Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce sözünü etmişti. Fakat içeriği pek konu olmamıştı. Bilinen şunlardı. Türkiye yeni bir güvenlik konsepti benimseyecekti. Artık terör belasını kendi topraklarında karşılamayacaktı. Mücadeleyi teröre kaynaklık eden bölgelerde verecekti. Savunan değil saldıran olacaktı. Fakat konuya dair değerlendirmeler bundan ibaret kalmıştı. Şimdi bu yeni konseptin ne anlam ifade edeceği yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanı Polis Akademisi'nin düzenlediği 'Yeni Güvenlik Konsepti' konferansının açılışında bir konuşma yaptı. Ve yeni güvenlik stratejisinin içeriğini biraz daha açtı. Buna göre, Türkiye'nin güvenliğini sadece sınırlarında kurmayacağı daha ileri hatlarda tesis edeceği fikri devam ediyor. Daha önemlisi güvenlik kavramı geniş bir anlam ifade edecek şekilde ele alınıyor. Türkiye güvenliği sadece bir asayiş meselesi olarak görmüyor. Vatandaşların yaşamına zarar verebilecek her türlü sorunu göz önünde bulunduruyor. Ekonomik sorunlar da, sosyal sorunlar da bu anlayışa göre çözümlenmesi gereken güvenlik meseleleri olarak değerlendirilebilir. Bu tüm gelişmiş ülkelerin tercih ettiği bir güvenlik yaklaşımıdır. Güvenlik sorunlarına erken müdahale ve her alanda mücadele demektir. Sadece devletin sınırlarının savunulması değil, insanın korunması demektir. Fakat geniş güvenlik tanımı hangi tehdidin daha önemli olduğunu belirsiz hale getirmemelidir. Bu belirsizlikleri ortadan kaldırmak isteyen Erdoğan öncelikleri de sıraladı. Görünüşe göre en büyük öncelik PYD'ye verilmiş durumda. Güvenliğimizi sınırlarımızda değil, istikrarsızlığın kaynağı olan Irak ve Suriye'de koruyacağız demek aslında öncelikli tehdidin PYD ve PKK olduğunu açık bir biçimde ortaya koymak demektir. Suriye ve Irak mevcut iç savaş koşulları altında maalesef terör için güvenli bölge haline dönüştü. Devlet otoritesinin çöktüğü bu ülkelerde devletin otorite boşluğunu terör grupları doldurdu. Bunun adı DEAŞ olur. PKK olur. PYD olur. Hiç fark etmez. En nihayetinde hepsi terör örgütüdür ve bu terör örgütleri ilk fırsatta Türkiye'ye saldıracaktır ve saldırmaktadır. Türkiye on yıllardır terörün her türlüsüyle savaşıyor. Bu lanet terör birçok sivil insanımızın ve güvenlik görevlimizin hayatına mal oldu. Dolayısıyla Türkiye güney sınırındaki tüm terörist grupları temizleyecektir. Bu çerçevede müttefikleriyle işbirliği yapmaya da hazırdır. Yalnız bırakılırsa da, Cerablus'ta olduğu gibi kendi başına da bunu yapabilir. Yeni güvenlik konseptine göre bu operasyonların adres sıralaması da artık bellidir. İlk hedef El-Bab, ikinci hedef Münbiç. Sonrasını göreceğiz. Rakka? Neden olmasın? Batılı ülkeler varsa, Türkiye de vardır. Fakat onlar yoksa, Türkiye tek başına onlar için savaşmayacaktır. Bu nedenle Münbiç'ten sonra Afrin ve Tel-Abyad sıraya girebilir. Fıratın doğusu da bir gün temizlenecektir.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı açıklamada dikkat çeken bir başka unsur ise bu güvenlik konseptinin amacıdır. Erdoğan açıkça Türkiye'nin Suriye'de ne bir çıkar ne de güç arayışında olduğunu söyledi. Aksine Türkiye sadece kendi ulusal var oluşunu korumaktadır dedi. Yani Türkiye Suriye'de petrol elde etmeye çalışmıyor. Veya kendine yeni topraklar katmanın peşinde değil. Bunun yerine Türkiye aslında sadece kendi güvenliğinin peşindedir. Bunun ötesinde bir iştahtan bahsetmiyoruz. Kısaca Türkiye savunmacı bir amaçla atak bir yöntem kullanacaktır. Kendi güvenliğini sağlamak için ileri cephelerde pozisyon alacaktır. Bu yeni bir güvenlik konseptidir. PKK, DEAŞ, FETÖ gibi birçok terör örgütüyle uzun süredir çarpışan ve kendini savunan Türkiye, şimdi sadece savunmayacak terör örgütlerinin peşine düşecek. Terörle mücadeleyi kendi topraklarınızda yaparsanız, illa ki sızmalar olacaktır. Bu kadar uzun bir sınırı sadece istihbarat yöntemleriyle savunmak kolay değil. Ama mücadeleyi ileride yaparsanız teröristler sizi izlemek zorunda kalır. Kaçan değil kovalayan olursunuz. Türkiye de yeni dönemde savunan değil kovalayan olacak.
[Takvim, 24 Kasım 2016].