Sonunda Trump- Erdoğan görüşmesi gerçekleşti. Kritik bir görüşme olduğu muhakkak. Ziyaret öncesinde yaşanan gelişmeler ve yapılan açıklamalar bile ne kadar önemli bir toplantı olduğunun göstergesiydi.
Amerikan tarafı PYD'ye ağır silah yardımı yapma kararını açıklamıştı.
Türkiye bunun kabul edilemez olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika'ya uçarken Putin bile meseleye katıldı. Türkiye'nin görüşmede işini zorlaştıracak açıklamalar yaptı.
Uzun süredir devam eden münakaşalı konuların görüşüleceği bir toplantıydı. Ve aslında "nokta mesafesindedir" demek tam da bunu yansıtıyordu. Bugün görüyorum bazıları bu ifadenin içeriğine farklı bir anlam yüklüyorlar.
Noktadan kastın Amerika ile ilişkilerimize konulacak bir nokta olduğunu düşünüyorlar. Hayır bence öyle değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın nokta dediği şey yeni Trump yönetiminden olan beklentilerimizle ilgiliydi. Bu görüşmede ortaya çıkacaktı. Trump Amerikan tavrını değiştirebilir mi değiştiremez mi? Onun cevabı alınacak. Bu beklentilere nokta konulacak. Ve o noktadan hareketle hem Amerika hem de diğer aktörlerle ilişkilerimiz ona göre düzenlenecek. Yoksa Amerika ile diplomatik ilişkilerimizi sonlandıracak değiliz. Zaten kastın da o olmadığını anlamak zor değil.
Ama ilişkilerimiz çok da sıcak devam etmeyecek.
Tabii ki nokta ifadesinin içerisinde Amerika ile olan ilişkilerimizin sarsılabileceği iması da vardı. Fakat nokta konulacak şey Amerika ile olan ilişkimiz değil Amerika'dan olan beklentimizdi. Ve sanırım o nokta konuldu. Türkiye'nin yeni Trump yönetiminden beklentilerinin en azından yakın vadede çok yüksek olmaması gerektiği ortaya çıktı.
Bunun gerekçeleri şöyle izah edilebilir. Trump hala Washington'a hakim değil.
Bürokrasi kendi bildiği ezberi Suriye'de oynamaya devam ediyor.
Başı iç siyasette büyük dertte olan Trump için uluslararası siyasette yeni bir siyasal vizyon kurmak çok kolay değil. O da bu nedenle mümkün olduğunca her şeyi zamana yayma çabasında olacak ve erken riskler almaktan kaçınacaktır. Sahada bürokrasi tarafından kendisine sorunsuzca işlediği anlatılan bir plan var. Bunu bozmak istemiyor.
Bu plan işe yaramazsa bile Obama'nın planıydı zaten deme şansı var. Suriye ve Ortadoğu şu an için Trump'ın öncelikli başlıklarından birisi değil. Bu nedenle ne Türkiye'yi kaybetmek ister ne de en azından sorun olmadığını düşündüğü bir alanı kurcalamak ister.
Bu alana Trump'ın dahil olması için en az iki şarttan birinin gerçekleşmesi lazım. Ya Trump iç siyasetteki mücadeleyi kazanıp rahatlayacak ve dış politikaya dönme şansına sahip olacak ya da Suriye'deki bir olay Trump'a iç siyasetteki karmaşadan çıkma imkanı sunacak. Ben bunlardan ikincisinin daha muhtemel olduğunu düşünüyorum. Esad'ın kitle imha silahları kullanmasında olduğu gibi veya Rakka operayonunun kayıp sayısının beklenenin üzerinde olması gibi veya İran ile Amerika'nın herhangi bir sıcak temas yaşaması gibi bir durum söz konusu olursa o zaman Trump Suriye'yi öncelikli bir konu haline dönüştürebilir. O zaman ancak bürokratik planlarda bir değişim olabilir.
Yapılan görüşmede ortaya çıkan şu oldu. Trump'ın pek niyeti yok.
Niyeti olsa da eli zayıf. Bu da Türkiye'nin en azından şimdilik Trump beklentisine bir nokta koyması gerektiği fikrini ön plana çıkartıyor.
O zaman ne olacak? Çok basit.
Endişeye mahal yok. Dünyanın sonu asla değil. Savaşı askerler barışı siyaset yapar. Suriye Savaşı bitmedi. Daha yeni başlıyor. Ve uzun süre devam edecek. Bu resim de çok şey değişecek. Bu tür zor durumlar Türkiye'nin kendisini de inşa etmesi için fırsata dönüşebilir. Nasıl Türkiye risk alıp Fırat Kalkanı'nı yaptıktan sonra Suriye'de eli güçlendiyse, yine kendi iradesiyle elini güçlendirecek adımlar atarsa göz ardı edilemeyecektir. Amerikan siyasetindeki bu boşluk dolana kadar Türkiye kendini hazırlamalı ve güçlendirmeli. Bunun da tek bir yolu var. O da sahada somut karşılığı olan başarılar biriktirmektir.
[Takvim, 18 Mayıs 2017].