SETA > Strateji Araştırmaları |
Suud İçin Senaryolar

Suud İçin Senaryolar

Tutuklamalar ve infazlar devam ediyor. Bu esnada yapılacak pazarlıklar sayesinde biatlar garanti edilirse biat edenlere yeni pozisyonlar ve ekonomik kazançlar paylaştırılarak yeni düzene geçilmeye çalışılacak...

Suudi Arabistan'da cin şişeden çıktı. Yeni bir veraset sistemi kurulana kadar sular durulmayacaktır. Yeni veraset sisteminin kurulması demek iktidarı bir ailenin ele geçirip diğerlerinden biat aldıktan sonra sistemin temel paylaşım parametrelerini kurgulayıp istikrarı üretmek demektir. Bu çerçevede Muhammed bin Selman öncelikle kilit isimlerin biatını garanti altına zorunda. Tutuklamalar ve infazlar devam ediyor. Bu esnada yapılacak pazarlıklar sayesinde biatlar garanti edilirse biat edenlere yeni pozisyonlar ve ekonomik kazançlar paylaştırılarak yeni düzene geçilmeye çalışılacak. Hemen MbS'ın krallığı ilan edilecek, alternatif olma şansı yüksek kimselerin biatı otomatik olarak gelecektir. Bunlardan belki de en önemlisi daha önceki Kral Abdullah'ın şu anda tutuklu olan oğlu geliyor. Ulusal muhafız birliklerinin başındaki Mutaib bin Abdullah ve diğer kardeşlerinin tutumu oldukça belirleyici olabilir. Ama Selman'ın elinin çok güçlü olduğunu da bilmek lazım. Muhalif olacak herhangi bir grubun ortaya sürebilecekleri kurumsal bir aday sıkıntıları var. Zira ikinci veliahtlık kurumu kaldırıldığından birinci veliahta karşı desteklenebilecek ve birinci veliahtı bypass etmeyi sağlayacak bir alternatif yok. Şayet MbS oyunu hızlı oynar ve bir iki aileyi ikna edebilirse arkası çorap söküğü gibi gelebilir. Ama bundan sonra yapılması gereken sistemin nimetlerinin dağıtılmasıdır. Bunları ne derece başarılı bir şekilde yapacağını hep beraber göreceğiz.***Eğer Muhammed bin Selman iktidarını kısa sürede kurabilirse önünde iki alternatif yol var. Birisi bu zamana kadar izlediğini düşündüğümüz agresif yol. Diğeri ise iktidarı ele geçirmiş olmanın kendine vereceği rahatlık sayesinde daha sakin bir yol takip etmesidir. Ben hem kişisel tercihinin birinci yol yönünde olduğunu hem de bölgesel ve iç siyasi şartların onu bu yöne iteceğini düşünüyorum. Ama olur da MbS daha sakin olma yolunu tercih ederse Türkiye o çerçevede Suud ile belli alanlarda kalıcı işbirlikleri geliştirmeyi bile düşünebilir. Çünkü o zaman Suud'da istikrarlı bir idare tesis edilmiş olacaktır. Ve uzun vadeli ticari işbirlikleri için uygun bir zemin haline gelir. Fakat MbS'ın kendisi, içine düştüğü ortam ve şimdiye kadarki davranış kalıpları daha sert oynamayı tercih edeceğini gösteriyor. Eğer bu yoldan giderse ilk hesaplaşmasını İran'la yaşayacağını öngörmek çok beceri gerektirmiyor. Kimileri MbS'ın Amerika, İsrail ve BAE tarafından bu r olü oynasın diye destelendiğini dahi düşünüyor. Böyle değilse bile MbS'ın bu tür maceralara açık olduğunu düşünüyoruz. İran'la kapışmayı tercih edebilir.
***
Ama önemli soru bunu nerede ve nasıl yapmak isteyeceğidir. Suud'un İran'a doğrudan cephe açacağını düşünmek çılgınlık olur. MbS için bile çılgınlıktır. Öte taraftan Yemen'de zaten bir çatışma var. Selman buna gaz verebilir. Ama bu kendisine bir dış politika başarısı olarak dönecek gibi görünmüyor. O zaman akla iki alternatif adres gelir. Biri Lübnan diğeri Bahreyn. MbS'ın tercihi Lübnan yönünde olacaktır. Özellikle İsrail ve Amerika'nın desteğini almayı hayal edebileceği ve kendi topraklarına uzak Lübnan'da vekalet savaşı vermek daha az riskli ve daha fazla karlı gibi duruyor. İran'ın buna cevabı savaşı tekrar Suud sınırlarına taşımak şeklinde olabilir. Yani İran Bahreyn'i ateşleyebilir. Her ne kadar Bahreyn Suud'un yakında kontrolünde olsa da İran destekli bir Şii ayaklanma hiç de uzak ihtimal değil. Bu anlamda Türkiye için kısaca şunu söylemek mümkün. Suud ve İran'ın girişeceği bu yeni mücadele hiç şüphesiz huzursuz bölgede yeni bir huzursuzluk demektir. Ancak yeni düzenin düzensizlik olduğu düşünülecek olursa Türkiye bu şartlar altında da kendince hesap yapabilir. Ve hep söylüyorum bazen kaybetmemek kazanmaktır, özellikle başkaları kaybederken. İran ve Suud bu bölgeye çok zarar verdi. Şimdi de birbirlerine zarar verecekler. Türkiye'ye düşen rol ise aktif kaçınmadır. Yakından izlemek fakat tüketme savaşından uzak durmak en öncelikli seçenektir.
[Takvim, 11 Kasım 2017]