Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilk resmi ziyaretini Rusya’ya düzenledi. Yüksek düzeyli diplomatik ilişkilere geçişi simgeleyen bu ziyaret esnasında birçok uzlaşıya varıldı. Ekonomik alandan güvenlik ve enerji alanlarına kadar farklı meselelerde planlamalara gidildi. Ziyaretin, zamanlaması ve içeriği nedeniyle hem içeride hem de dışarıda ciddi yankılar bulduğu söylenebilir.
Erdoğan nefretinden gözü dönmüş olan Batı medyası artık Türkiye üzerine rasyonel okumalar gerçekleştiremez hale geldi. Özellikle “Türkiye uzmanı” olduğu iddiasındaki yarı-uzman tipler meseleyi kişiselleştirmiş durumdalar. Nefrete dayalı yanlış okumaları nedeniyle merkezlerine geçtikleri neredeyse tüm raporların kusurlu olması, bu tiplerin kendi başkentlerinde de güvenilirliklerini sorunlu hale getirdikçe daha da öfkeleniyorlar.
Şimdilik bu kısır döngünün içinde savrulmaya devam edecek gibi görünüyorlar. Bir türlü rasyonel zemine dönüp gerçekten “Türkiye ne yapmaya çalışıyor?” diye düşünmüyorlar. Erdoğan’ın Rusya ziyaretini otoriter liderler arası bir uzlaşı olarak görmek, böylesi bir nefretin ürettiği çıkmaz sokakta boğulmaktan başka bir şey değildir.
Öte yandan ülke içinde yapılan yorumlar da zaman zaman duygusal sarmallara sürükleniyor. Suriye, PYD, PKK ve FETÖ gibi meselelerle yoğun bir gündemin içinde sürekli savaş veren ülke kamuoyu her an tetikte ve yorgun düşüyor. Bu nedenle zaman zaman birçok meseleye çok sert ve duygusal tepkiler verilebiliyor. Aslında sert ve duygusal tepkiler başlı başına sorunlu değildir. Aksine aynı tepkiler ülkenin darbeden kurtulmasında muazzam bir rol oynadı. Fakat bu dinamik bakış doğru kanallara sevk edilemezse, soğukkanlı kararların alınması gerekli alanlarda köşeli tepkiler üretilmesine neden olabilir.
Türkiye-Rusya İlişkilerinde Suriye Parantezi
Rusya ile olan ilişkiler tam da bu gerilimler içinde yorumlanır hale geldi. Soğuk Savaş sonrası dönemde başlayan ilişkiler özellikle AK Parti iktidarı döneminde ivme kazanmıştı. Suriye iç savaşına kadar pek sorun görünmüyordu. Fakat Suriye krizinde öncelikle tarafların farklı pozisyon almaları, sonra da bu pozisyonların ortaya çıkardığı fay hatları ilişkilerde gerginleşmeleri doğurdu. Hatırlanabileceği üzere Suriye’deki Rus askeri müdahalesi, Türkmen Dağı gibi kritik bölgelere doğru ilerledi. Kuzey Suriye’de operasyon yapan Rus uçakları Türk hava sahasını tekrar tekrar ihlal ediyordu. En son 24 Kasım 2015 tarihinde bir Rus jetinin vurulmasının ardından ilişkiler kopma noktasına geldi. Bu akışın içerisinde her iki tarafın da duygusal tepki vermesi kaçınılmazdı. Özellikle Rus tarafında olayı onur kırıcı ve Rusya’nın küresel siyasette oynamak istediği rolü baltalayıcı olduğu fikri yaygınlık kazandı. Türk tarafı meseleyi öncelikle rasyonel zeminde tutmaya çalıştı. Fakat Moskova’nın sert tutumu Ankara’nın da benzer karşılıklar üretmesine neden oldu.
İki ülke arasında bu tür güvenlik sorunları doğduğunda toplumların da bundan etkilenmeleri kadar doğal bir sonuç olamaz. Bu çerçevede hem Türk hem de Rus toplumunda düşman imajları üretilmeye başlandı. Bu sert dil daha ziyade Rusya’da üretilmiş olmasına rağmen Türkiye’de de karşılık bularak bir sertleşme eğilimi gözlendi.
Bugün taraflar yeni yakınlaşma sürecine girdiğinde yine dikkatli olmakta fayda var. Özellikle Türk tarafında darbe teşebbüsünün yarattığı etkiye dikkat etmek gerekir. Darbe teşebbüsü zaten tek başına toplumun duygusal gerilimler üretmesi için uygun bir ortamdır. Bir de bunun üzerine darbe sırasında ve sonrasında Batılı ülkelerin tutumları da eklendiğinde bu duygusal tepkilerin de dozajı artıyor. Türkiye’de toplumun çok büyük bir kesimi darbenin ABD öncülüğünde tezgahlandığını düşünüyor. En soğukkanlı analizler bile ABD’nin bu olaydan habersiz olamayacağını dile getiriyor. FETÖ liderinin Pennsylvania’da bulunuşu nedeniyle insanların ABD’yi suçlaması oldukça doğaldır. Zaten Türkiye-ABD ilişkilerinde darbelerin özel bir yeri vardır. Türk toplumu tarihteki darbelerin pek çoğunda ABD parmağı olduğunu düşünür. Bu nedenle toplumun ABD karşıtlığı üretmesi kimseyi şaşırtmasın. Fakat bu karşıtlığın Rusya destekçiliği haline de dönüşmemesi oldukça önemli.
Türkiye-Rusya Yakınlaşmasının Anlamı
Türkiye en bilindik müttefikiyle ciddi sorunlar yaşıyor. Sadece darbe meselesinde değil aynı zamanda Suriye ve PKK meselelerinde de ABD Türkiye’yi ciddi hayal kırıklığına uğratıyor. Bu nedenle Türkiye de çok sağlıklı bir dış politika yöntemi olarak ittifak alternatiflerini çeşitlendirmeye yönelik bir manevra sergiliyor. Amerikan tarafına Suriye gibi bir konuda dahi Rusya’nın önemli rolünü kabul edebileceğinin sinyalini gönderiyor. Yoksa ortada “ABD’ye küstük şimdi Rusya’ya dönüyoruz” gibi bir durum söz konusu değil. Veya birtakım Avrasyacılar’ın iddia ettiği gibi Rusya ile artan ilişkiler bir sihirli değnek değil. Zira bazı çevreler Rusya ile ittifak ilişkisinin her derde deva olduğu gibi bir yanılgı içerisinde. Halbuki tarihi ve coğrafi faktörlere bakıldığında Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkinin sorunsuz ve pürüzsüz şekilde yürütülmesinin çok kolay olmadığı görülür. Zira Rusya, Türkiye’nin Soğuk Savaş sırasında ABD’ye bağımlı hale gelmesinin temel sebebidir. Daha geriye gidildiğinde Osmanlı döneminde Avrupalı devletlere verilmek zorunda kalınan birçok tavizin altında da Rus baskısı vardır.
Maalesef müttefiklik ilişkileri az çok böyledir. Her ittifakta taraflar bir kısım otonomi paylaşımına girerler. Kendi egemenlik alanlarını sınırlamaktan nefret eden devletler normal şartlar altında hiçbir zaman ittifaklara girmeyi tercih etmezler. Fakat zorunlu olduklarında ittifak kurarlar ve bu ilişkiye de geçici gözüyle bakarlar. Kendilerini tek başına bir müttefike bağlamak istemezler. Bu nedenle en güvenilir yol kimseyle ittifaka girmemektir. Fakat bu uluslararası sistemde sürdürülebilir bir durum değildir. ABD gibi çok güçlü aktörler bile müttefiklere ihtiyaç duyar. Fakat tam da bu nedenle ittifak kurmak için alternatif sayısını artırmak isterler. Yani tek bir müttefike bağlı olduklarında kıymetlerinin düşük olacağını bilirler. Yoksa devletler bir tarafa küstükleri için öbür tarafa geçmezler. Veya bir tarafı çok sevdikleri için o tarafı tercih etmezler. Aksine bunlar rasyonel zeminde yapılan hesaplamalardır. Mecbur oldukları için birbirleriyle ittifak kurarlar ve bozabilecekleri ilk fırsatta da bu ittifakı bozarlar. Bozamıyorlarsa dahi alternatif müttefik arayışına girerler. Türkiye ile Rusya arasında gerçekleşen tam da budur. Türkiye, ABD ile altmış yıllık müttefiklik ilişkisinden hep çok rahatsızlık duymuştur. Son on yılda ise müttefik alternatifleri artırılmaya çalışılmıştır. Türkiye böylece daha özgün bir pozisyona sahip olmayı hedeflemiştir. Fakat bu tavır aslında ABD’nin de Türkiye’ye karşı cezalandırıcı tavrının sebebidir. Erdoğan’ın bağımsız tavrı ABD açısından çok rahatsız edicidir. Bu nedenle Suriye’de PYD, Türkiye’de PKK ve FETÖ gibi örgütlerle bile yakınlaşma göze alınmıştır. Bu çerçevede Türkiye’nin de Rusya ile yakınlaşması kimseyi şaşırtmasın. Bu bir çeşit bilek güreşine dönüştü. Ve ne yapılırsa yapılsın Türkiye’nin bileği bir türlü bükülemiyor. Onlar bükmeye çalıştıkça Türkiye de rasyonel zeminde çıkış yolları aramaya devam edecektir.
[Kriter, 1 Eylül 2016].