Washington, Suriye ve YPG politikasında yeni bir adım attı. ABD Dışişleri Bakanlığı PKK'nın 3 üst düzey yöneticisinin (Karayılan, Bayık ve Kalkan'ın) başına ödül koyduğunu açıkladı. Hemen ardından ise Başkan Trump'ın Suriye özel temsilcisi J. Jeffrey, "YPG'yi terör örgütü olarak tanımlamadıklarını" söyledi. "Türkiye'nin PKK ile YPG arasındaki bağlantılarına ilişkin endişelerini anlıyoruz" cümlesini de sözlerine eklemeyi ihmal etmedi. Zihinlerdeki soru, Washington'un bu önemli adımı neden şimdi attığı ve neyi hedeflediği? Birçok değerlendirmeyi peş peşe sıralayabiliriz. Brunson kararı sonrası ikili ilişkilerde başlayan normalleşmede Washington'ın bir jest yaptığı söylenebilir. Pazar günü Paris'te gerçekleşecek Erdoğan- Trump görüşmesi öncesi havayı yumuşatma hamlesi olduğu ileri sürülebilir. Olumlu havanın diğer parçaları olarak da Menbiç'te ortak devriyesinin başlaması, İran yaptırımlarında Türkiye'ye muafiyet tanınması, Halkbank'la ilgili pozitif bir karar beklenmesi sıralanabilir. Washington'ın İran'ı sınırlandırma politikasında Türkiye ile müzakere için ortam iyileştirmesi yaptığı iddia edilebilir. İstanbul Zirvesi ile odakların Fırat'ın doğusuna dönmesi ve Türkiye'nin operasyon kararlılığını göstermesi sebebiyle bu kararın alındığı da konuşulabilir. Sıralanan bu değerlendirmelerin hepsinin bir doğruluk payı olmakla birlikte asıl sebep, ABD'nin kendi Suriye ve YPG politikasının sürekliliğinde aranmalı. Politika değişimi söz konusu değil aksine yeni bir aşamanın zamanı geldiği düşünülüyor. Şöyle ki, Trump verdiği bütün sözlere rağmen Obama Dönemi YPG politikasından sapmadı. Hedef hep, YPG'yi PKK'dan kopartarak istediği şekilde kontrol edebildiği bir vekile çevirmek. PKK'nın muhatap olduğu terör örgütü suçlamasından YPG'nin kurtarılması planlanıyor. Böylece hem bu örgüt meşrulaştırılacak hem de Suriye'deki siyasi çözüm masasına oturtulabilecek. YPG'nin Araplarla SDG kılıfı altında bir araya getirilmesi bunun ilk adımıydı. İkinci adım, Deaş ile mücadele bittikten sonra YPG ile PKK'nın bağlarının koparılması. Ve YPG'nin "Suriye Kürtlerinin meşru temsilcisi" şeklinde sunulması. Bunun için PKK'nın üst düzey yönetiminin tasfiyesi gerekiyor. İran ile de dirsek temasındaki Kandil'in aradan çıkarılması lazım. Ortak koordinasyonu sağlayan üst düzey yöneticilerin tasfiyesi KCK-PKK'nın İran ve Suriye kollarının daha rahatlıkla ABD kontrolüne geçmesi de mümkün olabilir. Zaten Türkiye'nin PKK'nın üst düzey yöneticilerini ortadan kaldırmak için kararlı operasyonlar yaptığı bir dönemde bunu temin etmek kolay olacak. Böylece Türkiye kamuoyunda olumlu bir hava estirilecek. Eşzamanlı olarak da dönüştüğü iddia edilen YPG'nin kabullendirilmesi için uluslararası bir kampanya başlatılacak. Sadece Washington değil, Avrupa başkentleri de bu koroya katılacak. "İyi ama Suriyeli Kürtlerin temsilcisi kim olacak?" sorusunun daha sık sorulmasının sebebi bu. Hatta YPG'nin dönüştüğüne ikna için yeni bir çatı örgüt daha üretilebilir. Böylece YPG'nin Türkiye ile bağının koptuğu ve "Suriyelileştiği" öne sürülecek. Yaklaşık 40 yıldır ayrılıkçı terör faaliyeti yürüten bir terör örgütünün bu kadar kolay şekilde dönüştürülebileceği iddiası oldukça komik. Amerikalıların el-Kaide ya da Nusra için kabul etmedikleri bir formülü Türkiye'ye dayatmayı düşünmeleri de gülünç. Ankara, Suriye'deki Kürtleri temsilen YPG'nin ya da yeni adıyla her ne olacaksa, masada olmasını kabullenmez. Onlarca yıl sürecek de olsa PKK-YPG'yi Suriye'nin kuzeyinden temizlemenin yolunu arar. Washington'dan gelen yetkililerin "biz Suriye'nin kuzeyinden çekilsek ne yapacaksınız?" sorusu da Ankara'yı korkutmuyor. Zaten ABD'nin Suriye'den kısa vadede ayrılmasını kimse beklemiyor. Ayrılsa bile Türkiye, YPG'yi tasfiye ederek bölgenin demografisine uygun bir çözümü sağlayacak siyasi ve askeri güce sahip. Suriye'de YPG dışı aktörlerin Kürtleri temsil etmesi düşünülürse yine Ankara ile işbirliği kaçınılmaz.
[Sabah, 9 Kasım 2018].