İletişim Başkanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde "Uluslararası İdlib Konferansı" düzenlendi.
Moderatörlüğünü SETA Washington DC Araştırma Direktörü Kılıç Buğra Kanat'ın yaptığı "İdlib Sorunun Çözümü Üzerine Uluslararası Camia ve Örgütler Ne Yapmalı" başlıklı oturumda konuşan ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, özellikle Suriye ve İdlib halkıyla dayanışma içinde olduklarını vurgulamak istediğini söyledi.
İdlib'de yaklaşık 3 milyon insanın yaşadığını kaydeden Jaffrey, "Bu insanlar İdlib'de çok zor şartlarda yaşıyorlar. Esed rejiminin baskısına maruzlar. Esed rejimi, bir kez daha vatandaşlarının umurunda olmadığını göstermiş bulunuyor. Çok acımasız saldırılar düzenliyor sivillere karşı. Bu durum sadece ABD hükümetinin görüşünü yansıtmıyor. Aynı zamanda başka bağımsız kuruluşların Suriye'den hazırladıkları raporlardan bu durumu görüyoruz. Birleşmiş Milletler yetkililerine sunulan raporlarda da bu görüşler tekrar ifade ediliyor." diye konuştu.
İdlib'le dayanışmanın özellikle insani yardım noktasında son derece önemli olduğunu kaydeden Jeffrey, şöyle konuştu:
"İdlib'de daha önce görülmemiş boyutlarda insanı bir kriz yaşanıyor. Belki de 21. yüzyılın en büyük insanı kriz yaşanıyor. Suriye sınırında BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de bu görüşü tekrarladı. Ancak burada sadece bir insanı krizden bahsetmiyoruz. Mesela kimyasal silah kullanımı daha önce gördük. Suriye'de kimyasal silah kullanımını sadece BM kararlarının ve uluslararası anlaşmalarının ihlali değildir. Kitle imha silahları kullanmanın ötesine geçen bir durum söz konusudur. Esed rejimin genellikle attığı adımların bütünün yansımasıdır."
Jeffrey, Rusya ve İran'ın attığı adımların İdlib'de kritik bir noktaya geldiğini, İdlib'in artık Suriye ihtilafının merkezi haline dönüştüğünü kaydetti.
1930'lu yıllarda uluslararası toplumu zorlayan durumlar olduğunu hatırlatan Jeffrey, "Özellikle Güney Çin Denizi'nde, Kırım'da huzursuzluk yaratan şeyler vardı. Ancak İdlib'de yaşananlar uluslararası sisteme meydan okumaktadır. Bu durum birçok ülkeyi de etkilemektedir. Açık veya kapalı biçimde bu sürece dahil olan çok sayıda ülke var. Türkiye'nin rolünün ne olduğunu biliyoruz. Bunların kim olduğunu hepimiz biliyoruz. Rusya, İran, Lübnan'da Hizbullah, koalisyon güçleri ki başında ABD var. Kuzey doğuda ve güneyde çeşitli operasyonlar düzenliyor bu güç. Aynı zamanda İsrail hava kuvvetlerinin bölgede İran'a karşı operasyonları olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda bu güçler arasında bir ihtilaf olması da söz konusu. Türkiye ve Rusya'nın İdlib'de bir ihtilaf yaşama olasılığı çok yüksek. Dolaysıyla uluslararası düzen açısından ciddi bir risk var. Söz konusu riskin kaynağı kolektif güvenliğe karşı bir tehdit olabilir. BM şartına karşı bir tehdit olabilir. Ya da doğrudan bir asgari bir çatışma olur." değerlendirmesinde bulundu.
Suriye sınırında komşu ülke konumunda olan Türkiye'nin, güvenlik konularında birtakım sorumlulukları olduğunu ifade eden Jeffrey, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin diğer komşularının da benzer sorumlulukları var. Aynı zamanda ABD'nin, Arap dünyasının, Avrupa Birliği'nin ve NATO'nun da sorumlulukları var. Biz bütün bu ülkelerin sorumluluklarına dahil olmasını istiyoruz. BM liderliğinde siyasi bir çözüm olmasını istiyoruz. Bir askeri çözüm kabul etmiyoruz. Suriye devletinin Rusya ve İran'la beraber yaptıklarının ne olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Her düzeyde çok hızlı bir şekilde çalışmalarımızı devam ettirmemiz lazım. Başkan Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın direkt olarak insani yardım konusunda ne yapılacağına dair konuşmaları da gündemde."
ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey katılımcıların sorularını da yanıtladı.
"Artık askeri olarak da bu sorunu çözmek zorunda olduğumuz bir noktadayız. Bu konuda ABD'nin pozisyonu nedir?" sorusu üzerine Jeffrey, ABD'nin Suriye'de olmasının sebepleri olduğunu belirterek, "Suriye'deki mevcudiyetimiz, mesela ekonomik ve coğrafi kaynakların Esad rejimi altında yaşamak istemeyen insanlara zulmetmek üzere kullanılmasını tolere edemez." dedi.
ABD'nin veya başka ülkelerin askeri girişimlerinin asla rejimi devirmek gibi bir amacı olamayacağını ifade eden Jeffrey, şöyle devam etti:
"Rus güçlerine yönelik de olduğu düşünülemez. Hedefimiz bu değil. Bizim hedefimiz nedir? Müzakere edilen bir çözüm. Türkiye, hem Rusya ile diyalog hem de caydırıcılık konusunda harika çabalar sarf ediyor. Bunu biz çok takdir ediyoruz. Bizim de Rusya ile Suriye üzerinden belli bir diyaloğumuz var. Soçi ziyaretimiz oldu. Sayın Pompei Sayın Putin ile Suriye çözümünü görüşmek için önemli bir ziyaret gerçekleştirmişti. Vardığımız sonuç şu, bizi dinlemiyorlar. Yani bugün yapılacak tartışma umuyorum gerçek bir ateşkes ile sonuçlanır. Biz bu çatışmada gerçek bir ateşkes görmedik. Şam'da, Halep'te ya da diğer yerlerde görmedik. İdlib'te görmedik."
"Umuyorum ki bugün bir şey değişir"
Esad rejimi ve Rusya'nın ateşkesin altına imza attığını ama terörist tanımını da çok geniş tutarak, "Teröristler olursa ateşkesi bozma hakkımızı saklı tutarız" dediğini belirten Jeffrey, sözlerini şöyle sürdürdü:"Bu defaatle bozuldu. İdlib farklı, mülteciler ve muhalefetin gideceği başka yer yok. Daha öncekilerden farklı. İdlib'e zaten insanlar bu yüzden kaçmışlardı. Ama Rusya'nın uyguladığı yol haritası, zaten bu güne kadar gördüğümüz yol haritası. Umuyorum ki bugün bir şey değişir, başarı elde edilir. Bu diyaloğu Türkiye askeri ve diplomatik olarak destekliyor. Pek çok AB ülkesi, benim ülkem ve NATO ülkesi destekliyor.
Ruslar sürekli siyasi çözüm için baskı yapıyorlar. Yani Suriye'nin 1/3'ü Esad rejimi altında olmamasına rağmen bu konuda zorluyorlar. Rusya neden Esad gündemi konusunda bu kadar ısrarcı anlayamıyorum ama realite böyle. Belki bugün, askeri çözümden uzaklaşılarak, diplomatik çözüme yaklaşıldığını gördüğümüz bir çözüm olur. Ama daha önce çok hayal kırıklıkları yaşadık. ABD, AB ve Türkiye, biz bunları gördük. Ama oraya gitmek ve bu çabayı sarf etmek çok önemli."
"Kolektif bir çaba sarf etmek gerekiyor"
Jeffrey, "Washington'un somut askeri yardım konusundaki görüşü nedir?" sorusu üzerine Washington'da bu konuda görüş birliğinin olmadığını, bu konudaki değerlendirmelerin hala devam ettiğini, insani yardım konusunda atılan adımların bilindiğini söyledi.Bu hafta, askeri koordinasyon ve bilgi paylaşımının gerçekleştirildiğini belirten Jeffrey, şöyle konuştu:
"Türkiye'nin silah satışı programlarında önemli bir katılımcı olduğunu biliyoruz. Türkiye ile çok sayıda askeri ekipman programımız var. Bunları değerlendiriyoruz, yapabileceğimiz bir şey var mı buna bakıyoruz. Aynı zamanda çeşitli diplomatik adımlar da atıyoruz ya da atabiliriz. Mesela Avrupa harekete geçirilebilir. Başkan Trump'ın ve ABD Kongresi'nin anlaştığı bir konu varsa, kolektif bir çaba sarf etmek gerekiyor.
Sadece Türkiye ve ABD'nin değil, NATO'daki müttefiklerimizin özellikle de Avrupalıların bir arada hareket etmesi gerekiyor. Bu konuda Avrupalılara da katkı bulunmaları konusunda baskı yapıyoruz. Mesela İspanya'da bir Patriot birimi var. İncirlik'te şu anda bu birim. Biz NATO'nun bu tür adımlar atmasını bekliyoruz. Washington'da bu konuyu konuştuğumuzda ana mesele şu; aslında genel olarak S400 füzeleri temel sorunu oluşturuyor. Bu tamamen FETÖ'nün ve PKK'nın propagandasından bağımsız bir şey. Burada tamamen ABD Kongresi açısından ve savunma sistemimiz açısından çok ciddi bir endişeden bahsediyoruz. Başkan Trump açısından da bu ciddi bir sorun. Bu sorunun nasıl aşılabileceğini biz çözmeye çalışıyoruz. Ancak bu aşamada bu bir sorun olmaya devam ediyor. Bu sorun gündemde olsa da olmasa da biz elimizden gelenin ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz."
Jeffrey, "Ne Rusya ne Türkiye askeri çatışma istemez bence. Ancak Suriye'de iyi niyetlerin hayal kırıklığı ile karşılaşması söz konusu olabiliyor." dedi.
Rusya ile Türkiye'nin 2015 yılında bir ihtilaf yaşadığını, bunun sonucu olarak bir Rus uçağı ve helikopterinin düşürüldüğünü belirten Jeffrey, "Bu düşürme işini kim yaptı bilmiyoruz. Çok sayıda askeri birlik orada bir arada. ABD güçleri ile Rus müttefikleri arasında 20 çatışma oldu. Suriyeli paralı askerler var, Suriye milisleri var. Son 20 ayda çok ciddi ihtilaflar yaşandı. Onun için hiç öngörülemeyen, hiç de hoş karşılanmayacak bir ihtilafın çok kolay bir biçimde kontrolden çıkabileceğini biliyoruz. Onlarca askeri hareketine kuzeydoğuda müdahale ettik son 2 ay içinde. Bunların hepsinde müdahaleler barışçı bir biçimde sonuçlandı ama yine de bu durum bizi endişelendirmeye devam ediyor. Suriye'de dışarıdan çok sayıda ordu var aynı zamanda Suriye'de sahada devlet olmayan, silahlı gruplar var. Bunlar çok küçük alanda birbirleriyle mücadele ediyorlar. " değerlendirmesini yaptı.
"Suriye'de ulusal güvenlik çıkarlarımız için meşru bir şekilde varız"
S-400 ile ilgili soruya Jeffrey, halka açık oturumlarda bu istişareleri ifşa edemeyeceklerini, Türkiye ile ABD arasında bu tür istişarelerin devam ettiğini, ABD'nin nasıl bir destek vereceğinin konuşulduğunu söyledi.Bu hikayenin zaman zaman yanlış aktarıldığını ifade eden Jeffrey, bu konuda ABD'de hükümet düzeyinde çok üst düzeyde bunun tartışıldığını belirtti.
Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunun önemli olduğunu, bunu prensipte kabul ettiklerini ifade eden Jeffrey, "Ama BM kararları var. Silahlı muhalefetin kabul görmeyeceği, bu tür ilkeler var. Bizler şu an Suriye'de kendi ulusal güvenlik çıkarlarımız için meşru bir şekilde varız. Suriye'nin komşularının beka endişeleri var. Bunlar uluslararası hukuka göre anlaşılır endişeler." dedi.
James Jeffrey, ABD'nin, Suriye'yi karşı uyguladığı politikaya göre İran destekli Şii milislerin ve Hizbullah'ın Suriye'den çıkması gerektiğini vurgulayarak, "Onlar bölgesel yayılmacı gündem izliyorlar. Başka ülkeleri hedef alıyorlar. İran'dan ya da başka ülkelerden roket atıyorlar. Bu insanlar sahaya girdiğinde, yerel nüfusa karışıyorlar. Bölgesel güvenlik yapısını tehdit edecek şeyler yapıyorlar. İranlıların yayılmacı faaliyetleri olduğu sürece uzun süreli barış olamaz." dedi.
"Oldu bitti kararlar alınırsa bu uygulamalar işlemiyor"
Jeffrey, uçuşa yasak bölge uygulamasını Türkiye'nin desteği ile Kuzeydoğu Irak'ta uyguladıklarını, başka örneklerinin de olduğunu ve bunlardan çıkardıkları derslerin olduğunu söyledi.Bu tür durumlarda askeri operasyonlara çok da desteğin alınamayabildiğini belirten Jeffrey, sözlerini, "Aldığınız diplomatik kararı, uluslararasılaştıramadığınızda bu olmayabiliyor. 1996'da uyguladık. ABD tek taraflı olarak Bağdat'ta kuzeye doğru ilerliyordu. Türkiye işin içindeydi. Biz yeterince diğer ülkelerle diplomatik karar alma süreçlerini paylaşmamıştık. Bu dersler burada kullanılabilir, Türkiye için de geçerli olabilir. Ülkelerden askeri güçlerini, bir yere konuşlandırmalarını isteyecekseniz, karar alma sürecini ortak kullanmanız lazım. Hiç kimseye danışılmadan oldu bitti kararlar alınırsa bu uygulamalar işlemiyor. Diplomatik olarak çok danışma süreçlerini işletmek gerekiyor." diye tamamladı.
[AA, 5 Mart 2020].