İdlib’de yeni bir yola girdik. Amerikan tarafından oldukça sağlam destek açıklamaları geliyor. Önce Pompeo bir açıklama yaptı. Ardından James Jeffrey Türkiye'ye geldi. İdlib'de Amerika ve Türkiye'nin ortak hareket edebileceği ilan edildi. Bu yeni bir durum. Karmaşık ve kaygan Suriye zemininde artık alıştığımız ve daha da alışacağımız bir tür diplomatik manevra.
Şimdi herkes soruyor. Amerika'ya güvenebilir miyiz? Cevap basit tabii ki güvenemeyiz. Böyle bir ortamda kimse kimseye güvenemez. Zaten ilişkiler de güven çerçevesinde yürümüyor. Bunu her seferinde konuşuyor olmamıza rağmen maalesef aynı soru tekrar tekrar gündeme geliyor. Fakat asıl soru bu değil. Daha doğru soru bu destek işimize yarar mı? Tabii ki yarar. Hem de çok.
Amerika'nın ne kadar destek vereceğini sorgulayabilirsiniz.
Amerika'nın böyle bir desteği vermek istemediğini de biliyor olabilirsiniz.
Ama devletler nadiren istediklerini yapar. Çoğunlukla mümkün olan tercihler arasından en iyisini yapmak isterler. Bazen de mümkün tercihlerin arasında birisi diğerlerine oranla daha mecburi bir hal kazanır.
Kendinizi Amerikan karar alıcıların yerine koyun. Türkiye'den çok rahatsız olduğunuz ortada.
Rusya ile sürtüşmesinden keyif de alabilirsiniz. Ama bu işin nereye kadar varacağına dair senaryo çalışması da yaparsınız.
Eğer Türkiye ve Rusya arasındaki sürtüşmenin büyük bir patlamaya doğru ilerlediğini görecek olursanız ve böyle bir çatışmanın NATO'nun geleceğine dair korkunç soruları akla getirebileceğini anlarsanız o zaman Rusya'ya caydırıcılık sinyalleri vermek zorunda kalırsınız.
Öyle veya böyle Türkiye bir NATO üyesidir. Türkiye'nin Rusya ile sıcak çatışma yaşama ihtimali en çok NATO'yu ilgilendirir.
NATO da Türkiye'yi desteklemek istemiyor olabilir.
Ancak bunun da bir maliyeti vardır.
Eğer NATO Türkiye'yi savunmada bir eksiklik gösterecek olursa her şey zincirinden kopmuş gibi baş aşağı gider. NATO Türkiye'yi savunmazsa Avrupa'yı da savunmayacağı ortaya çıkar. Bu nedenle NATO istemese de Türkiye'yi savunmak durumundadır. Zaten kurumsallaştırılmış olmasının temel nedeni caydırıcılığı kurala bağlayarak öngörülebilirliği üretmektir.
Eğer öngörülebilir değilse caydırıcı da değildir.
Şimdi herkesin kafasının içerisinde başka bir soru doğabilir. Peki NATO'nun sözlü desteği yeter mi? Evet yeter. Belki Türkiye'yi inandırmaz ama Rusya için yeterince ikna edicidir. Rusya NATO'nun caydırıcılığının ne demek olduğunu bizim içimizdeki Rusçulardan çok daha iyi bilir.
NATO'nun sesini duyunca durur ve yutkunur.
Şimdi NATO'cu mu olduk diye sormayın. Biz baştan beri NATO üyesiydik.
Ama NATO'cu değiliz. İşimize gelirse kullanırız. İşimize gelmezse Rusya ile yürürüz. Bu kaygan zeminde böylesi bir serbest dolaşımı sağlayabildiğimiz sınırımızı temizledik. Aynı mantıkla tüm sınırımıza güvenli bölge inşa etmeye devam edeceğiz.
Kendimizi bir tarafa bağlamış olsaydık tüm değerimizi yitirir ve oyunu kaybederdik. Sabit kalanlar kaybeder. Esnek olanlar kazanır.
[Sabah, 13 Şubat 2020].