ABD Senato'su perşembe günü de "Ermeni soykırımı" iddiasını tanıyan bir tasarıyı kabul etti. Başkan Trump'a yakın senatörlerin daha önce üç kere bloke ettiği tasarının hukuki bir karşılığı yok. Sembolik bir anlam taşıyor.
Ankara'nın sert açıklamalarla kınadığı tasarının yasalaşması için Kongre'nin diğer kanadı olan Temsilciler Meclisi'nde de kabul edilmesi ve Başkan Trump tarafından imzalanması gerekiyor. Çarşamba günkü yaptırım tasarısının ardından gelen bu yeni adımla anlaşılan Senato, Christmas tatili gelmeden Türkiye aleyhtarı kampanyada mesafe almak istiyor. Temsilciler Meclisi'nin de benzer bir havada olduğunu biliyoruz. En zor görev, dış politikada manevra alanı daraltılan Trump'a düşüyor.
Senato'nun Türk-Amerikan ilişkilerine verdiği zararı minimize etmenin yolunu bulması gerekecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile anlaştığı konuların Kongre ya da bazı Amerikan kurumları tarafından sabote etmesini yönetmek durumunda.
Ne yazık ki, kendi iç siyasetine odaklanan Kongre, Türkiye'deki Amerikan karşıtlığını daha da yükseltecek adımları atmaktan çekinmiyor.
Hadi, S-400 konusundaki ısrar Amerikan hava hakimiyetinin tehlikeye girmesi ile açıklanıyor. Bu soykırım iddiasının tanınmasının rasyonalitesi nedir?
Washington'un Türkiye politikası sonradan "hatamız neydi, Ankara'yı kim kaybetti?" sorusunu cevaplamak için kitaplar yazılacak bir minvalde gidiyor.
Libya'da kritik günler
Dış politika gündemi her daim yoğun olan Türkiye'nin 2020 yılındaki temel konularından birisi de Libya olacak.
2011'de NATO destekli ayaklanmalarla Kaddafi yönetiminin yıkılmasından sonra bu ülke ikiye bölündü ve bir türlü istikrara kavuşamadı.
2015'te BM'nin tanıdığı siyasi bir anlaşma ile Sarraj hükümeti kurulsa da Hafter'e bağlı güçler iki parçanın birleşmesini engelledi.
BAE, Mısır, Fransa ve Rusya'dan aldığı askeri destekle Hafter, bugünlerde başkent Trablus'u ele geçirmek için "kati bir saldırıya" hazırlanıyor. Hafter'in nisan ayındaki saldırısı Türkiye'nin angajmanı ile durdurulmuştu. Yine geçtiğimiz haftalarda Ankara, Trablus hükümeti ile askeri işbirliği ve Doğu Akdeniz deniz yetki alanları paylaşımı hakkında iki muhtıra imzaladı. Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sarraj hükümeti talep ederse Türkiye'nin asker gönderelebileceğini söylemesi birçok başkent için sürpriz olmuştu.
Davet gelir mi?
Hafter'in Trablus'u almak için başlattığı yeni kampanya dikkatleri Libya'ya çevirdi. Akıllardaki sorular şunlar:
Trablus, Ankara'dan askeri yardım istemeden planlanan saldırıyı karşılayabilir mi? Eğer isterse, Ankara'nın asker göndermesi Libya'daki iç savaşı nereye götürür? Ocak ayında Berlin'de yapılacak uluslararası toplantı öncesi yaşanan bu hareketlilik diplomasi koridorlarına nasıl yansır? Libya'ya müdahil olan diğer güçlerin buna tepkisi ne olur? Bu soruların cevabını şimdiden öngörmek kolay değilse de bir şey çok net görünüyor. Trablus hükümetinin Ankara ile imzaladığı iki muhtıra ilgili birçok başkenti rahatsız etti.
Önceki gün Brüksel'de AB devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla toplanan zirvede, Türkiye ile Libya arasındaki mutabakat muhtırasının "üçüncü ülkelerin egemenlik haklarını ihlal ettiği" iddia edildi.
Böylece AB, Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının paylaşımında haksız bir yaklaşımda bulunan Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın yanında yer aldı. Bu kararın Ankara'nın Trablus hükümeti ile anlaşmasını engellemesi mümkün değil. Konu, BM'ye iletildi bile. Ancak, Trablus hükümetinin artık daha ciddi bir tehlike altında olduğu da açık. Ankara, BM'nin tanıdığı meşru Trablus hükümetinin Hafter güçlerinin yeni saldırısıyla düşürülmesini engellemek durumunda. Bunun için önümüzdeki günlerde Libya'ya ilişkin diplomatik ve askeri gündemin yoğunlaşması bekleniyor.
[Sabah, 14 Aralık 2019].