacılar konusundaki kaygılarıyla açıklanamayacak bir hamledir. Bu hamle, arka planında Avrupalı devletlerin iki temel konudaki teşhis ve tespitleriyle doğrudan ilgilidir. Bu konular ise yapısal ve uzun soluklu bir işbirliğini gerekli kılmaktadır. İlk olarak Avrupa’nın, güvenliğinin Türkiye’nin katkısı olmadan sağlanamayacağına dair teş-hisleridir. İkinci olarak ise Avrupalılar ‘ın Suriye’de yaşanan ve bölgeselleşen iç savaşın daha uzun süre devam edeceği ve bu krizden kendilerinin de büyük ölçüde etkileneceklerine dair tespitleridir. Daha tâli bir konuysa Rusya ile yaşanan Ukrayna geriliminin ardından Avrupa’nın enerji güvenliği konusundaki kaygıları ve Türkiye’nin bu konuda oynayabileceği merkezi roldür.

VİZYON EKSİKLİĞİ

Avrupa özellikle 2008 borç krizinin ardından stratejik vizyonunu kaybetmiş bir görüntü içerisinde. Kendi güvenliğini yakından ilgilendiren olaylara bütüncül bakmaktansa bu sorunlara tekil bakmakta ve yatıştırıcı hamlelerle geçiştirmeye çalışmaktadır. Güvenlik riskleri konusunda pro-aktif rol alamayan Avrupa, Amerikalı karar alıcılar tarafından uzunca bir süredir güvenlik konusunda freerider (beleşçi) olarak algılanmakta. ABD de özellikle Obama döneminde, Avrupa’nın güvenliğinin bedelini ödemek istemediğini daha yüksek bir sesle dile getirmekte.

Kendisini daha çok “yumuşak güç”, “normatif güç” ve “ekonomik süper güç” olarak tanımlayarak jeopolitik gerilimlerin dışında durmaya çalışan AB, güvenlik riskleriyle somut olarak muhatap olunca bu risklere duyarsız kalamadı. Avrupa’nın geç de olsa bu noktaya gelmiş olmasında şüphesiz travmatik Charlie Hebdo ve Paris terör saldırılarının önemli etkisi olmuştur. İngiltere ve Almanya gibi etkili AB üyesi ülkelerin parlamentolarının da yakın zamanda DAEŞ ile mücadele konusunda karar almış olmaları, Avrupalı devletlerin yakın zamanda güvenlik riskleri konusunda daha aktif inisiyatif alacaklarının bir göstergesidir. Bu saldırılar Avrupa’ya şunu gösterdi ki DAEŞ ve kendini bunun karşısında konumlandıran aşırı sağ radikalizm, artık Avrupa’nın bir iç sorunudur. Bu sorun ile muhatap olmak uzun sürecek ve Avrupa’nın bu konuda Türkiye gibi etkili müttefiklere ihtiyacı var.

ABD, Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupalı devletlerin, Avrupa ve yakın bölge coğrafyalarında güvenlik konusunda daha fazla sorumluluk alması beklentisi, ABD’nin fiili olarak bu bölgelerden çekilmesi ile hayata geçmek zorunda kalacak.

Obama Yönetimi, ABD’nin stratejik yönelimini Doğu Avrupa ve Ortadoğu’dan, Uzakdoğu’ya kaydıracağına dair defalarca açıklamalarda bulundu. ABD’nin kademeli olarak boşaltacağı bölgedeki güç boşluğu Avrupalı ülkeler açısından kaygı vericidir ve önümüzdeki dönemlerde birçok belirsizliklere gebedir. Böylesi bir ortamda Türkiye’nin oynayacağı rol AB ülkeleri açısından vazgeçilmezdir.

STRATEJİK KÖRLÜK

Avrupalılar Suriye krizinin başlangıcından beri genel olarak duyarsız tavır takınma politikalarını sürdürmekteler. Bu tavır her ne kadar son dönemdeki sığınmacı krizi nedeniyle ağır bir eleştiriye tabi tutulsa da bu tavrı değiştirme konusunda yapısal bir değişiklik olmamıştır. Avrupalıların Suriye konusundaki çaresizlikleri meseleye yaklaşım tarzlarıyla doğrudan ilgilidir. Suriye ile ilgilenen Avrupalı büyük güçler bu meseleye küresel sistemin yakıcı bir sorunu olarak değil de kendi ulusal çıkarları açısından bakmaktadırlar. Kendi kurumsal krizleriyle ilgilenen Avrupalıların, Ortadoğu’da düzen kurmaya çalışmak için ne enerjileri ne de stratejik vizyonları mevcuttur. Böylesi bir ortamda Suriye konusunda uzun soluklu bir angajmana risklerinden dolayı sıcak bakmayacaklardır. Son dönem yaşanan mülteciler krizi ve DAEŞ’in yayılması ise Suriye’yi artık bir Avrupa sorunu haline de dönüştürmüştür.

Avrupalıların Suriye krizini bir insani kriz veya küresel güç mücadelesinin önemli bir köşe taşı değil de kendi sınırlı çıkarlarını etkileyen veçhesi ile görmeleri önemli bir sorun teşkil etmektedir. Avrupalılar için Suriye meselesi, stratejik bir mesele değil yakın zamana kadar sokaklarında gördükleri göçmenlerden ibaret idi. Stratejik vizyonlarını bu denli daraltmış olmaları ve güvenlik konusunda ABD’ye bu denli dayanmaları kendi varoluşları açısından büyük bir tehdit oluşturdu. Avrupa’nın uluslararası statükoyu korumaya yönelik pasif tutumu, Ortadoğu siyasetinin iniş çıkışlı ortamında son derece etkisiz kaldı. Avrupa’da birbirini besleyen radikal hareketler ve terör saldırıları, Avrupalıları geç de olsa uyandırdı. Suriye krizi dört sene önceki gibi sadece Ortadoğu’yu ilgilendiren bir kriz olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle Avrupa ülkelerinin kendilerini de yakından ilgilendiren bu krizle ilgili daha etkili adımlar atmalarının zamanı gelmiştir.

VAZGEÇİLMEZ BİR PARTNER

Türkiye’nin AB’nin güvenliği açısından tekrar güvenlik eksenli bir gündemle önem kazanması Türkiye için tercih edilir bir durum olmasa da bu ilişkinin Türkiye’ye diplomatik ve ekonomik açılardan önemli kazanımlar sağlayacağı bir gerçektir. Rusya ile Ukrayna, Moldova ve Suriye’de sorunlar yaşayan; sığınmacı akınlarının güvenlik risklerini yakından hisseden Avrupa için Türkiye’nin desteği ve müttefikliği vazgeçilmez olacaktır. Türkiye bu nedenle kendi öneminin farkında olarak AB ile rasyonel ve kendi önceliklerini gözeten bir pazarlık yapmalıdır. Türkiye Avrupa’nın güvenliği açısından vazgeçilmez bir partnerdir ve bu ilişkiyi güvenlik ötesindeki alanlarda da derinleştirmelidir. Türkiye’nin, Avrupa açısından bir sığınmacı kampı haline veya tampon bölge haline getirilme kaygısı Türkiye kamuoyu açısından dikkate değer bir kaygıdır. Öte yandan, AB’nin Türkiye’nin güvenlik kaygıları konusundaki taahhütlerine ne ölçüde bağlı kalacağı da Türkiye açısından önemli bir belirsizlik unsurudur. Bütün bu risklere ve belirsizliklere karşın önümüzdeki dönem Türkiye’ye AB ile ilişkilerinde önemli imkânlar da sağlayacaktır.

[Star Açık Görüş, 13 Aralık 2015]