Nükleer güç etkisini olabilecek en açık bir şekilde bir kez daha gösterdi. Otuz yılı aşkın bir süredir kesintilerle devam eden müzakereler hız kazandı ve ABD ile Kuzey Kore Başkanları bir araya geldi.
Trump ve Kim, yani uluslararası ilişkiler uzmanlarının en irrasyonel ve öngörülemez olarak değerlendirdiği iki lider bir araya geldi. Üstelik iki on yıllara dayanan hasımlık ilişkisini geride bırakarak.
Nükleer güç böyle bir şey. Çılgın olarak nitelendirilen ve kısa bir süre önce birbirine galiz hakaretler eden isimleri bile akıllandırıyor, yan yana getiriyor.
Kuzey Kore'nin nükleer hikayesi ve ABD ile müzakereler 1980'li yıllara kadar geri gidiyor ve iki ülkenin ilişkilerinden daha fazlasını içeriyor. Bu müzakereler aynı zamanda Japonya ve Güney Kore'yi de fazlasıyla yakından ilgilendirmekte. ABD ile Kuzey Kore arasındaki her türlü gerilim ve mutabakat bu iki ülkeyi de etkiledi. Tıpkı bugün olduğu gibi.
Trump-Kim görüşmesini anlamak için iki ülke arasındaki nükleer müzakerelerin arka planına bakmakta fayda var. Kuzey Kore 1980'lerin başından itibaren nükleer çalışmalarına başladı ve 1985'te Nükleer silahsızlanma anlaşmasına dahil oldu. ABD, 1991'de nükleer silahları azaltma anlaşması çerçevesinde Güney Kore'deki nükleer başlıkları geri çekti, ancak nükleer çalışmalarına devam etti. 1992'de ise Kuzey ve Güney Kore arasında nükleer silah alma, geliştirme, deneme, kullanma kısıtlamasına ilişkin geniş çaplı bir anlaşmaya varıldı ve Kuzey Kore kısıtlı da olsa Uluslararası Atom Enerjisi tarafından denetime tabi olmayı kabul etti. Carter'ın 1994'teki Kuzey Kore ziyareti müzakerelerin geldiği noktayı göstermesi açısından önemliydi. Dahası 1994 Ekim ayında iki ülke arasında bugünkü anlaşmaya benzer bir mutabakata varıldı. Bu gelişme Güney-Kuzey Kore arasındaki gerilimi de düşürdü ve 1950'deki savaş dolayısıyla sınırın iki tarafında kalan ailelerin bir araya gelmesine zemin hazırladı.
1990'lar boyunca devam eden bu müzakere ve karşılıklı iyi niyet gösterileri 2000'de oğul Bush'un iktidara gelişi ile ters yüz oldu. 11 Eylül saldırıları sonrasında Bush Kuzey Kore'yi 'şer ekseni' olarak nitelendirdiği İran, Irak ve Suriye ile birlikte andı. Irak'ın işgalinden sonra Kuzey Kore müdahalesi zaman zaman dillendirildi.
Esasında bu zaman zarfında Kuzey Kore nükleer silah geliştirme çalışmalarına devam etti ve nükleer anlaşmadan çekildi. Ancak kısa bir süre sonra Rusya ve Çin'in de dahil olduğu uluslararası bir müzakere mekanizması kuruldu. 2007'de bu müzakereler yeni bir mutabakat zemini hazırladıysa da sonuç alınmadı. Obama'nın iktidara gelişi ile ABD diplomatik yollarla sorunu çözme niyetini devam ettirdi ancak Kuzey Kore hem yeni nükleer çalışmalarını ilan etti hem de yeni denemeler yaptı.
Kısacası yirmi beş yıllık inişli çıkışlı müzakereler sürecinde Kuzey Kore nükleer kapasitesini geliştirdi. Geçen yıl da ABD topraklarını, ABD'nin en yakın müttefikleri Japonya ve Güney Kore'yi vurabilecek kapasiteye sahip olduğunu kanıtladı. Trump ile Kim'in karşılıklı restleşmeleri nükleer savaş tehlikesini yeniden gündeme taşıdı. Fakat nükleer silahın varlığının böylesi bir savaşı engellediği teorisi bir kez daha kanıtlanırcasına taraflar geri adım attı ve iki 'öngörülemez' liderin daha fazla ileriye gidemeyeceğini gösterdi.
Taraflar bir araya geldi ve bir mutabakata vardı. Anlaşmanın en dikkat çekici maddesi Kuzey Kore'nin nükleerden arındırılmasına ilişkin olanı. Aslında iki taraf da bunun gerçekleşmeyeceğini biliyor. Ancak bu konuda anlaşmış gibi görünüyor.
Trump'ın bu yaklaşımı ABD'de yeni bir eleştiri dalgası ile karşılaştı. Eleştiriler anlaşmanın uygulanmayacağı ve ABD'nin hiçbir şey almaksızın Kim'e ciddi bir kredibilite sağladığı etrafında yoğunlaşıyor.
O halde bu anlaÅŸma ne anlama geliyor?
Bu anlaşma ile ABD tehdit altındaki müttefikleri Japonya ve Güney Kore'yi kendi ekseninde tutmuş oldu. Üstelik maliyetsiz bir şekilde. Fakat daha önemlisi Çin ile büyük bir çatışma içine girmeksizin ekonomik ilişkilerini yeni bir zemine oturtmaya çalışıyor.
[Fikriyat, 13 Haziran 2018].