Biz seçim gündemi içindeyken dünya siyaseti de kendi mecrasında akmaya devam ediyor. Türkiye bir yandan da bu gündemi takip etmek zorunda. Suriye'de sular durgun gibi. Yalnız Amerikan bürokrasisi mevzi savaşı vermeye devam ediyor. Müzakereler sürerken bir yandan da ilginç açıklamalar geliyor. James Jeffrey yaptı bu tür açıklamaların bir kısmını. "Münbiç konusunda ilerleme kaydedildiğini ancak Fırat'ın doğusu konusunda henüz bir uzlaşıya varılamadığını" söyledi. Orada bir set çekmeye çalışıyor. Aynı sırada çeşitli yayın organlarında Amerika'nın Suriye'de 1000 kadar asker bulundurma kararı verdiği bilgileri kullanıldı. Haberler Genelkurmay Başkanı Dunford'a dayanıyordu. Hemen ardından Dunford açıklama yaptı. "Böyle bir beyanım yok" diye. Görüldüğü gibi hâlâ ortada çok canlı bir mücadele var. ABD'nin Suriye'deki varlığı zaten 2000 asker kadar. Önce 200 sayısı verildi. Sonra 400 denildi. Şimdi 1000'e alıştırmaya çalışıyorlar. Yani çekilmenin önüne geçmek için bürokrasisini alttan alta mücadelesini veriyor. Türkiye'deki seçim gündemini de bunun fırsatı olarak görüyor. Sözüm ona DEAŞ'ın 20 bin civarında sempatizanı kalmış ve bunlar uyuyan hücre konumundaymış. Ve ayrıca özellikle Avrupalı müttefikleri Amerika'nın eğitim amaçlı da olsa kalmasını istiyormuş. Dikkat ederseniz gündemi şekillendirmeye yönelik söylemler sürekli devreye alınıyor. Sanırım seçim sonrasında çok çetin pazarlıklar başlayacak. Rusya ile İdlib üzerinden, ABD ile Fırat'ın doğusu, Münbiç ve S-400'ler üzerinden sert bir gündeme dalış yapacağız. Fırat'ın doğusu ve Münbiç için askeri operasyon seçeneği hâlâ masada. Sadece seçim çerçevesinde ertelenmiş gibi duruyor. Seçimlerden zaferle çıkarsa, Erdoğan'ın eli daha da güçlenmiş olur. Aksini düşünmek dahi istemiyorum. Erdoğan seçimden sonra muhtemelen ilk iş olarak dış politikaya yönelmek istiyor. Ocak ayında yakalanmış olan momentumu yeniden kurmak biraz zaman alacaktır. Ancak her halükârda hızlıca adım atmak gerekecek. Burada iki seçenek var. Ya doğrudan doğruya Fırat'ın doğusu merkeze alınacak ya da önce çevre bölgelerde pürüzler ortadan kaldırılacak. Birincisi riskli fakat daha kararlı ve kısa bir yol demektir. Amerika'yla gerilim tırmandırma politikasına dönüş anlamını taşır. Seçimden güçlü çıkan Erdoğan bu yolu tercih etme şansına sahip olur ancak eli rahatlayacağı için böyle bir yönteme çok ihtiyacı da olmayacak. Dört yıllık bir siyasi istikrar acele etmeye olan gereği ortandan kaldırabilir. İkincisi ise Türkiye'nin bu zamana kadar başarıyla kullandığı bir yöntem. Adım adım giderek önce belli başlıklar üzerinden taktik sonuçlar almak da mümkün. Fırat Kalkanı, Afrin ve İdlib'de olmaz denilenler oldu. Münbiç'de de olabilir. İdlib'de daha kapsamlısı da doğabilir. Sonra sıra Tel Abyad'a gelebilir. Amerikan bürokrasisi bizi kendi yöntemleriyle kuşatmak isterken biz de onları sahada kuşatabiliriz. Hep söylemeye çalışıyorum. Kapalı bir PYD bölgesi Amerikan desteği olmadan hayatta kalamaz. O desteğin de sınırları var. Yeter ki, o sınırları iyi gözetleyelim. Trump üzerindeki yapıcı baskımızı sürdürelim.
[Sabah, 19 Mart 2019].