Birleşmiş Milletler (BM) 74. Genel Kurulunu yapıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünya liderleri Genel Kurulda konuşacaklar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bugün konuşmasını gerçekleştirecek.
BM Genel Kurulu bu yıl, “Yoksulluğun Giderilmesi, Kaliteli Eğitim, İklim Eylemi ve Kapsayıcılık için Çok Taraflı Gayretlerin Canlandırılması” temasını ön plana çıkarıyor.
Geçen yıl, “Barışçıl, Adil ve Sürdürülebilir Toplumlar İçin Küresel Liderlik ve Ortak Sorumluluklar” başlığını gündem yapmış.
Ondan önceki yıl ise başlık, “İnsanlara Odaklanmak: Sürdürülebilir Bir Gezegende Herkes İçin Barış ve İyi Bir Hayat” olarak seçilmiş.
Geriye doğru gidildiğinde Genel Kurulun benzer içi boş ve afilli ifadelerle gündem başlıklarını belirlediği kolayca görülür. Kuşkusuz bu konular önemsiz değil. Ama konuların bu şekilde seçilmesi zaten BM’nin yapısı ve işleyişi ile doğrudan ilgili. Konular ne olursa olsun, liderler Genel Kurul konuşmalarında kendi gündemlerini öne çıkarmayı tercih ederler.
Uluslararası kurumlarla ilgili ders kitaplarında ya da resmî metinlerde, “küresel düzeyde en etkili kurumlardan biri” olarak bahsedilse de, kuruluşundan bu güne, fonksiyonu, karar alma mekanizmaları, kuruluş amacına hizmet etmeme vb. konularda en çok tartışılan uluslararası örgütlerden biri BM’dir.
BM’nin en büyük sorunu kuşkusuz kurumsal yapısı ve karar alma mekanizmasındaki ayrıcalıklı daimî üyelerin statüsüdür.
Daha açık bir ifadeyle, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yıkıcı savaşların yaşanmasını engelleme çabasının bir sonucu olarak, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması amacıyla kurulan BM; kuruluşundan bu güne 74 yıllık dönemde sadece beş daimî üyesinin çıkarlarına hizmet etmiştir.
Bu ülkelerin çıkarına olmayan hiçbir icrai karar, yıkımlara, felaketlere, savaşlara ve büyük insanlık dramlarına rağmen Güvenlik Konseyinden geçirilememiştir.
BM’nin 193 üyesi var. Bu üyeleri, bütçe gibi birkaç önemsiz konu dışında yaptırım gücüne haiz karar alma yetkisine sahip değil. BM’nin icrai anlamda karar organı 15 üyeli Güvenlik Konseyi olsa da, 5 daimî üyeden (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) birisinin vetosu kararın geçmesini engeller.
Güvenlik Konseyinin daimî üyeleri arasında 1,7 milyar nüfusa sahip Müslüman ülkelerden bir temsilci yok. Aynı zamanda Afrika ve Güney Amerika kıtalarından da daimî üye bulunmuyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası düzeninin bir yansıması olarak kurulan BM’nin, reforma tabi tutulması gerektiği uzun yıllardan beri farklı başlıklarda tartışılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM sisteminin reforma tabi tutulmasına dair en ciddi eleştiriyi ve öneriyi getiren lider.
2014 yılından bu yana her BM Genel Kurul konuşmasında Erdoğan, “dünya beşten büyüktür” gerçeğini uluslararası kamuoyuna bir kez daha hatırlatmakta.
Erdoğan’ın itirazında, 2. Dünya Savaşı sonrası şartlarının bir dayatması olan Güvenlik Konseyinin yapısının aynı şekilde devam etmemesi gerektiği ve beş ülkenin iki dudağının arasına dünyanın mahkûm edilemeyeceği hususları ön plana çıkmakta.
#Canlı: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitap ediyor https://t.co/773TPdcGwY
— AA Canlı (@AACanli) 24 Eylül 2019
Erdoğan, “dünya beşten büyüktür” teması üzerinden BM sistemine yönelttiği itirazını sadece eleştiri düzeyinde bırakmadı. Geçen yıl BM Genel Kurulunda “Güvenlik Konseyinde daimî üyelik yerine 2 yılda bir değişecek dönüşümlü üyelik gelsin” önerisini getirdi.
Bu gün yapacağı konuşmada da “dünya beşten büyüktür” eleştirisi üzerinden geçen yılki önerisini tekrar etmesi muhtemeldir.
Erdoğan’ın dünya beşten büyüktür eleştiresini daimî üyeler duymazdan gelse de yıldan yıla bu konuda diğer üyeler nezdinde bir farkındalık oluşacaktır.
En azından BM’de reform denince, bütçenin nasıl ve nereye kullanılacağı ve BM üst düzey bürokratlarının keyfî harcamalarının kısılması gibi konuları anlayanların, bu itiraz ve eleştiriler, konforlarını bozmaktadır.
Kuşkusuz, uluslararası kurum ve kuruluşlar, dünyadaki güç dağılımının bir dışa vurumudur. Bu kurumlar en baştan, büyük güçlerin kendi menfaatlerine hizmet edecek şekilde dizayn edilmişlerdir. Ancak düzen böyle kurulmuş diye, itiraz edilmeyecek anlamına gelmez. Dünyada güç dağılımları giderek değişiyor. Kurumlar da öyle ya da böyle değişme zorlanmalıdır.
[Türkiye, 24 Eylül 2019].