Libya’nın doğusunu askeri yöntemlerle kontrol eden emekli General Halife Haftar, Rusya’ya 2016 yılı Kasım ayında gerçekleştirdiği ikinci ziyarette (ilki Haziran’daydı) hem Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov hem de Savunma Bakanı Sergey Şoygu tarafından kabul edilmişti. Libya’daki resmi konumu tartışmalı olan ve BM Libya temsilcisine randevu vermeyen Haftar’ın, Rusya’dan bu derece üst düzey kabul görmesi, Rusya’nın Libya’ya yönelik yeni bir pozisyon almaya başladığı şeklinde yorumlanmıştı. 2014 yılı ortalarından itibaren Libya’da çatışan askeri kamplardan birinin liderliğini yürüten Haftar, uzun süredir Libya’ya yönelik silah ambargosunu illegal yollardan temin ettiği silahlarla aşmaya çalışmamakla birlikte resmi yollardan silah sorununu giderme arayışı içindeydi. Bu noktada Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2015 yılı Şubat ayında Kahire’yi ziyaret ettiğinde Mısır’ın aracılığıyla Haftar’a bağlı dönemin Genelkurmay Başkanı Abdulrezzak el-Nazuri Rus yetkililerle bir araya gelmiş ve silah talebinde bulunmuştu. Bu çerçevede Haftar’ın Rusya ziyaretlerinde bu konudaki yardım taleplerini ve karşılıklı iş birliği konularını dile getirdiğini tahmin etmek zor değil. Bu toplantıların ardından 12 Ocak 2017’de, dünya basınının gündeme taşıdığı ve konunun ilgilileri arasında ciddi tartışmalara neden olan Rus uçak gemisinin Libya’nın doğu bölgesi kara sularına ulaşması gerçekleşmiştir.
2. Rusya-Haftar ittifakı iddialarının içeriği nedir?
Haftar’ın Libya’da kontrol alanını genişletmek ve gücünü tahkim etmek için bölgesel ve uluslararası ittifaklar içine girdiği bilinen bir durumdur. Haftar Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından desteklenmektedir. Buna rağmen ülkenin doğusunda, Bingazi içinde, Derne ve Cufra’da ciddi bir direnişle karşı karşıyadır ve bu direnişi kıramamaktadır. Bunun yanında ülkenin batı kısmı Haftar karşıtı bir pozisyona sahiptir, güney ise iki kamp arasında bölünmüş durumdadır. Yani Haftar sahip olduğu iç ve dış desteğe rağmen ülkenin kontrolünü ele geçirememektedir. Bu çerçevede silah temin etmeye çalışmakta, mümkünse kendisine destek verecek küresel bir güç bulmak için çabalamaktadır. Haftar ve liderlik ettiği koalisyonun siyasi yüzü olan Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Ukeyla Salih, Batılı devletlerden dahi silah talebinde bulunmuş ancak bu talepler reddedilmiştir.
Bu çerçevede Haftar, Ruslarla iletişime geçmiştir. Her ne kadar Rus yetkililer ve Haftar sözcüleri tarafından yalanlanmış olsa da Haftar ve “Russian Rosoboroexport” temsilcilerinin bir silah anlaşması yaptığı iddia edilmektedir. Bu anlaşma çerçevesinde Haftar’ın Rusya’dan 2 milyar dolar civarında silah alacağı belirtilmektedir. Alınması planlanan teçhizatın, on tane SU-30, altı tane SU-35 ve dört tane YAK-130 eğitim uçağı, S-300 hava savunma sistemleri, T-90 tankları olacağı bilgisine yer verilmektedir. Ayrıca T-72 model tankların bakım ve onarımının Ruslar tarafından gerçekleştirileceği kaydedilmektedir. Rusya’nın Suriye’de SU-24 yakın hava desteği ve SU-25 stratejik operasyon uçaklarını uzun süredir kullandığı düşünüldüğünde SU-30, SU-35 ve YAK-130 uçaklarını Libya’da kullanmak isteyebileceği yorumu yapılmaktadır. Bunun yanında Kaddafi’nin 2008 yılında Rusya’dan ülkenin doğusunda bir deniz üssü kurması karşılığında 20 uçak alması yönünde yaptığı anlaşma da dikkate alındığında bu anlaşmanın yeni bir kurgu ile uygulanmak istendiği öne sürülmektedir. Dahası Rusya’nın Suriye’de uyguladığı modeli Batı Akdeniz’e taşıma yönünde riskli bir stratejik hamle yapmasının mümkün olacağı yorumu da yapılmaktadır. Bu noktada yerel basına yansıyan bilgilerde Rus askeri yetkililerin, Libya’nın Mısır sınırına yakın bölgelerinde bir deniz üssü kurmak amacıyla keşiflerde bulunduğu ifade edilmektedir.
3. Rusya-Haftar ittifakı iç dengeleri nasıl etkiler?
Yukarıda ifade edildiği üzere ciddi direniş nedeniyle Haftar, Libya’da kısıtlı bir alanı kontrol etmektedir ve askeri kapasite anlamında ciddi zaafları olduğu ifade edilmektedir. Rusya’nın Suriye’de Esed’e yaptığı gibi Haftar’a askeri ve siyasi destek sağlaması durumunda ülkenin doğusundaki devrimci birlikler ciddi güç kaybedebilir ve bölgeyi tamamıyla terk etmek zorunda kalabilir. Haftar doğu bölgesinin kontrolünü tamamen ele geçirmesi durumunda batı bölgelerine doğru harekete geçmesi halinde, bazı küçük şehirlerin kontrolünü ele alabilir, Trablus’taki bazı silahlı grupları kendi tarafına çekerek buradaki devrimci hattı kırabilir. Buna rağmen Misrata’nın bu sürece ciddi mukavemet göstereceği, Haftar’ın Trablus’u ele geçirmesi durumunda kendilerine hayat hakkı tanımayacağını bilen bazı silahlı grupların direneceği öngörülebilir.
Siyasi süreç açısından değerlendirmek gerekirse BM inisiyatifi ile teşkil edilen Başkanlık Konseyi ve Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ülkenin batısına kısmen hakim durumda iken doğusuna hiçbir şekilde etki edememektedir. BM Özel Temsilcisi bir şekilde Haftar’ı da sürece dahil ederek siyasi çözüm için ikna etmek istiyor olsa da Haftar’dan randevu dahi alamamaktadır. Hatta Haftar, Tubruk’u ziyaret etmek isteyen Kobler’in uçağının Tubruk’a inmesine izin vermemektedir. Rusya’nın askeri desteği öncesi dahi UMH’ye karşı olumsuz tavır takınan Haftar’ın, müdahale sonrasında bu tavrını daha da sertleştireceği ön görülebilir. Bunun yanında Trablus ve etrafında UMH’nin Haftar’a karşı kesin bir olumsuz tavır takınmasını isteyen bazı gruplar, alternatif stratejilere yönelebilir ki bu durum UMH’nin batı bölgesinde de elini zayıflatır.
4. Rusya-Haftar ittifakı Libya’ya yönelik bölgesel ve uluslararası dengeleri nasıl etkiler?
Halife Haftar’ın operasyonlarında Mısır’ın askeri ve lojistik destek verdiği, Ürdün’ün Haftar’ın askerlerini eğittiği, BAE’nin Blackwater Şirketi üzerinden Halife Haftar’a hava desteği sağladığı kamuoyunun genel olarak kabul ettiği konulardır. Kahire’nin Moskova’yla güçlenen ilişkileri çerçevesinde Haftar ve Moskova arasında aracılık yaptığı da dikkate alındığında Haftar’ın Moskova’yla anlaşmasının Mısır’ı rahatsız etmeyeceği öngörülebilir. BAE ve Ürdün’ün tavırlarında bir değişiklik olup olmayacağı ise süreç içinde belli olacaktır. Haftar’ın siyasi emellerini reddetmekle birlikte “terörle mücadele”de lojistik olarak onu desteklediğini ifade eden Fransa’nın belirtildiği üzere bir Haftar-Rus anlaşmasında Rusya’nın Batı Akdeniz’deki varlığından memnuniyet duymayacağı açıktır.
Haftar’ı fiilen destekleyen bölgesel ve uluslararası güçler dahi UMH’yi kabul etmekle birlikte, fiili olarak, İtalya DEAŞ terör örgütüyle mücadelesinde UMH’ye bağlı Misrata merkezli teşekkül etmiş “Çelik Gövde” güçlerini desteklemektedir. İtalya’nın Misrata’da bulunan tıp merkezi, ülkenin batısındaki aktörler tarafından askeri üs olarak nitelendirilmektedir. Tıp merkezi ya da askeri danışmanlık şeklinde de olsa İtalya’nın DEAŞ terör örgütüyle mücadelede “Çelik Gövde”nin, siyasi olarak da UMH’nin yanında olduğu görülmektedir. İtalya Dışişleri Bakanı, Rusya’nın Libya’ya yönelik adımlarından duyduğu endişeyi, “Rusya’nın Libya’da muhtemel bir askeri varlığı durumunda Libya’da daha etkin bir rol üstlenmemiz gerekecektir” sözleriyle ifade etmiştir. ABD ve İngiltere ise şu ana kadar UMH’ye ve “Çelik Gövde” güçlerine destek vermektedir. Ancak Trump yönetimi ile birlikte ABD’nin Libya’da tavır değiştirip değiştirmeyeceği şu an için belirsizdir. Ancak Obama’nın gitmesiyle görevi bırakan ABD’nin Libya Özel Temsilcisi yaptığı son açıklamada ABD’nin, Mısır’ın Haftar’a desteğinden rahatsız olduğunu ifade etmişti.
5. Libya’da siyasi çözüm mü, askeri çözüm mü?
Halife Haftar, siyasi çözüm istemediğini, gerek darbe girişimi sırasında (Şubat 2014) meclisi feshederek askeri bir konseyin yönetimi devralacağını açıklayarak gerekse halihazırda BM Özel Temsilcisi Kobler’e randevu vermeyip uçağının Tubruk’a inmesini engelleyerek göstermiştir. Bunun yanında seçilmiş belediye başkanlarını ve sivil kurumları devre dışı bırakarak kontrolü altındaki bölgelerde askeri valiler atayarak fiilen askeri yönetim uygulamaktadır. Ayrıca Bingazi’de yer yer, hangi odaklarca düzenlendiği belli olmayan (!) gösterilerde TM’nin kendini feshederek bütün yetkilerini Haftar’ın liderlik edeceği bir asker meclise devretmesi istenmektedir. Darbe ile iktidara gelen Mısır yönetiminin, Haftar’ın askeri yöntemlerinden rahatsız olmadığı gibi Haftar’ı siyasi ve askeri olarak net bir şekilde desteklediği bilinmektedir. Yani Mısır’ın bölgedeki siyasi ve askeri kaygılarına mutabık bir yönetim Haftar eliyle Libya’da hayata geçirilmek istenmektedir. Bu noktada Rusya’nın Haftar’a (muhtemel) askeri desteği, Mısır’ın ve Haftar’ın askeri yönetim hedeflerine katkı sunacağı gibi BM’nin siyasi çözüm çabalarına büyük oranda zarar verebilir.
BM inisiyatifi ile teşekkül eden UMH şu ana kadar kendisinden beklenenlere karşılık vermemiş olsa da halihazırda Türkiye’nin yanı sıra başta İngiltere ve İtalya olmak üzere Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin desteğini almaktadır. Ancak UMH’nin Libya’nın tamamını kontrol edememesinin nedeni Haftar’ın doğu bölgesine UMH’yi sokmaması, batıda ise Haftar’ın muhtemel askeri operasyonundan endişe eden silahlı grupların UMH’nin yanında her zaman bir B planına ihtiyacı olduğunu düşünmesidir. Yani siyasi sürecin tıkandığı nokta Halife Haftar’ın siyasi sistem içindeki rolüdür. Gerek UMH gerek ülkenin batısında UMH’ye destek veren aktörler, askeri güçlerin sivil yönetime bağlı olması gerektiğini savunmakta, Haftar ise askeri yönetimde ısrarcı olmaktadır. Libya’daki siyasi ve askeri hiyerarşi içindeki yeri tam anlamı ile tartışmalı olan Haftar’dan “Libya orduları komutanı” şeklinde söz edenler Haftar’ın söylemine meşruiyet sağlamaktadır. Bu çerçevede Avrupa ülkelerinin UMH’yi güçlendirmek için atacağı adımlar, Libya’daki sivil ve siyasi sürecin geleceği için bir hayli önemlidir. Sistemi tıkadığı noktalarda Haftar’a karşı daha net bir tavır takınılması siyasi aktörlerin kamuoyundan aldığı desteği artıracaktır.