Kürt meselesine en üst noktadan müzakere ve diyalogla çözüm arama süreci, Öcalan’ın Newroz’da okunan mektubu ile yeni bir safhaya ulaştı. Mektubun içeriği, verdiği mesajlar ile kullandığı kavramlar bu meselenin çözümü konusunda Öcalan’ın yaşadığı zihinsel dönüşüme işaret etmekteydi. Silahlı çözüm yerine siyasi çözüm, ayrılma yerine demokratik ortak vatan ve medeniyet vurgusu, barış sürecinin önünü açan başlıca zihinsel dönüşümün parametrelerini oluşturuyor. Başka bir ifadeyle, AK Parti hükümetinin bu meseleyi diyalogla çözme iradesi ile Öcalan’ın çözüm için ortaya koyduğu parametreler Kürt meselesinin siyasal yollarla çözülmesi için önemli bir eşiğin aşılmasını sağladı. Fakat bu sürecin başarılı bir şekilde nihayete ermesi ise ancak sürecin toplumsallaş(tırıl)masıyla mümkün. Bu bağlamda, kamuoyunu süreçle alakalı doğru bilgilendirip toplumun sürece destek sunmasını sağlayabilecek siyasi partiler ile sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşüyor.
TOPLUMSALLAŞTIRMANIN UNSURLARI
Sürecin toplumsallaşmasında rol oynayacak en önemli unsur siyasi partiler; özellikle de seçmenle en yakın ilişki kurmaları nedeniyle siyasi parti teşkilatlarıdır. Bu bağlamda, sürecin iki ana siyasal aktörü olan AK Parti ve BDP’nin yanında, CHP’liliklerinin merkezine sosyal demokratlığı ve özgürlükçülüğü koyan CHP’lilere de önemli görev düşüyor. Bu partilerin, sürecin amaçladığı daha demokratik, müreffeh ve adil Türkiye vizyonu ile sürecin yeniden hakkaniyet temelleri üzerinde inşa etmek istediği kardeşlik ve vatandaşlık bağlarını topluma anlatmaları gerekiyor. Bu, toplumu sürecin ana aktörlerinden biri haline getireceği gibi, sürecin daha sorunsuz ilerlemesini sağlayacaktır.
Kürt meselesinin barışçıl çözümü için atılan adımlar ne bir taviz ne de bir ihsandır.
Sürecin ilerlemesiyle beraber sürece karşı geliş(tiril)mesi muhtemel dezenformasyon kampanyaları ve toplumun hassasiyetlerini okşama girişimlerine karşı bu parti teşkilâtlarının toplumu sürecin mahiyetiyle alakalı doğru bilgilendirmeleri, toplumun sürece yaklaşımını ciddi bir şekilde etkileyecektir. Bu bağlamda, sürecin niteliğiyle alakalı ilk ifade edilmesi gereken husus, Kürt meselesinin barışçıl çözümü için atılan adımlar ne bir taviz ne de bir ihsandır. Bundan ziyade, yapılanlar, otoriter Kemalist ulusçuluğun toplumun tarih ve sosyolojisine aykırı olarak topluma dayattığı tek tipleştirmeci politikalardan dolayı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi, gasp edilen hakların iadesinden ibarettir. Başka bir ifadeyle, yapılanlar ortak “bizi” oluşturan unsurlardan birinin hakkını ve hukukunu iade etmekten ibarettir. Böylesi bir adım da tarihsel deneyim ve olayların testinden başarıyla geçmiş, yaşanan bütün yıkım ve zaferlerde ortak kaderi paylaşarak ortak “bizi” oluşturan unsurların, Kemalist vesayet rejimi tarafından zedelenen ilişkilerinin yeniden daha sağlıklı ve adil bir zeminde kurgulanmasını ifade etmektedir. Mezkur partilerin sürecin ana niteliğini oluşturan bu mesajı hem makro hem de mikro ölçekte topluma ulaştırabilmeleri sürecin toplumsallaşarak devam etmesinin zihinsel alt yapısını oluşturacaktır.
Bunun yanında, Kürt meselenin varlığı nedeniyle sınırlanan özgürlükler, kısıtlanan demokratikleşme ve yok edilen ekonomik imkânların etkilerini en yakından yaşamış ve bu durumu defaatla yaptıkları açıklamalar ile yayınladıkları raporlara yansıtmış sivil toplum kuruluşları, bu sürecin topluma ulaşmasında önemli bir ağırlığa sahiptirler. Örneğin, Türkiye toplumu yıllarca TOBB, TÜSİAD ve MÜSİAD’ın çalışmalarından bu düşük yoğunluklu savaşın politik ekonomisini öğrendi. Şimdi ihtiyaç duyulan ise belirtilen STK’ların güvenlik ve refah arasında varolan bağdan yola çıkarak barışın politik ekonomisini ortaya koymalarıdır. Bu kuruluşların, hem Türkiye hem de bölgenin barış sürecinin başarılı olması halinde elde edebileceği iktisadi kalkınmayı topluma anlatmaları, sürecin devamlılığı için gerekli olan toplumsal desteği tahkim edecektir.
Özetle, ortak “bizi” daha hakkaniyetli ve sağlıklı bir zeminde yeniden kurgulayarak daha iddialı ve geniş bir gelecek tasavvuru kurmamızı sağlayacak olan bu sürecin, siyasi partiler ve STK’lar üzerinden toplumsallaşması süreci devamlı kılarak Türkiye’nin kendi iç barışını tesis etmesini sağlayacaktır.
[Sabah Perspektif, 29 Mart 2013]