Suriye'de halkın Esed rejimine karşı isyan etmeye başladığı 2011'den beri rejimle PYD arasında başlayan üstü örtülü işbirliği artık iyice açığa çıktı. İsyanın ilk aylarında Esed'in derdi Kürtlerin devrim sürecine katılmalarını engellemekti. Bunun için Ulusal Kürt Konseyi'ne karşı PYD'ye destek verdi. Bu destekle konseyin önemli ismi Mişel Temo'nun PYD tarafından öldürüldüğünü herkes biliyor. Esed muhalefete karşı güç kaybettikçe bu sefer Fırat'ın doğusunu PYD'ye bırakmaya başladı. DEAŞ'a karşı başlayan operasyonlar neticesinde bugün Suriye topraklarının neredeyse % 30'unu kontrolü altında tutuyor. Rakka ve Deyrizzor gibi ezici çoğunluğu Arap olan şehirleri de ele geçirmiş durumda. Daha da önemlisi ülkenin enerji kaynaklarının önemli bir kısmı bu alan içinde.
Zaman zaman Esed rejimi ile PYD'nin bu bölgede şiddetli çatışmalara girmesinin sebebi de bu. Çatışmaların iki taraf arasında bir hesaplaşmaya dönüşmemesinin en önemli nedeni ise, ABD ile Rusya'nın karşı karşıya gelmekten çekinmesi. DEAŞ'ın aradan çıkması ve Astana'nın derinleşmesi durumunda bu bölgede rejim ile PYD'nin bir hesaplaşmaya gireceği konusunda şüphe yok.
Zeytin Dalı harekatı ile Afrin'de önemli bir darbe alan PYD bocalamaya başladı. Bir yandan ABD'ye fazlasıyla güvenmenin faturasını öderken öte yandan bu operasyondan daha az hasarla çıkmanın hesaplarını yapıyor. PYD operasyon başlamadan önce Türkiye'yi durdurması için ABD üzerinde baskı kurdu. Hatta Afrin'e yönelik operasyonun başlaması durumunda DEAŞ'la savaşmayı durduracağı tehdidinde bulundu. Bu tabi ki bir blöftü. ABD'nin desteğini çekmesi durumunda birkaç hafta içinde yok olacağını PYD de biliyor. ABD bu blöfü görmesine rağmen çelişkili ifadelerle ikircikli oynamak zorunda kaldı.
Beş yıldır yaptığı hazırlık ve tahkimata rağmen TSK ve ÖSO karşısında direnemeyince şimdi de rejime sığınmanın derdine düştü. Türkiye Afrin merkeze yaklaştıkça PYD ile Esed rejimi arasında Afrin pazarlığı döndüğüne yönelik haberlere çokça rastlamaya başladık.
Rejime yakın bazı kaynaklara göre iki taraf arasında birkaç maddelik mutabakat metni de oluşturuldu. Bu maddeler arasında PYD'nin bütün kurumları rejime teslim etmesi, askere alınan on altı yaş üstü erkeklerin rejimin insiyatifine bırakılması, silah ve mühimmatın teslim edilmesi gibi ifadeler dikkat çekiyor. Eğer bu maddeler doğru ise bu durum PYD'nin Afrin'i rejime teslim etmesinden başka bir anlam taşımıyor.
Bir başka deyişle mutabakat değil, teslimiyet söz konusu.
Buna mukabil PYD tarafından da farklı açıklamalar gelmeye devam ediyor. PYD'nin temel beklentisi de rejim ve Şii milislerin desteğini almak ve Türkiye'ye karşı birlikte savaşmak. İran'a rağmen Rusya'nın da buna razı olması da olası görünmüyor.
Dolayısıyla iki tarafın beklentileri farklı.
Peki PYD Afrin'i Esed rejimine teslim ederse ne olacak? Türkiye ile rejim çatışma sürecine girer mi?
Bu sorular rejimin Afrin'i teslim alması senaryoları üzerinden soruluyor. Şimdilik bu senaryo gerçekleşmiş değil.
Türkiye açısından önemli olan nokta rejimin hangi çerçevede Afrin'e gireceği.
Eğer PYD'nin rejim tarafından korunması söz konusu olursa Türkiye'nin harekata ilişkin duyurduğu gerekçeler haklılığını korumaya devam edecek ve Türkiye kaldığı yerden devam edecek.
Türkiye'nin Afrin'deki hedefi belli. Kısa vadede buranın terörden temizlenmesi ve bir tehdit alanı olmaktan çıkarılması. Hangi şemsiye altında olursa olsun Afrin'de PYD durdukça Türkiye'nin hedefi olmaya devam edecektir.
[Fikriyat, 20 Şubat 2018].