Ä°nsanın içinde yaÅŸadığı tarihsel dönemle iliÅŸkisi biricik, özgün bir iliÅŸki.
Her insanın tanıklık ettiÄŸi döneme bir ayrıcalık atfettiÄŸini görürüz.
Sadece hatıratlardan deÄŸil, felsefe metinlerinden de bunu çıkarmak mümkün.
Ä°nsan hayatının birçok noktasında olduÄŸu gibi, kendi dönemiyle iliÅŸkisini tanımlamak noktasında da modernlik bir dizi yeniliÄŸi, ciddi kırılmaları beraberinde getirir.
Modernlikle birlikte insanın kendi dönemine bakışı “fırsat” ve “kriz” kavramlarıyla ÅŸekillenmeye baÅŸlamıştır.
Tarihsel fırsatlar ve krizler üzerinden bir dünya tasavvuru geliÅŸtirilir.
KurtuluÅŸ teolojileri, ütopyalar, ideolojiler ve hatta distopyalar bu fırsatları yahut krizleri tanımlamaya, onlardan bir “yol haritası” çıkarmaya matuf giriÅŸimler olarak varlık bulurlar.
Bütün bunlar, içinde yaÅŸanan çağın özgünlüÄŸüne olan inançla ilgilidir.
Ne var ki, modern insanın içinde yaÅŸadığı çaÄŸa özgünlük atfederken yeni bir bilinç geliÅŸtirdiÄŸini de iddia edebiliriz.
Burada karşımıza “güncelin egemenliÄŸi” çıkar.
Güncel olan, yani o an karşımızda olan, yahut olduÄŸunu düÅŸündüÄŸümüz gerçeklik algısının egemenliÄŸi...
“Güncel olan”ı belirleyense birtakım mekanik, elektronik ve dijital müdahalelerdir.
“Hız” ve “sıkışma”, söz konusu “güncelliÄŸin” iki önemli unsurudur.
Bugünün dünyasında yaÅŸayan bizler, son derece zor, yatay ve dikey “kriz”lerin iç içe geçtiÄŸi bir küresel düzlemde yaşıyoruz.
Ve bunu bir düzlem olarak deÄŸil, bir düzen olarak görme eÄŸilimindeyiz.
Hızlı ve sıkıştırılmış gündemler eÅŸliÄŸinde yaÅŸadığımız krizler için “yol haritaları” üretmeye çalışıyoruz.
Yeni dünya düzeni arayışlarının merkezindeki OrtadoÄŸu’nun sıkıntılarını konuÅŸuyoruz.
Parçalı bir tasavvurla içinde yaÅŸadığımız döneme yaklaşıyoruz.
On dokuzuncu yüzyıldan bugüne yazılmaya devam eden hikayenin son sayfasına saplanıp kalıyoruz.
O son sayfanın ait olduÄŸu kitabın diÄŸer sayfalarını çevirmekle ilgili bir kaygı da gütmüyoruz.
BahsettiÄŸimiz ve adına “OrtadoÄŸu” denen coÄŸrafya yeni düzen arayışlarının merkezinde yer alıyor.
SoÄŸuk Savaşın sona ermesi OrtadoÄŸu ve dünya düzeni için yeni bir sayfa açtı.
11 Eylül saldırıları baÅŸka bir sayfa.
Bugün görüyoruz ki 2010’un sonunda baÅŸlayan ve adına Arap Baharı denen
gelişmelerle yeni bir sayfa ile daha karşı karşıyayız.
Fakat ilginç olan her 3 sayfanın da önümüzde açık olması.
Biz son sayfaya odaklansak da, diÄŸerleri de önümüzde açık. Göz ucuyla baksak bile göreceÄŸiz, bakmıyoruz.
Ä°çinde yaÅŸadığımız dönemle sıhhatli bir iliÅŸki kuramadığımız için, pek çok yapısal meseleyi Türkiye’nin basit bir dış politika hamlesiyle çözülecek sorunlar mesabesinde görüyoruz.
Stratejik hamlelere referansla, tarih yoksunu analistlerle sorun çözmeye çalışıyoruz.
“Güncelin egemenliÄŸi”, bize son otuz yılın “tarihsel bilinci”ni üretme imkanı bile vermiyor ne yazık ki.
O tarih yaşıyor olsa da beyhude.
Yaşamayanı var mı onu da bilmiyorum ya...
Hız ve sıkışmışlığın, güncelin egemenliÄŸinin önümüze koyduÄŸu bir diÄŸer açmazsa coÄŸrafya bilincinin geliÅŸmemiÅŸ oluÅŸu.
Amerikalılara atfedilen coÄŸrafya bilinçsizliÄŸi, Amerikan sosyo-kültürel gerçekliÄŸiyle ilgili deÄŸil esasında. Amerika’nın tanıklık ettiÄŸi modernliÄŸin biçiminin evrenselleÅŸmesi bir coÄŸrafya cehaletini ve yalıtılmışlığı beraberinde getiriyor.
Ä°ÅŸin hazin tarafı, bu bilinç tutulmasıyla malül olanların “strateji dehası” edasıyla Türkiye’nin yönüne iliÅŸkin “siyaset” önerisinde bulunduklarını iddia etmeleri.
Siyaset “güncelin egemenliÄŸi” tarafından kuÅŸatılamayacak kadar mühim bir etkinlik oysa ki...
[AkÅŸam, 19 Ekim 2014]