Rusya lideri Putin dün İstanbul'daydı. TürkAkım projesinin deniz etabının bitişiyle ilgili törene katılmak üzere gelmişti. Bu ziyaret Putin'in, Başkan Erdoğan ile bu yılki altıncı görüşmesi, üçüncü Türkiye'ye gelişi. Putin, 3 Nisan'da Akkuyu Nükleer Santral Temel Atma Töreni ve 27 Ekim'de Dörtlü Zirve vesilesiyle Türkiye'deydi. İki liderin gündeminde enerji, Suriye (İdlib ve Fırat'ın Doğusu) ve Kaşıkçı cinayeti olacak. Son iki yıldaki ivme sayesinde Ankara ile Moskova arasındaki işbirliği enerji, turizm ve gıda gibi alanların ötesine taşınıyor. S-400lerin alınmasıyla savunma sanayisine, Suriye'de birlikte çalışma iradesi ile de stratejik değerlendirmelere uzanıyor. Törende Erdoğan Rusya'nın "uzun vadeli işbirliği" yapabilecek "güvenilir bir dost ve doğalgaz tedarikçisi" olduğunu söyledi. Dahası, Rusya ile ilişkilerin "hiçbir zaman diğer ülkelerin dayatmalarına" göre belirlenmediğini vurguladı. Putin ise "iki ülke arasında güven olmadan" TürkAkım gibi bir projenin gerçekleştirilemeyeceğini belirtti. Erdoğan ile Putin arasındaki "güven" ilişkisinin Batı başkentlerini rahatsız ettiği malum. Gün geçmiyor ki bu yakınlaşmayı Ankara'nın "yeni ittifakı", "eksen kayması" ve "NATO/ABD'den uzaklaşması" olarak okuyan değerlendirmeler görmeyelim. Ya da Putin'in "NATO/Batı ittifakını çatlatması" şeklinde yorumlar işitmeyelim. Türkiye'nin Rusya ve İran ile işbirliği içinde olmasını "Batı'ya karşı yeni bir ittifak" şeklinde okumak doğru değil. Ancak ABD'nin hatalı ve AB'nin pasif Ortadoğu ve Suriye politikalarının Rusya ve Türkiye'ye yeni bir işbirliği alanı açtığı da inkâr edilemez. Washington, YPG ve FETÖ'ye destek ısrarı ile müttefikliğin kurallarını hiçe sayıyor, "güven" ilişkisini yıkıyor. Fransız Cumhurbaşkanı Macron bile Başkan Trump'a "müttefikiz, size bağımlı değiliz" mesajını vermek durumunda kaldı. Ankara ile Ortadoğu'da "çalışmak" zorunda olan Washington'ın iyice zedelenen "güveni" tamir etmesinde fayda var.
[Sabah, 20 Kasım 2018].