CHP milletvekili Ali Mahir Başarır'ın TSK'yı kastederek kullandığı "ordu satılmış" ifadesi her yönüyle çirkindir ve sadece TSK açısından değil, bu ülkeye aidiyet duygusu taşıyan ve ülke için asgari düzeyde kaygı sahibi hiçbir fert için kabul edilemez bir anlamı haizdir.
Bu ifade kullanıldığı andan itibaren TSK'ya etkileri, Cumhurbaşkanı ve hükümete hakaret, yargısal yönü, TSK'nın gösterdiği tepki gibi bir çok boyutu ile tartışıldı.
Ancak bu ifadenin hem genel sivil-asker ilişkileri hem de CHP'nin TSK'yı konumlandırdığı yer itibariyle çok önemli bir boyutu var.
Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TSK'nın yapısında, siyasetle ilişkisinde ve terör örgütleri ile dış tehditlere karşı aldığı tavır konusunda gözle görülür bir değişim söz konusu.
Bu değişimleri değerlendirmeden önce Türkiye'deki sivil-asker ilişkileri ile bu sıkıntılı durumun yarattığı maliyetler ve CHP'nin tavrına dikkat çekelim.
CHP'nin TSK'ya bakışı
1950 seçimlerinin hemen ardından TSK'da başlayan Adnan Menderes karşıtlığı, TSK'nın siyasallaşmasının ilk adımıydı ve bu siyasallaşma 1960 darbesi ile sonuçlandı.
CHP'nin destek verdiği bu darbe sonrasında ordu içinde hizipleşmeler başladı. TSK bu tarihten itibaren CHP'nin kontrolündeki bürokrasinin de bir parçası olduğu müesses nizamın "bekçisi" konumuna düştü. Ülke içine odaklanan TSK, "yönetmeden hükmeden ordular" kervanına katılmış oldu. Ancak bu durum en çok TSK'ya zarar verdi.
1962 ve 63 başarısız darbe girişimleri, 1971 muhtırası, 1980 askeri darbesi, 1997 müdahalesi, 27 Nisan bildirisi ve en son 15 Temmuz başarısız darbe girişimi TSK'nın darbelerle anılan bir yapı olmasına yol açtı. CHP'nin –kısmen 1980 hariç– bu darbelerin hepsine destek verdiğini ve darbelerin gölgesinde güncellenen siyasal müesses nizamın baş aktörü olmaya çalıştığını ifade etmek mümkün. Bütün bu süreç gösteriyor ki, CHP, TSK'yı kendi siyasal perspektifinde siyasal bir aktör olarak konumlandırdı.
Kısıtlı imkanlara rağmen 1974 Kıbrıs harekatında kazandığı başarı ile 1980'lerde başlayan PKK'ya karşı verdiği mücadele TSK'nın bu perspektife sığamayacağına dair işaretler olsa da maalesef bu fırsat gerektiği kadar değerlendirilemedi.
Ancak 15 Temmuz'dan sonra, küresel ve bölgesel sarsıntıların yarattığı farkındalık, TSK'nın yapısındaki değişimler, tehdit tanımı, başkanlık sisteminin devreye girmesi ile birleşince bu hikaye değişme emareleri gösterdi.
15 Temmuz sonrası rasyonalite ve etkinlik karşısında CHP
15 Temmuz'un ardından TSK'nın yapısı, siyasetle ilişkileri ve tehditlere karşı yürüttüğü aktif mücadele bağlamında çok önemli değişimler yaşandı. Bu başlıkların her birini değerlendirmek bu yazının kapsamını aşar. Ancak Irak'ta ve Suriye'de DEAŞ ve PKK'ya karşı yürütülen mücadele, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatları ile elde edilen kısa ve orta vadeli kazanımlar 15 Temmuz sonrası değişimin ürünü oldu. Bununla birlikte Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Karabağ'da Türkiye'nin çıkarları çerçevesinde yaptığı katkı da yadsınamaz.
Özetle ifade etmek gerekirse 15 Temmuz sonrasında Türkiye'de TSK'nın siyaset mekanizması ile ilişkilerinin normalleştiği, kapasitesinin arttığı, tehditlerle etkin bir mücadele yürüttüğü açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bu kazanımlarda aslan payına sahip olan şey siyasi mekanizma ile TSK arasında siyasi kamplaşmadan arındırılmış stratejik vizyon ortaklığıdır.
15 Temmuz sonrası CHP'nin gerek TSK'daki değişim yurt dışı harekatlara ve terörle mücadeleye karşı takındığı tavır ve söylemler bu vizyonu sakatlamaya yönelikti. TSK'nın yeniden siyasal tartışmanın malzemesi yapılması, asli görevinden uzaklaştırılması, dış tehditlerin hafife alınması bu amaca yönelikti.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve TSK'nın komuta kademesi ile tüm mensuplarının bu konudaki soğukkanlılığı CHP'nin bu girişimini boşa çıkardı.
CHP vekilinin çirkin çıkışı da benzer bir bağlamda, yani TSK'nın siyasi malzeme konusu yapılması, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile TSK arasında siyasi bir tartışma yaratmaya dönük provokatif bir girişim olarak okunmalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere siyaset ve toplumsal cenahtan CHP'li vekile gösterilen sert tepkinin sebebi budur.
CHP'nin kör kaldığı ve fakat ortalama vatandaşın farkında olduğu gerçek TSK'nın asli görevlerini yerine getirdikçe TSK'nın kurumsal prestiji, etkinliği ile Türkiye'nin çıkarlarına azami düzeyde katkı yaptığı gerçeğidir.
[Sabah, 5 Aralık 2020].