Günümüz Türkiye'si panel serisinin beşinci ayağında Çin'deyiz. Yedi ayrı toplantıya katıldık. Türkiye'yi anlattık. Türkiye Çin ilişkilerini tartıştık. Çin dünyanın en önemli uluslararası aktörlerinden biri. Ekonomik bir dev. Siyasal olarak da küresel bir aktör olma yolunda hızla ilerliyor. Zaten bu nedenle ABD'nin en öncelikli hedefi haline geldi. ABD ile ticaret savaşı başladı bile. Gerçi bu sıra bir ateşkes yaşanıyor ama bunun geçici bir durum olduğu belli. Çinliler de farkında. Şimdiye kadar devasa bir ekonomik büyüme kaydeden Çin ABD'nin dikkatinden kaçabilmeyi oldukça kurnaz yöntemlerle başarmıştı. Ancak öylesine büyüdü ki, artık herhangi bir şeyin arkasına saklanabilmesi mümkün değil. Trump olsa da olmasa da bu mücadele başlayacaktı. Zaten Obama döneminde başlamıştı. Trump'tan sonra bile sertleşerek devam edecek gibi görünüyor. Bu nedenle Çin kritik bir dönemeçte. Yeni arayışlara girdiklerinigörebiliyoruz. Siyasi açılım olmadan ekonomik büyümenin sürdürülemeyeceğini anladılar. ABD yakın dönemde sadece ticaret baskısı değil siyasi baskıyı da kullanmaya başlayabilir. Çin de bu baskıyı kırmak için ister istemez siyasi gerilimlerin parçası olabilir. Dolayısıyla Çin'i artık uluslararası siyaset mücadelesinde daha fazla görmeye başlayabiliriz. Tabii ki bu da yıpratıcı ve maliyetli bir süreç. Ama adım adım bu yöne ilerlediğini söylemek lazım. Çin'in dünya siyasetine ilgisi arttıkça Türkiye gibi aktörleri daha fazla keşfeder hale geliyor. Tüm görüşmelerde bu arayış dikkat çekiyor. Ancak genel sorun şu ki, iki taraf birbirini çok az tanıyor. Dahası bir sürü yanlış algıya da sahip. Çünkü maalesef iki taraf da batı medyasının ürettiği önyargılara fazlasıyla bağımlı. Sanırım öncelikle bu önyargıların kırılması gerekiyor. İki tarafın birbiriyle doğrudan ilişki kurması şart. Devletler arası siyasi görüşmelere ilaveten ekonomik ve kurumsal ilişkilerin geliştirilmesine büyük ihtiyaç var. Gözlediğim kadarıyla Çin buna can atıyor. İç pazarını açmaya daha hazır. Kurumsal ilişki kurma konusunda da çok hevesli olduklarını söyleyebilirim. Siyasi ve ekonomik gerçeklik kendini öylesine hissettiriyor ki, iki ülkenin birbirine ilgisinin artacağını görmemek körlük olur. Türkiye sadece üç beş bölgesel aktörle kurduğu ilişkilere veya sadece Batı ittifakına bağlı değil. Bir yandan Rusya ile İdlib, Cerablus ve Afrin'i müzakere etti; bir yandan da Fırat'ın doğusu için ABD ile koordine olacak. Tek bir tarafa yaslanmaktan özellikle kaçınıyor. Amerikan etkisinin gittikçe azaldığı bir dünyada alternatiflerin sayısı arttıkça Türkiye'nin de işi kolaylaşır. Hiçbiriyle kusursuz ilişkiler kurulacağını söyleyemeyiz. Ama hepsiyle belli bir ilişki düzeyi tutturmak gerektiğini de görmemiz lazım. Belli konularda işbirliği kurabilir. Diğer bazı konularda mücadele bile edilebilir. Türkiye son iki sene içinde bunu yapabildiğini ve ayarı tutturabildiğini gösterdi. Dolayısıyla Çin'in artan ilgisi Türkiye'yi tabii ki memnun edecektir. Çin ise uluslararası siyasetin içine daldıkça Türkiye gibi bağımsız hareket edebilen aktörlere daha fazla ilgi duyacak. Bunun üç günde olup bitmesini beklemiyoruz. Ancak artık küreselleşen iki aktör birbirini daha yakından tanıyacak diyebiliriz.
[Sabah, 29 Aralık 2018].