Geçtiğimiz haftaya damga vuran çıkışlarından biri CHP İstanbul milletvekili Gürsel Tekin'in Türkiye'nin COVID-19 salgınıyla mücadelesini "Uganda'da 53 vaka var, Uganda Türkiye'den iyi yönetiliyor" sözleriyle eleştirmesi oldu. Türkiye içinde farklı kesimlerden benzer eleştiriler uzun süredir duyulmakta. Bu eleştirilerin bir kısmı Türkiye'nin salgınla mücadelesini olduğundan kötü gösterme gayretindeyken bir kısmı ise pek çok ülkenin içine düştüğü buhranı Türkiye'nin özlem duyması gereken bir başarı hikayesi olarak sunmakta.
COVID-19 salgınına hazırlıksız yakalanan ve bu sebeple salgından en ağır darbeyi yiyen İtalya ve İspanya'yı dahi Türkiye kamuoyuna başarı hikayesi şeklinde sunan kimi görüşlere rastladıktan sonra bu kesimlerin gerçekle bağının kopmuş olduğunu bir kere daha anlamış olduk. Çoğu sosyal medyada hızla yayılan bu eksik, yanlış ve yanlı bilgiler maalesef bazılarınca doğru sanılabiliyor. Açıkçası benim bu kesimlerden ümidimi kesmem "ünlü" bir tiyatrocunun İspanya'nın salgınla mücadelesini övdüğü Twitter paylaşımını görmemle oldu. Bu tiyatrocunun İspanya devletinin nasıl vatandaşına sahip çıktığını (aslında hayal ürünü olan) örneklerle anlatıp Türkiye'nin "sabır ve dua işleri" ile nasıl çuvalladığını yazdığı paylaşımı 40 bine yakın beğeni, 8 bine yakın paylaşım almıştı. Öte yandan aynı paylaşımın altında "ben İspanya'da yaşıyorum ve maalesef ki paylaştığınız bilgiler yanlış" yazan "ünsüz" sosyal medya kullanıcısını ise kimse görmüyordu tabi.
Birileri Türkiye'nin İspanya'ya kıyasla süreci ne kadar kötü yönettiğini hayal mahsulü verilerle ispatlamaya (!) çalışadursun, maalesef Avrupa'nın pek çok köşesi salgınla mücadelede inanması güç dramlar yaşamaktalar. Bu hayal ürünü paylaşımlara inananların ise tabi ki İspanya'nın başkenti Madrid'de yaşlı bakım evlerinde hastanelere kabul edilmedikleri gibi bakıcıları tarafından da terk edilmiş, ölmüş veya ölümü bekler halde bulunan insanlardan haberi olmadı. Bulunmuş diyorum çünkü kaderine terk edilmiş, bir kısmı yataklarında ölü bulunmuş bu kişileri bakımevlerini dezenfekte etmek gelen askerler bulmuşlardı. Kaç bakım evi bu durumdaydı bilemiyoruz ama İspanyol resmi makamları bu trajik durumun birden fazla bakımevinde görüldüğü bilgisini paylaştı. Benzer elim durumlar diğer Avrupa ülkelerinde de yaşandı elbet ancak belki durumun resmini çekmek için böyle hazin anekdotlar yerine karşılaştırmalı verilere bakmak gerekmekte.
Türkiye'nin halen daha karşılaştığı eleştirilerden biri tedbir almada geç kaldığı iddiası. Oysa salgının en büyük zararı verdiği ülkelerden olan İtalya'ya bakalım. Ülkede pozitif vaka sayısı 3 bini ve salgından hayatını kaybedenlerin sayısı 100'ü geçene kadar spor müsabakaları dolu tribünlerle oynanmaya devam ediliyordu. Hatta bu müsabakalar, seyircisiz oynama kararı çıktıktan sonra da uzun süre devam etti. Spor müsabakaları nihayet durdurulduğunda ise İtalya'da 9 binin üzerinde pozitif vaka, 463 vefat vardı. Türkiye'de ise henüz COVID-19 nedenli vefat yokken seyircisiz oynama kararını, hemen ardından da müsabakaların oynanmaması kararını gördük. İtalya, İspanya, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkeler okul ve üniversiteleri tatil etmek için ilk vakayı tespit ettikleri günden sonra 39 ila 49 gün kadar bir zaman kaybederken Türkiye bu kararı ilk vakayı gördükten bir gün sonra aldı. İnsanların toplu olarak bulunduğu mekanların geçici olarak kapatılması kararı ise yine Türkiye'de ilk vakadan 4 gün sonra alınırken yukarıda sayılan ülkeler bu karar için ilk vakadan sonra 41 ila 50 gün arasında bir zaman kaybettiler. Örnekler çoğaltılabilir, kamuya açık toplu etkinliklerin yasaklanması, seyahat kısıtlamaları, benzeri tüm tedbirlerde Türkiye'nin Avrupa ülkelerinden 2 aya varan sürelerde daha erken davrandığını görmekteyiz.
Ama kime ne anlatacaksınız. Her 100 bin kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısı yukarıda sayılan ülkelerden yüksek olan Türkiye'yi bu konuda bile geride gösteren, sosyal medya paylaşımlarını geçelim, haberler bile oldu. Bu konu önemli çünkü maalesef kimi Avrupa ülkeleri yoğun bakım kapasitesi dolduğu için kimi yaşatmaya çalışıp kimi ölüme terk edeceklerine karar vermek zorunda kaldılar. Oysa gerek gelişmiş sağlık alt yapısı gerekse de nitelikli ve deneyimli doktorları sayesinde Türkiye ciddi bir kapasiteye sahip. Bu tedavi kapasitesi neticesinde tespit edilen vakalarla hayatını kaybeden vakaları oranladığımızda bir kez daha Avrupa için trajik bir sonuçla karşılaşıyoruz.
Belçika'da bugüne kadar tespit edilen her 7 vakadan biri hayatını kaybetti. Bu oran İtalya ve Birleşik Krallık'ta 8'de bir. Hollanda ve Fransa'da 9, İspanya'da 10 vakadan biri hayatını kaybetti. Avrupa'da başarılı örnekler de var tabi. Bugüne kadar Almanya'da 34, Avusturya'da 35 vakadan biri hayatını kaybederken Türkiye'de ise her 45 vakadan biri hayatını kaybetti. Vaka/vefat oranında Türkiye'nin Avrupa ülkelerinin pek çoğundan kat kat iyi olması Türkiye'nin sadece tedbirler bakımından değil, tedavi bakımından da oldukça iyi bir performans ortaya koyduğunu göstermekte.
Bu bilgileri Türkiye'de yaşanan acıları küçümsemek için yazmıyorum. Tabi ki her ölüm acı, bu istatistiklerin yakınlarını kaybedenler için bir önemi yok. Türkiye'de yakınlarını kaybedenler için İtalya ve İspanya'daki oranların bir anlamı yok. Kimse "bak orada daha çok insan ölmüş" diye memnun olmaz, kendi acısını unutmaz.
Bu verileri Türkiye tüm sorunlarını çözdü, Batı dünyası ise mahvoldu bitti demek için de yazmıyorum. Tabi ki Türkiye'nin hala çözmesi gereken kronik sorunları var. Ve biliyoruz ki bu krizin perişan ettiği Avrupa ve ABD için dünyanın sonu gelmedi. Bir kısmı bu trajediyi tekrar yaşamamak için önlemler geliştirecek, bir kısmı ise bir sonraki krizde tekrar sarsılana kadar yine müreffeh ama umursamaz yaşayacak. Salgın dindiğinde Şampiyonlar Ligi finali belki yine İspanyol ve İtalyan takımları arasında oynayacak, Alman turistler yine kendileri için küçük bir meblağ harcayarak dünyayı gezebilecekler. Ne kadar hissiz bir ifade olsa da ölenle ölünmüyor, hayat geride kalanlar için devam edecek.
Niyetim salgınla mücadelede tek başarılı ülke sadece Türkiye demek de değil. Güney Kore, Tayvan, Singapur gibi ülkeler de COVID-19 mücadelelerinde bugüne kadar başarı gösterdiler. Hakeza Avrupa'da bugün itibariyle bizim gerimizde kalsalar da Almanya ve Avusturya gibi iyi sınav veren ülkeler de var.
Ve niyetim Türkiye salgını yendi, artık böyle bir tehlike yok demek de değil. Öyle olsaydı bu hafta sonunu evlerimizde geçirmek zorunda olmazdık. Salgını yendik diyebilmemiz için bugüne kadarki tedbir ve tedavi başarımızı sürdürmemiz gerekmekte. Salgının tedbirsizliği affetmediğini sadece dün (bu yazı yazıldığı gün itibariyle) ABD'de hayatını kaybeden 4931 kişinin haberini okurken gördük. Evet, 24 saat içinde nerdeyse 5000 kayıp, tek bir ülkede. Virüsün şakası yok, tedbirsizliği affetmiyor.
Niyetim kimi ülkelerin yaşadıkları acılar üzerinden hamaset yapmak da değil. Ama el insaf. Amerika'da sağlık çalışanları malzeme yetersizliğinden vücutlarını çöp poşetlerine, evet çöp poşetlerine sarıp isyan ederken, Avrupa'da kimi bakımevlerinde insanlar ölüme terk edilmişken, yoğun bakım kapasitesi yetmediği için hastaneler kimlerin ölüme terk edilmesi gerektiği kararlarını uygularken Türkiye'nin COVID-19 mücadelesinde bugüne kadar gösterdiği başarıyı görmemek ayıptır günahtır. Türkiye salgınla mücadelede bugüne kadar 88 ülkenin yardım istediği bir model ülkedir. Balkanlar'dan ABD'ye, İtalya'dan İspanya'ya, onlarcasına uçaklar dolusu koruyucu ekipman ve tıbbi malzeme yardımı gönderebilen bir ülkedir. Binlerce yoğun bakım ünitesine sahip ve sayısı giderek artan şehir hastaneleriyle, yerli üretim ventilatör ve koruyucu ekipmanlarıyla, yerli aşı üretimi gayretleriyle, günlük 40 bini aşan test sayısıyla, ülke içinde ilk vakayı görür görmez aldığı kapsamlı tedbirlerle Türkiye'nin bu başarısı görülmeli, ders çıkarılmalı ve bizim açımızdan konuşmak gerekirse sürdürülmelidir. Bugüne kadar gösterilen mücadele gelecekteki başarının garantörü değil, daha fazla mücadelenin ilhamı olmalıdır.
[Sabah, 18 Nisan 2020]