Trump'ın askerini çekme kararı Suriye ve Ortadoğu'da yeni bir dengelenmeyi tetikledi. Bölgedeki bütün güçler stratejilerini ve taktiklerini yeniden değerlendiriyor. Bu stratejik dengelenmede Türkiye anahtar ülke konumunda. Rusya ve İran'ın çekilmeden istifade edeceği açık ise de en kazançlı çıkacak ülkenin Türkiye olduğunu düşünüyorum. Elbette Ankara için ABD'nin çekilmesinin risklerini yönetmek kolay olmayacak. Washington ile koordinasyon sıkı müzakereleri gerektiriyor. İkili heyetler lojistik destek (askeri üslerin durumu ve hava sahasının kullanımı) konularını görüşecek. Rusya ve İran'ın yeni hamleleri gelebilir. Ayrıca, Türkiye Deaş ile mücadele gibi önemli bir sorumluluğu yüklendi. Ve Münbiç'te olmasa da Fırat'ın doğusunda YPG'nin tasfiye sürecinde Trump ile zamanlama konusunda uzlaşma gerekecek. Ankara, ABD kamuoyunun Trump'a uyguladığı "Kürtleri sattın" baskısını göz ardı etmemeli. Bütün bunlara rağmen şurası net ki, Deaş ile mücadele Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda kritik bir konumlanma yapmasını sağlayacak. Zira mesele sadece Deaş artıklarını Suriye'den temizlemek değil. Deaş'ın geri gelmesini engelleyecek bir askeri yapılanma ve istikrarı sağlayacak yerel yönetim kurulmalı. Bu zorunluluk Türkiye'ye Fırat'ın doğusunda kritik bir güvenlik meselesini (PKK-YPG oluşumu) çözme imkânı tanıyacak.
ABD cenahında, Trump, İsrail dahil, her kesimden gelen ağır tepkilerle karşı karşıya. "Müttefiklerinin güvenini kaybetme" söylemi etrafında kıyasıya eleştiriliyor. Afganistan'daki askerinin yarısını ve Suriye'dekinin tamamını çekme kararının İran'ı sınırlandırma hedefini zayıflatmadığını göstermek için Trump soluğu Irak'ta aldı. Ve "Irak'tan çekilmeye yönelik hiçbir planımız yok. Eğer Suriye'de bir şeyler yapmak istersek Irak'ı üs olarak kullanırız" açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Trump yönetiminin İran'ı sınırlandırma politikasının nereye evrileceği muğlak. Şimdilik Suriye ve Yemen'i bir kenara bırakarak Irak'ta İran'ı sınırlandırmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. Trump'ın en büyük kazancı Ortadoğu denkleminde Başkan Erdoğan ile çalışabilecek bir düzleme gelmesidir. Zira ikili ilişkilerin en kritik dosyasından girerek hızlı bir normalleşme hamlesi yaptı. Bu da ABD'ye, İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi klasik müttefikleri arasında yeni bir denge kurabilme şansı tanıyor. Dahası, Rusya'nın bölgede artan nüfuz alanına müdahaleler yapabilme imkânı tanıyor.
Rusya cenahında ise ihtiyatlı bir memnuniyet var. Moskova'dan "ABD'nin çekildiği yerlerin Esed rejimine bırakılması gerektiği" açıklaması gelse de Putin'in Erdoğan ile güçlendirdiği işbirliğini tehlikeye atması beklenmemeli. Rus diplomasisi pazarlığı hep yukarıdan açmaktan hoşlanır. Sonra Putin, Erdoğan ile görüşerek makul olanda uzlaşır. Türkiye ile ABD'nin yakınlaşmasından hoşlanmasa da Rusya, kendi kazandığı derinliği öyle kolayca feda etmeyecektir. S-400'lerin satışı ve Türk akımı gibi heyecan veren kartlar Esed'in hatırına sıkıntıya sokulamaz. Kaldı ki hem Esed'in kontrol edilebilmesi hem de İran'ın dengelenebilmesi için Moskova, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde bulunmasını kabullenebilir. Neticede Moskova'nın Suriye'deki asıl ilgisi askeri üslerine ve Doğu Akdeniz denklemindeki gücüne yönelik. Türkiye olmadan Suriye'de kalıcı siyasi geçiş süreci olmayacağını da biliyor. İran ise yaptırımlar konusunda Türkiye'ye muhtaç. Trump'ın İran politikası sertleşecekse bu ihtiyaç daha da büyüyecek. Tahran, Ankara'yı Suriye'nin kuzeyinde rahatsız etmesinin Türkiye-ABD arasında İran hakkında büyük bir pazarlık yaratması ihtimalinden çekinir. Bu tespitler ışığında Türkiye'nin bölgedeki yeni stratejik dengelenme döneminde elinin güçlü olduğu görüşündeyim. Gücün temeli Erdoğan'ın yürüttüğü etkin lider diplomasisine, iç siyasi konsolidasyona sahip olması ve sahada elde edilen tecrübeye dayanıyor. Trump'ın, Putin'den ders alarak, Erdoğan ile çalışmayı keşfetmesi Türkiye'nin anahtar konumuna işarete ediyor. Darısı, Macron ve diğerlerinin başına.
[Sabah, 28 Aralık 2018].