Batı dünyasında ırkçılık ve faşizimden beslenen populist siyaset son dönemde yükselişe geçmiş durumda. Batıdaki ırkçılar kendi ülkelerinde kötüye giden her şeyin sorumlusu olarak Müslümanları, mültecileri ve göçmenleri görüyorlar. Hemen hemen hepsi mültecileri ve göçmenleri ülkelerine geri göndermekten bahsediyorlar.
Mültecilerin ve göçmenlerin sosyal yardım sistemini suistimal ettiklerini, daha ucuza çalışarak yerlilerin işlerini ellerinden aldıklarını iddia ediyorlar. Korkular ve yalanlar üzerine inşa edilmiş bir siyaset etme biçimi batı dünyasını kasıp kavurmaya başladı. Zira batı ülkelerinde sosyal sigorta sistemini göçmenler ayakta tutuyor ve bu ülkelerin her yıl yeni göçmenlere ihtiyacı var.
Buna rağmen Batı siyasetinde bir kanser gibi yayılan Populizm ve ırkçılık durdurulamıyor. Amerikada Trump, Avusturyada Kurz bu tarz söylemleri kullanarak iktidara geldi. Almanyada neo nazi AfD partisi de aynı söylemleri kullanarak mecliste üçüncü parti oldu. Görünen o ki Türkiyedeki muhalefet de AK Partiden kurtulmanın yolunu ırkçı ve populist siyaset yapmakta bulmuş durumda.
Muhalefet liderleri bir taraftan Suriyeli mültecileri halen iç savaşın devam ettiği evlerine göndermek konusunda birbirleriyle yarışırlarken diğer taraftan 90lı yılların siyasetini hatırlatır bir şekilde tutamayacakları vaadleri verme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar.
Bu çerçevede Muharrem İnce "4.5 milyon Suriyeli Türkiye'de yaşıyor. Bayram'da gidiyor 72 bin kişi, 1 hafta 10 gün kalıyor, sonra geri dönüyor. Eğer sen gidip 10 gün kalıp geri gelebiliyorsan kal orada devamlı. Ne diye geliyorsun, tatile mi geliyorsun? Demek ki şartların uygun. Gittikten sonra kapatırım kapıyı kalırsın. Burası aşevi mi? Benim ülkemin insanları işsiz" açıklaması ile Avrupadaki faşistler ile aynı çizgide siyaset yaparken sosyal demokrasiden ve insan haklarından ne anladığını da ortaya koymuş durumda.
Meral Akşener de her fırsatta Suriyelileri evlerine göndermekten bahsediyor. Akşener Mersinde yaptığı mitingde "Türkiyenin incisi olan Mersin bugün 200.000 Suriyeli ile beraber yaşıyor. Hayat standardımız düştü" diyerek Batıdaki ırkçılar ile aynı argümanı kullanmaktan çekinmiyor.
İyi Parti Genel başkan yardımcısı Ümit Özdağ ise kasım ayında attığı bir twit ile ırkçılıkta nazilerle yarışan bir anlayışa sahip olduğunu ortaya koymuştu. Söz konusu twitte Özdağ insanın kanını donduran şu ibareleri kullanmıştı: "50 bine yakın Türk vatandaşı resmen aç, 1 milyon 250 bini de açlık sınırının altında yaşarken, Türkiyedeki Suriyelilerin %32,6sı fazla kilolu, %27,7si obez."
Bütün bunların üstüne Sözcü gazetesi gibi gazeteler ve sosyal medya üzerinden "Suriyelilere vatandaşlık veriliyor, Suriyelilere maaş bağlandı, Sınavsız üniversite okuyorlar" gibi yalanlarla Suriyelilere yönelik nefret uyandıracak söylemler sistematik olarak kamuoyuna pompalanıyor.
Sırf Müslüman, Arap ve yabancı oldukları için Suriyeli mültecilere yöneltilen bu nefret kampanyasının öncüsü olan bu siyasetçilerin ve onların destekçilerinin Batılılar tarafından Türkiye'ye güya demokrasi getirecek diye yere göğe sığdırılamamaları insanı gerçekten hayrete düşürüyor.
Bu fikirlere sahip insanların getireceği demokrasiden Allah ülkemizi ve hepimizi korusun. Zira apaçık ırkçı ve faşist zihniyete sahip olan bu insanların Ülkemizi pek de hayırlı bir yere götürmeyeceklerini tarih bize öğretiyor.
[Fikriyat, 30 Mayıs 2018].