Başkan Trump'ın Suriye'den çekilme kararı sonrasında Amerikalı yetkililer tarafından yapılan çelişkili açıklamalar yönetimin kapsamlı bir Suriye stratejisi oluşturamadığını bir kez daha gözler önüne serdi. ABD Obama yönetiminden beri Suriye'de bulunma nedenini DEAŞ'la mücadeleyle meşrulaştırmaya çalışmıştı. Trump'ın "Suriye'de olmamızın tek nedeni olan DEAŞ'ı yendik" yönündeki açıklaması da bu yöndeydi. DEAŞ'ın Suriye'de artık kontrol edebildiği bir alan kalmadığı için bu ülkede kalmayı meşrulaştırmak için yeni bir stratejik çerçeve gerekiyordu. Dışişleri Bakanı Pompeo bu çerçeveyi DEAŞ'ın geri dönmemesi, İran'ın Suriye'den çıkarılması ve iç savaşa siyasi çözüm olarak özetlemişti. Ancak Trump yönetimi yetkililerinin Başkanı bu stratejiyi uygulamak adına Suriye'de kalmaya ikna edemedikleri anlaşılıyor. Amerikan kamuoyunun Afganistan ve Irak sonrasında Ortadoğu'da yeni bir angajman istemeyen tavrının hem Obama hem de Trump'ın siyasi tercihlerini belirlediğini ve buna bağlı olarak da Suriye konusunda kapsamlı bir strateji oluşturamayıp DEAŞ'la mücadeleyle yetinmek durumunda kaldıklarını söyleyebiliriz.
Trump'ın kararına karşı oluşan kamuoyu baskısı ve Kongrenin tepkisi daha çok Suriye'de sahanın İran ve Rusya'ya kalması ve "Kürtler"in yüzüstü bırakılması tezleri etrafında yoğunlaştı. Pentagonun uzun zamandır "sahada DEAŞ'a karşı en etkin mücadele eden partnerimiz" diye övdüğü SDG'nin ana unsuru YPG'ye ne olacağı ana tartışma konularından biri haline geldi. Amerikan basını Obama döneminden beri Kürt gruplar arasındaki farklılıkları göz ardı ederek genel bir "Kürtler" kategorisi yaratmış durumda. Trump'ın kararı sonrasında da Türkiye'nin "Kürtler"e saldıracağı temasına sıkça rastlanır oldu. Trump yönetimi yetkililerinin Türkiye'ye sundukları geri çekilme konusundaki öncelikler listesinde ABD'nin birlikte çalıştığı güçlerin güvenliği şeklinde formüle edilen bu tema, Washington ile Ankara'nın yakın çalışmasının önündeki potansiyel risklerden biri olarak öne çıkıyor.
Bolton ziyaretinde Türkiye'yle konuşulan öncelikler listesi Trump yönetimi yetkililerinin çekilmenin takvimi ve detayları konusunda tam bir fikir birliği sağlayamadıklarını işaret ediyor. Başkanın ilk açıklamasında hemen bir ay içinde çekilmenin tamamlanmasını istediği belirtilmiş ancak sonrasında dört ay ve hatta bazı kaynaklara göre altı aylık bir takvimden bahsedilmeye başlanmıştır. Takvimdeki karmaşa dışında çekilmenin uygulama aşamasında Tanf Üssü'nde Amerikan askeri varlığının devam etmesi gibi önceliklerin de İran'ın Suriye üzerinden İsrail'i tehdit etmesinin engellenmesi amacına matuf olduğu anlaşılıyor. Amerikan hava sahasının korunması da tamamen kesin bir çıkış olmayacağını işaret ediyor. Türkiye'yle müzakereler sonrasında çekilmenin tam olarak nasıl şekilleneceği belli olacak ancak Ankara'nın YPG'ye saldırılmaması gibi bir Amerikan koşulunu kabul etmeyeceği de açık. Öte yandan ABD'nin vadettiği gibi "düzenli" bir çekilmeyi sağlayabilmesi için Türkiye'nin ulusal güvenlik önceliklerini dikkate alması kritik önemi haiz olacak.
ABD'nin Suriye stratejisinde öteden beri yaşanan gelgitlerin çekilme sürecinde de yaşanacağını söylemek mümkün. Yönetim yetkililerinin Başkan Trump'ın DEAŞ'a karşı zafer ilan edip çekilme kararı vermesine karşı oluşan tepkileri yumuşatmak için belli öncelikler belirleyerek daha önce belirledikleri stratejik hedeflerden vazgeçmediklerini göstermek istedikleri anlaşılıyor. Ancak özellikle askeri çevrelerde "ya tam girmek ya da tam çıkmak gerektiği" yönündeki tartışmada şu an için tam çıkma yanlılarının siyasi olarak kazandığını söyleyebiliriz. Uygulamada ise tam çıkmadan ziyade ABD'nin bazı önceliklerinin korunduğu aşamalı bir çekilmenin hayata geçmesini beklemek daha gerçekçi olacaktır. Türkiye'nin ulusal güvenlik önceliklerinden taviz vermeyeceği göz önünde bulundurulduğunda özellikle YPG konusunda yeni bir kriz doğabilir. ABD'nin Türkiye'nin önceliklerini ciddiye alma konusunda siyasi irade sahibi olmasına rağmen uygulamada bunun yerine getirilip getirilmeyeceğini zaman gösterecek.
[Sabah, 12 Ocak 2019].