AA muhabirinin sorularını cevaplayan Özdemir, "Amerikan Grand Stratejisi Obama'nın Ortadoğu Mirası" adıyla yayımlanan kitabı hakkında bilgiler vererek, ABD-Türkiye ilişkileri ile Ortadoğu'daki yakın geçmiş hakkında değerlendirmelerde bulundu.
"Grand strateji" literatürünün Türkiye'de çok yeni olduğu bilgisini veren Özdemir, şunları aktardı:
"Grand stratejiyi temel uluslararası literatürde küresel güçteki ülkelerin sahip olduğu bir şey olarak değerlendirmek gerekir. ABD de küresel çapta bir güç. Bu nedenle grand stratejinin çeşitlerini uygulayan bir ülke. Başkandan başkana bunlar değişebilir. Özellikle Soğuk Savaş'tan sonra ABD'nin tek başına dünya sistemini kontrol edeceği, bu kontrolün barış getireceği, serbest piyasayı oluşturacağı iddialarını ortaya attı. ABD, Sovyetler'in dağılmış coğrafyalarında kendi nüfuzunu arttırmak için liberal ekonomiyi ve serbest piyasayı araç haline getirdi. Baba Bush, Clinton, oğul Bush, Obama süreçlerinde Amerikan grand stratejisi temelde aynı kaldı. Arada nüanslar olsa da yapılan hamlelerin temel hedefi ABD'nin küresel gücünü korumasına yönelikti. Soğuk Savaş öncesi grand stratejileri kendi içerisinde farklılıklar gösteriyordu. Başkanlar küresel sistemin getirdiği konjonktür içerisinde pozisyon almak zorundalar. Fakat devraldıkları grand strateji başarılıysa bunu sürdürebiliyorlar. Bunun maliyetleri de bir sonraki seçimde var olmak ya da yok olmaktır."
Özdemir, Obama'nın Bush'tan devraldığı savaşları bitirme vaadiyle başkan olduğunu belirterek, "Sloganı da 'İnanabileceğimiz bir değişim ve umut'tu. Bunu etkileyen bir faktör de ABD'nin o dönem yaşadığı ekonomik krizdi. Bu ekonomik krizin etkileri ciddi sonuçlar da doğurdu. Bunlara yönelik olarak Amerikan orta sınıfının rahatlamasına yönelik adımlar atacağına vurgular yaptı. Bu anlamda demokrat çizgiyi koruyarak yol aldı. Seçimi de bu şekilde kazandı. Tabii seçim sürecinde başka şeyler de vardı. İlk siyahi başkan olması vesaire. Orada Clinton'la ilişkisi açıktı. Seçim sürecinde ABD'nin savaşlarla yıpranan sosyo-ekonomik yapısını dönüştürerek yeni bir projeksiyon çizeceğini vurguladı." diye konuştu.
Obama'nın bu yönüyle farklı bir çerçeve çizeceği sinyalleri verdiğini aktaran Özdemir, küresel kamuoyunda ABD'nin savaşları bitireceği algısının oluştuğunu hatırlattı.
Özdemir, tüm bu beklentilerin karşılık bulmadığına dikkati çekerek, bunun yerine Obama'nın ABD içine odaklandığını ve küresel olarak iddialarından vazgeçmediklerini kaydetti.
[caption id="attachment_58175" align="aligncenter" width="1024"] Kitap: Amerikan Grand Stratejisi Obama'nın Ortadoğu Mirası[/caption]
"ABD'nin harcamaları azaldı ama müdahalelerin yıkıcılığı arttı"
Kitabında da Obama'nın iki dönemini birbirinden ayırmadığını anlatan Özdemir, şöyle devam etti:"Sadece uzun vadeli bir plan. Özellikle Amerikan grand stratejisi Amerikan dış politikasını belirleyen bir yol hartası aslında. Daha farklı bir ifadeyle entelektüel bir mimari. Dolayısıyla Amerikan grand stratejisi başkandan başkana fazla değişiklik göstermeyen, devam eden temel öngörülere sahip olan bir strateji. Bu anlamda Obama'nın iki dönemi arasında fark yok. Politika uygulayışları ve attığı adımlarda farklılıklar görebilirsiniz ama temel hedeflerde bir farklılık yoktu. Burada temel hedef, ABD'nin küresel taahhütlerini devam ettirerek, içeride yaşadığı sosyo-ekonomik problemleri, ABD'nin kendi içindeki ekonomik ve politik düzeninin sağlanmasına yönelik adımlardı bunlar. Bunlar için ne yaptı? Mesela 'Askeri müdahale yapmayacağım.' demesine rağmen, askerlerini çekti ama bu sefer de insansız hava araçlarıyla müdahalede bulundu. Sonuç olarak ABD'nin harcamaları düştü ama müdahalelerin yıkıcılığı devam etti."
Özdemir, Obama'nın geldiği noktada devraldığı savaşlara yönelik imaj çalışması yaptığına vurgu yaparak, temelde bir önceki başkanla kendi iki dönemi arasında çok fark olmadığını söyledi.
Obama'nın Bush'tan devraldığı Patriot Act yasasıyla dinlemelere ve e-posta takibine izin veren yasayı daha sertleştirdiğini hatırlatan Özdemir, büyük resme bakıldığında atılan adımların ABD'nin küresel taahhütlerini yineleyerek yeniden mevzilenmesini sağladığını aktardı.
Özdemir, Obama'nın stratejisinin devam ettiğini belirterek, Trump'ın da bunda çok fazla değişiklik yapmadığını dile getirdi.
"ABD terörle mücadele Türkiye'nin yanında durmadı"
Türkiye-ABD ilişkilerinin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra stratejik müttefikliğe dayanan bir çerçevede sürdüğünü ifade eden Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:"Soğuk savaştan sonra da aradaki çizgilerin kalktığı ve daha da yakınlaşan bir ilişkiden söz edebiliriz. Müttefiklik konseptine oturan bir durum haline geldi. Obama bu ilişkinin sürdüğünü söyledi ama buna uygun adımlar atmadı. Obama için ekonomik maliyetlerin düşmesi birinci öncelikti. Bu bağlamda birincil önceliği karşılamak için Afganistan ve Irak'tan askerini çekme iddiasını dillendirirken oraların yeniden yapılanması konusunda hiçbir adım atmadı. Bu bölgelerde büyük istikrarsızlıklar meydana geldi. Bu istikrarsızlığı terör örgütleri kullandı. Türkiye stratejik müttefikken, Obama ekonomik kaygılarını önceleyerek Türkiye'nin yanında durmak yerine terör örgütleri üzerinden kendi çıkarlarını korumaya çalıştı. Bu sefer de iki müttefik arasında ciddi kırılmalar oldu. Hatta iki müttefikin birbirini kaybetmesine doğru yol aldı. Sadece PKK/PYD olayı da değildi. Türkiye'nin terörle mücadelesinde en kritik aşamada FETÖ ile mücadelesinde ABD hiçbir şekilde Türkiye'nin yanında pozisyon almadı. Obama döneminde. FETÖ elebaşı ve militanları ABD'deydi. Oradan bir sürü saldırılar yaptılar. Türkiye'nin ulusal güvenliğini bu denli ilgilendiren bir konuda ABD Obama döneminde Türkiye'nin yanında olmadı. Aksine terör örgütünü destekledi. 17/25 Aralık ve 15 Temmuz süreçlerinde Türkiye'nin yanında durmadı."
Obama'nın bölgenin barış ve istikrarına yönelik attığı birçok adımda da Türkiye'nin yanında yer almadığını anlatan Özdemir, şöyle konuştu:
"Obama için İran müzakerelerinin sonuçlandırılması önemliydi. İran bir çatışma riskinde ABD için potansiyel maliyetti. O da bunu önceleyerek Türkiye'nin beklentilerini karşılamadan adımlar attı. Türkiye güçlenerek bölgede daha fazla söz sahibi oluyor. Türkiye eski Türkiye değil. Bölgedeki diğer ülkelerin kaderini çizebilecek güce de sahibiz. Küresel güç olma yolunda bölgedeki dinamikleri değiştirebiliyoruz. Türk dış politikası sadece Batı eksenli değil. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu dış politika ekseni, Türkiye'yi farklı bir lige taşıdı. Türkiye bir yandan FETÖ, PKK/PYD ile mücadele ederken, stratejik müttefikinin yanında olmadığını gördü ve buna karşılık olarak farklı projeksiyonel adımlar attı. Avrasya temelinde yeni atımlar gerçekleştirildi. Farklı bir dış politika izlendi. Refleksif olarak hızlı cevap veren bir ülke oldu. Bunun başka bir örneği de Türkiye-AB ilişkileriydi. Hem Batı'daki hem de Doğu'daki aktörler, içinde Türkiye'nin olmadığı denklemlerin mümkün olmadığını gördü. ABD'nin, 'Benimle birlikte ve benim istediklerimi yapan bir aktörseniz ilişkimiz devam eder.' şeklinde bir anlayışı var. Güçlenen ve isteklerini yerine getirmeyen bir aktörü de karşısında konumlandırıyor. Verilen refleksler bunun sonucu."
Özdemir, Obama döneminde ABD dış politikasının, sonrası için Ortadoğu'ya bir kaos bıraktığını dile getirerek, bunun Bush'tan devralınan ve devam eden bir durum olduğunu söyledi.
Trump'ın, Obama'nın politikalarını değiştirme vaadiyle iktidara geldiğini ifade eden Özdemir, sözlerini şöyle tamamladı:
"Trump, tamamını değiştireceğini söyledi. İran'la nükleer anlaşmayı sonlandıracağını dile getirdi. Burada önemli nokta şuydu: Obama, Ortadoğu'da savaşlar bıraktı. İç savaşlar bıraktı. Bush'un Obama'ya bıraktığı şeyler Amerikan ordusunun Irak ve Afganistan'da varlığı iken, Obama'nın Trump'a bıraktığı şey iç savaşlar oldu. Dolayısıyla Trump geldiğinde bunları değiştireceği iddiası vardı. Fakat Pentagon üzerinden bu konuların ulusal güvenliği ilgilendirdiğini belirtti. Grand strateji Obama döneminde 'yeniden mevzilenme' olarak nitelendirilirken, Trump dönemi, 'yeniden mevzilenme' olarak adlandırıldı."
[AA, 17 Eylül 2018]