2003’teki ABD işgalinden büyük ölçüde etkilenen Irak uzun süredir siyasi ve idari bir düzen kurmakta güçlük çekiyor. Şu an ülkedeki erken parlamento seçiminin yapılmasının üzerinden yaklaşık on ay geçti ancak siyasi liderler bir hükümet kuramadılar. Irak siyasetinde rastlanan bu gibi sorunlar ülkenin geleceği ve bölgede oluşturabileceği etkiler hakkında soru işaretlerine yol açmaktadır.
Uzmanlar Cevaplıyor bu bölümünde Irak’taki gelişmelerin nasıl anlaşılabileceği ve mevcut durumdan kaynaklanabilecek gelecek senaryolarına dair alanında uzman isimlerin görüşlerine başvuruyor.
Hazırlayan Gloria Shkurti Özdemir
Uzmanlar Mustafa Caner Bilgay Duman Ali Semin Othman Ali Mehmet Alaca Recep Tayyip Gürler Fatih Oğuzhan İpek Hüseyin Aslan
Bilgay Duman ORSAM
Irak’ta yaklaşık on aydır hükümet kurulamıyor. Elbette özellikle ülkedeki siyasi dengenin ve siyasal ortamın değişmesinin de bunda çok büyük etkisi var. Zira Irak’ta siyaseti tanımlamak önceden kolaydı. Şiiler, Sünniler ve Kürtler var denilerek siyaset buna göre tanımlıyordu. Ancak 10 Ekim 2021’de yapılan seçimlerden sonra bu tanımlamayı yapabilmek çok kolay değil. Bütün grupların içerisinde farklı gruplar ayrışmaya başladılar. Özellikle Irak siyasetinin lokomotifi yani yürütücü gücü olan Şiiler arasındaki ayrışma ülkedeki siyasi ortamı çok etkiledi. Zira hükümetin kurulmaması konusunda da en önemli etken Şii grupların bir araya gelememesiydi. Seçimlerin galibi olan Mukteda Sadr yetmiş üç milletvekili ile hükümeti kurmayı denedi; yanına Kürdistan Demokratik Partisi’ni (KDP) ve Sünnilerden Muhammed Halbusi’yi de alarak Vatanı Kurtarma İttifakı oluşturdu. Ancak hükümet kurabilmek için öncelikle cumhurbaşkanının seçilmesi gerekliydi. KDP’nin göstermiş olduğu adayı seçemediler; çünkü Parlamentonun üçte ikilik oranda toplanması gerekiyordu ama bu oran sağlanamadı. Sadr’ın siyasal süreçten bir blöf yaparak çekildiği görüldü yani önce bu durum blöf olarak okundu ve Sadr’ın rakibi olan diğer Şii grupların oluşturduğu Şii Koordinasyon Çerçevesi hükümet kurma girişimlerine başladı. Sadr burada bir hesap hatası yaptı zira Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin de ortak aday üzerine anlaşamayacağını düşünüyordu. Ancak düşünülenin aksine Şii Koordinasyon Çerçevesi ortak bir aday belirleyebildi ve eski bakanlardan Muhammed Şiya Sudani başbakan adayı olarak ifade edildi. Önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanını seçmek için de bir oturum yapılması planlanıyor. Bu durumun Sadr’ı biraz olsun telaşlandırdığı görülüyor. Sadr Meclis baskını ve protesto gösterileriyle kendini hatırlatmak istedi. Nitekim protestoların hemen ardından “Mesajınız gerekli yere ulaştı, geri çekilin” açıklamasında bulundu. Tabii Sadr’ın Sudani’ye de bir karşı çıkışı var. Zira Sudani daha önceki dönemde Dava Partisi içerisindeydi. Nuri Maliki ile yakın bir ilişkiye sahip olduğu düşünülüyordu, ki onun kabinesinde de bakanlık yapmıştı. Ancak Sudani son süreçte Dava Partisi’nden ayrıldı ve bağımsız hareket ederek “Fırateyn” ismiyle bir liste oluşturarak –yani Dava Partisi’nden ayrılarak– seçimlere girdi. Bu nedenle son süreçte Maliki ile çok yakın bir görüntü vermedi. Sudani Irak’taki diğer isimlere nazaran özellikle yolsuzluk konusunda ismi son derece temiz kalan, rasyonel, genç figürlerden biri olarak biliniyor. Şii dini merciinin de çok da reddetmeyeceği ya da reddetmediği bir isim olduğunu belirtmek mümkün. Bu noktada Sudani halkın da teveccühünü almış durumda. Bu nedenle önemli isimlerden bir tanesi olarak başbakan adayı olarak çıktı. Bu noktada Sadr’ın karşı çıkışı çok da anlamlı bulunmuyor ve gittikçe taban kaybettiği ve zarar gördüğü söylenebilir. Yani Sadr bir tarafta sosyal taban nedeniyle oyun kurucu pozisyonuna gelmişken mevcut durum itibarıyla düzen bozucu yani oyun bozucu konumuna geliyor. Bu Sadr için çok olumlu bir durum değil ve bu gücünü kaybederse açıkçası Irak siyasetindeki etkisi de azalabilir.
Bununla birlikte Sadr’ın en önemli gücünün sosyal tabanı olduğu eylemlerinde görülüyor. Sadr sosyal tabanını kullanarak hem hükümetin kurulması konusunda karşı tarafın başarısız olmasını isteyebilir hem de hükümet kurulduktan sonra hükümeti işlemez hale getirebilir. Ancak bu noktada Sadr’a olan sempati antipatiye de dönüşebilir. Bu nedenle Sadr konusunda da yani hükümeti kuracak kesimin de Sadr ile bir anlaşma noktasına gitme konusunda tavır alabileceği söylenebilir. Eğer bu olmazsa yani Sadr sertleşirse (protesto gösterilerinden sonra da görüldüğü gibi Nuri Maliki eline silah alıp dışarıya pozlar servis etmişti) çatışma durumu söz konusu olabilir. Bu çatışma durumu Irak’ı çok daha zor durumlara sürükleyecektir. Tabii ülkedeki en temel mesele Irak devletinin dönüşümü ve kurumsallaşmasıdır. Eğer Irak kurumsal bir kimliğe kavuşamazsa ve devlet kurumsallaşması sağlanamazsa ülkenin sorunlarına kısa vadede çözüm bulmak oldukça zor görünüyor. Zira bu sorunlar bugünün meseleleri değil; ülkede oturmuş, kartopu haline gelmiş, birikmiş sorunlar. Bu nedenle Irak’ta güçlü bir devlet yapısı kurulmadan ülkenin sorunlarına çözüm bulabilmek çok da mümkün değil. Irak’ta siyaset-güvenlik dengesi birbirine paralel ilerliyor. Siyaset dengesi bozuldukça güvenlik dengesi de bozuluyor. Bu nedenle Irak’taki istikrarsızlıktan en fazla çıkar elde edecek taraflar PKK ve DEAŞ gibi terör örgütleri olabilir. Buna binaen istikrarsızlık ve siyasi çekişmeler devam ettikçe Irak’taki güvenlik ortamının tesis edilebileceğini söylemek mümkün değil.
Ali Semin Nişantaşı Üniversitesi
Irak’ta 10 Ekim 2021’de yapılan erken parlamento seçiminin ülkede siyasi denklemi değiştirmese de dengeleri değiştirdiğini söylemek mümkün. Özellikle Irak halkı yapılan son seçimlerde etnik-mezhepsel çizgide olan liste-parti ve fraksiyonlara oy vermedi. 10 Ekim seçiminde katılım oranının yüzde 44’ü geçmemesinin dikkate alınması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle ABD’nin Irak’a getirdiği sözde demokrasinin ve kurduğu siyasi modelin her geçen gün zayıfladığı söylenebilir. Bu nedenle Irak seçimlerinde İran güdümlü Şii parti ve oluşumlar ciddi oranda oy kaybetti. Şii din adamı Mukteda Sadr ise Irak ulusalcılığını ön plana çıkararak seçimlerde yetmiş üç milletvekili kazandı ve ardından uzlaşı hükümeti yerine çoğunluk hükümetinin kurulması için girişimlere başladı. Sadr çoğunluk hükümeti kurma sürecini İran destekli Şii parti, liste ve oluşumlarla değil otuz bir milletvekili kazanan Mesud Barzani liderliğinde Sünni Arapların kurduğu Egemenlik Koalisyonu ve Vatanı Kurtarma Koalisyonu aracılığıyla yürütmeye çalıştı ancak başarısız oldu. Dolayısıyla 9 Haziran’da Sadr’ın yaptığı açıklamayla yetmiş üç milletvekilini istifaya davet etmesi ve akabinde Sadr’ın vekilleriyle birlikte iki bağımsız milletvekilinin de istifa etmesi Irak’ta çoğunluk hükümetinin kurulmasını sonlandırdı. Aslında Sadr Irak’ta hükümet kurma sürecinden çekilmenin de ötesinde milletvekillerinin istifasını sağlayarak adeta siyasi sahneden de geri çekildiğinin mesajını verdi.
Bu bağlamda Sadr hareketi milletvekillerinin istifasının ardından İran destekli Şii ittifakı olan Koordinasyon Çerçevesi uzlaşı hükümetinin kurulması amacıyla tüm siyasi taraflarla görüştü ve daha önce Irak hükümetlerinde maliye, tarım ve insan hakları bakanlığı yapan Muhammed Şiya Sudani’yi başbakanlık görevi için aday gösterdi. Sadr ise Sudani’ye tepki göstererek 27 Temmuz’da destekçilerini sokağa çıkmaya davet etti, destekçiler çağrı üzerine Yeşil Bölge’ye ve Parlamento binasına girdiler. Daha sonra Sadr taraftarlarına seslenerek yolsuzluk yapanlara mesaj verdiklerini bildirerek Parlamentodan barışçıl olarak geri çekilmelerini talep etti.
Sadr’ın taraftarlarını neden Yeşil Bölge’ye gönderdiği değerlendirildiğinde iki önemli noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Bunlardan ilki Sadr’ın siyasi sahnede olmasa bile Irak’ta hükümet kurma sürecini engelleyebilecek gücünün var olduğunu göstermesidir. İkincisi ise İran yanlısı bir partizan Şii hükümetini istemediği konusunda Tahran’a önemli bir mesaj göndermesidir. Bu nedenle Sadr’ın Irak’taki hükümet kurma sürecini taraftarlarına gösteriler yaptırarak engelleyeceğini vurgulamak mümkün. Derin bir siyasi çıkmaza sürüklenen Irak’ta hem Şii grupların hem de Kürt grupların kendi içlerinde yaşanan gerginliğin her geçen gün tırmanacağı tahmin edilmektedir. İran yanlısı Şii aktörlerle (Maliki ve Amiri gibi) ulusalcı Şiiler arasındaki rekabet devam ettiği müddetçe hükümetin kurulması zor görünmektedir. Çünkü Sadr Irak’ta Şii liderliğini siyasi ve mezhebi olarak pekiştirmek istiyor. Şu gerçeği de görmekte fayda var: ABD karşıtı olarak bilinen Sadr’ın İran yanlısı Şii siyasetçilere karşı ve Tahran’ın Bağdat hükümeti üzerindeki etkisini kırmaya çalışmasını da –doğrudan görünmese de dolaylı olarak– Washington yönetiminin desteklediği söylenebilir. Netice itibarıyla Irak’taki siyasi krizin kaotik bir sahneye dönüşmesi beklenebilir. Maliki-Sadr arasındaki güç rekabetinin –yatıştırılmadığı takdirde– çatışmaya dönüşmesi muhtemeldir.
Othman Ali Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü (ORMER)
Ufuktaki tüm işaretler Ekim 2021 genel seçimlerinin ardından hükümetin girdiği çıkmaz nedeniyle yeniden yükselen Irak krizinin ciddi bir kırılmaya doğru gittiğini ve bu krizin hem ülke içinde kapsamlı sonuçları olacağını hem de bölge ülkeleri arasında yayılacağını göstermektedir.
Son olaylar Irak’ta yönetime ilişkin iki yaklaşım arasındaki çatışmanın tezahürüdür. Bu yaklaşımlardan ilki İran yanlısı Şii grupların hükümeti 2003’ten beri uygulanan yöntemlerle idare etme isteğine dayanmaktadır. Bu gruplar tüm Şiilerin bir ulusal koalisyon hükümeti kurmasını istemektedir. Şu anda Şii Koordinasyon Çerçevesi tarafından benimsenen yönetim biçimi; tüm sektörlerde problemli bir başarısızlığa, yaygın şekilde görülen yolsuzluğa ve Irak’ın, İran’ın bölgesel hegemonik politikalarının esiri olmasına ve ABD ile karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. İkinci yaklaşım ulusal çoğunluğa dayalı bir hükümet kurma isteğindedir ve bu yaklaşım şu an etkili din adamı Mukteda Sadr’ın reforma vurgu yapan takipçileri tarafından tercih edilmektedir. Bu grup kontrolsüz İran yanlısı milisler üzerinde güç elde etmeyi ve devletin güvenlik güçlerini daha etkili hale getirmeyi istemektedir. Söz konusu grup Irak milliyetçisidir ve İran’ın Irak’taki nüfuzuna şiddetle karşı çıkmaktadır.
Bağdat’ta Parlamentonun, devlet dairelerinin ve diplomatik misyonların bulunduğu yüksek güvenlikli Yeşil Bölge’yi ihlal eden yüzlerce gösterici, eski bakan ve İran destekçisi Koordinasyon Çerçevesi’nin başbakan adayı olan il valisi Muhammed Şiya Sudani’nin adaylığını protesto etmişti. Parlamento binasında bulunan Sadr yanlısı protestocular yolsuzluk karşıtı sloganlar atmış ve İran’a karşı tepkilerini yükseltmişti. Durum o kadar vahimdi ki Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani Irak gezisini hızlandırmak zorunda kalmıştı. Sadr ve takipçilerinin geçen haftaki Parlamento saldırısında ve Cuma namazında vermek istedikleri mesaj çok katmanlıydı. İlk olarak Sadr koalisyonunun Parlamentodan çekilmesine rağmen koalisyonu halen Irak’ın kral yapıcısı konumunda olmakta kararlıydı. Sadr, takipçilerine verdiği mesajda yaptıkları protestoyu “devrimin ve reformun” bir parçası olarak değerlendirmiştir. Twitter hesabı üzerinden yayımladığı mesajında ek olarak “Mesajınız duyuldu… Yozlaşmışları korkuttunuz” ifadelerini kullanmıştı. İkinci olarak Sadr’ın takipçilerinin Meclise girmelerinin en kolay ve sorunsuz yolu tüm meselenin halihazırda geçici yönetimde bulunan Mustafa Hadimi hükümetine sadık güvenlik güçleriyle planlanmasını içeriyordu. Ayrıca bu durum İran karşıtlığının Irak güvenlik güçlerine ne kadar derin biçimde sızdığını da ortaya koymuştu. Bu, Irak güvenlik güçlerinin ne kadar kutuplaştığının ve gelecekte İran yanlısı paramiliter güçlerle karşılaşacakları herhangi bir çatışmanın çok kanlı ve uzun bir süreç olacağının bir göstergesidir.
Ek olarak bu yüzleşme Maliki’nin Sadr’ın öldürülmesini emrettiği ve Şii silahlı gruplar arasında yakında gerçekleşebilecek çatışmalara atıfta bulunduğu ses kaydının sızdırılmasının oluşturduğu gergin atmosferin daha da gerilmesine neden oluyor. Sadr ise Maliki’nin sözlerine, onu “tecrit ilan etmeye, siyasetten emekli olmaya, af dilemeye veya koruduğu yozlaşmış iş birlikçileriyle beraber yargı makamlarına teslim olmaya” çağırarak yanıt vermiştir.
Mevcut durumun devam etmesi halinde Irak’ı bekleyen yalnızca iki senaryo var. İlk senaryoda Şii Koordinasyon Çerçevesi grubu, büyük olasılıkla adaylarını Bağdat’ta iktidara getirerek hükümeti kurma sürecine devam edecek. Bu, Sadr grubu için kışkırtıcı olacak ve Sadr, kitlesel protestolar aracılığıyla en kısa sürede onu devirmeye çalışacak. Bu senaryo, kan banyolarının yapılmasına ve Yemen’dekine çok benzer bir durumun ortaya çıkmasına neden olacaktır.
İkinci senaryo, hükümeti kurma sürecinde İran’ın veya Ayetullah Ali Sistani’nin üçüncü taraf olarak müdahalesiyle yapılacak olan geçici bir modus vivendi durumu olacaktır. Sadr, Hadimi’nin görev süresinin uzatılacağı yeni bir ulusal seçim gününün belirleneceği bir düzenlemeden memnun olacağını pek çok kez belirtmiştir. Bir diğer ihtimal de yaklaşan seçimlere hazırlanılırken bağımsız bir kişinin başbakanlığa atanmasıdır.
Bu geçici düzenleme başarısız olursa Irak, bölgede bazı yansımaları olacak derin bir iç savaşa sürüklenecektir. Türkiye ve İran şu anda Suriye meselesinde mevcut pozisyonlarından çok da farklı olmayan bir durumda olacaktır. Kuşkusuz Türkiye’nin sınırının hemen ötesinde kendi ulusal güvenliğini etkileyecek olaylar cereyan ederken tepkisiz kalması beklenmemelidir.
Recep Tayyip Gürler Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü (ORMER)
Irak’ta Mukteda Sadr taraftarları daha önce de Meclis binasına baskın düzenlemişlerdi. Haydar İbadi’nin başbakanlığı döneminde reform talepleri gerçekleşmeyen Sadr, hükümete karşı protesto gösterileri düzenlemişti. Ardından 30 Nisan 2016’da Sadr taraftarları Meclis binasına baskın düzenleyerek bazı milletvekillerini darp edecek kadar ileri gitmişlerdi. Yani bu baskın Iraklılar için çok da şaşılacak bir durum değil. Irak’ta mevcut siyasi sistem devam ettiği sürece siyasi ve toplumsal krizler de yaşanacaktır. Ülkede her parlamento seçimi ve ardından aylarca süren hükümeti kurma pazarlıkları bir dizi toplumsal gerginliği beraberinde getirmektedir.
Bunda demokratik sürecin hem siyasiler hem de halk tarafından henüz içselleştirilememesi önemli bir nedendir. Bunun yanında İran ve ABD gibi ülkelerin dışarıdan müdahaleleri de Iraklı karar alıcıların önündeki en büyük engellerdendir.
Irak’ta bu tarz gelişmelerin yaşanmasını engellemek kısa vadede pek mümkün görünmüyor. Orta ve uzun vadede ise seçim yasasında ve seçim sisteminde köklü reformlar yapılırsa birtakım iyileşmeler yaşanabilir. Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanının etnik ve mezhebi kökene göre seçilmesi hükümetin kurulmasını çok uzun sürece yayan gelişmelerden biridir. Özellikle Kürt grupların cumhurbaşkanı ve Şii grupların da başbakan adayları üzerinde anlaşamaması siyasi süreci tıkıyor. Geçmişte Kürt, Sünni, Şii ve Türkmen grupların birbirleri ile anlaşamadığına yönelik analizler yapılırken şimdi bütün etnik ve mezhebi gruplar kendi aralarında dahi bölünmüş durumdadır. Özellikle son iki seçimin galibi Mukteda Sadr’ın hiçbir partiye mensup olmayan teknokrat bir adayın başbakan olması ve kabinenin de teknokratlardan kurulması yönündeki talebi diğer partiler tarafından kabul görmüyor. Partiler ve liderler Irak’ı yönetme arzusundan şimdilik kolayca vazgeçecek gibi durmuyor.
Fatih Oğuzhan İpek Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü (ORMER)
Irak’ta geçen yıl Ekim’de yapılan seçimlerin ardından yeni hükümet dokuz aylık süre zarfında kurulamadı. Bu süreçte Irak siyasetinde esasen iki kamp ortaya çıktı. Bir tarafta Şii din adamı liderliğindeki Mukteda Sadr’ın bloku ve Mesud Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Sünni lider Muhammed Halbusi’nin Takaddum Partisi yer alırken diğer kampta eski Başbakan Nuri Maliki başta olmak üzere İran’a yakın siyaset takip eden siyasi gruplar Şii Koordinasyon Çerçevesi etrafında kümelendi. Sadr –seçimlerde en fazla oyu aldığı için– grubunun hükümetin kurulmasında öncü role sahip olduğu düşüncesiyle bu süreçte bütün kesimlere hitap etmeyi hedefleyen “ulusal çoğunluk hükümeti” kurulmasından yana tavır sergiledi. Karşı kampta Şii Koordinasyon Çerçevesi, hükümet bakanlıkları ya da devlet kaynaklarının siyasi partilerin aldıkları oylar çerçevesinde bölüşüldüğü kota sisteminin tatbik edileceği “ulusal birlik hükümeti”nin tesis edilmesinde ısrarcı oldu. Hükümetin kurulma usulü üzerinde yaşanan anlaşmazlık Irak’ta yeni hükümet kurulmasını sürüncemede bıraktı. Bu süreçte Sadr, kendi hükümet kurma usulünde diretti ve geçen ay kendi milletvekillerine istifa çağrısında bulundu. 26 Temmuz’da Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin Maliki hükümeti döneminde bakanlık yapan ancak Sadr’ın karşı çıktığı Muhammed Şiya Sudani’yi başbakan adayı olarak ilan etmesi Sadr hareketi takipçilerinin Irak Meclisini basmasına sebep oldu. Bu hamle Sadr’ın önceki yıllarda olduğu gibi siyasi arenada Meclis ve sokak düzeyinde etkin muhalefet yürütebilmesinin bir diğer örneğini teşkil etti. Meclis üzerinden siyaseti “bir kenara koyan” Sadr, rakiplerine gözdağı vermek için popülist yaklaşımlarla takipçilerini mobilize etti. 30 Temmuz’da Sudani’nin başbakan adaylığının oylanacağı oturumda yeterli çoğunluğun sağlanması beklenmezken mevcut Başbakan Mustafa Kazımi’nin bir süre daha görevini icra edeceği ve Sadr-Maliki rekabetine kilitlenen Irak siyasetinin dış güçlerin müdahalesine biraz daha perde aralayacağı öngörülmektedir.
Hüseyin Aslan Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi
2003’ten sonra Irak siyasi arenası ilk defa bu kadar beklenmedik ve daha önce benzeri görülmemiş sürprizlere sahne oldu. Özellikle de hükümetin istifası ve erken seçime gidilmesi gibi meselelerde yaşanan gelişmeler buna örnektir. Seçim sandığından yine beklenmedik sonuçlar çıktı. Zira hiçbir siyasi oluşum Irak’ta mevcut siyasi ittifaklara rağmen hükümeti kuracak yeterliliğe ulaşamadı. Bu süreçte üç ana ittifak ortaya çıktı: (i) Egemenlik İttifakı (Şii Sadr grubu, Kürdistan Demokratik Partisi, Sünni Takaddum Partisi), (ii) Koordinasyon Çerçevesi grubu (İslami Dava Partisi, el-At’a Partisi, Fetih, el-Asaib, el-Ketaib, Sünni el-Azm İttifakı, Kürdistan Yurtseverler Birliği), (iii) Bağımsız Şahsiyetler ve diğer partiler. Koordinasyon Çerçevesi grubu, Kürdistan Yurtseverler Birliği ile beraber Egemenlik İttifakının bütün hükümet kurma girişimlerini boşa çıkarmayı başardı. Bu da Sairun (Sadr grubu) hareketinin liderleri Mukteda Sadr’ın yönlendirmesiyle Parlamentodan istifasıyla sonuçlandı.
Irak’ta cereyan eden son gelişmeleri ele almadan önce Sadr grubunun kim olduğunu ve lideri Mukteda Sadr’ın siyasi gelişmeler karşısında nasıl hareket ettiğine bakmak lazım. Sadr grubunun gelişmeler karşısındaki eylemleri başkenti vuran kum fırtınası misali durumların net şekilde görülmesini engellemektedir. Bu eylemler çok güçlü bir şekilde başlayıp geri adımla sonuçlanmışsa da etkileri halen sokakta devam etmektedir. Bu durum da çözüm olarak sadece Sadr grubunun hükümet kurulurken buna dahil edilmesi veya en azından önümüzdeki süreçte devlet yönetiminde kendileriyle istişare edilmesi gibi bir yol bırakmaktadır.
Sadr grubunun Parlamentodan istifa kararı çok iyi hesaplanmamış ve üzerinde pek iyi çalışılmamış bir karardır. Hatta milletvekillerinin bazıları bundan haberdar dahi değildir. Ancak asıl sürpriz Parlamento Başkanı Muhammed Halbusi’nin bu istifaları ivedilikle kabul etmesi ve yerlerine yeni vekillerin seçilmesi için Parlamentoyu davet etmesiyle yaşanmıştır.
Sadr grubunun bütün beklentisi Koordinasyon Çerçevesi grubunun hükümeti kurmak için bir aday belirlemede başarısız olacağı yönündeydi. Bu düşüncesinde de Koordinasyon Çerçevesi grubunda bu görevi isteyen birçok şahsiyetin olması etkili oldu. Sadr grubuna göre en nihayetinde siyasi tıkanıklık olacak ve Mustafa Kazımi liderliğinde geçici hükümet seçimlere kadar görev yapacaktı. Ancak Sadr grubu için Muhammed Şiya Sudani gibi gerek Şii gerekse de Sünni kesimlerce iyi bilinen güçlü bir aday üzerinde karar kılınması sürpriz oldu. Sudani ayrıca bütün Kürt, Sünni, yolsuzlukla mücadeleyi destekleyen ve ırkçılık ile mezhepçiliğe karşı olan bütün kesimlerin desteğini alabilecek durumdadır. Sadr grubu böylece güçlü bir ismin varlığıyla devlet yönetiminde kendi kararlarını uygulatamayacağını görmüş oldu. Buna karşı Mustafa Kazımi, Sadr grubuna yakın olan kişileri devlet kademelerine atamaya başladı. Yine Sadr grubu Sudani’ye karşı bir beyan yayınlamak istedi. Ancak Koordinasyon Çerçevesi grubu Sudani isminde diretince Sadr yanlıları Mustafa Kazımi’nin de yardımıyla sokağı harekete geçirdi ve Meclis binasını bastı. Parlamentonun basılmasında Halbusi’nin de rol oynaması (göstericilerin Meclis binasına girmesinde) dikkat çekmiştir.
Sadr yanlılarının Meclis binasını basması Koordinasyon Çerçevesi grubuna Sudani gibi güçlü bir adayı geri çekmesi hususunda açık bir mesajdır, zira söz konusu kesim daha önce tehditlerini sosyal medya üzerinden dile getirmekteydi. Ancak Koordinasyon Çerçevesi grubu aday gösterdiği isimde diretmektedir.
Bütün bunların dışında Halbusi gibi isimler hükümetin kurulmasını türlü kaygılardan dolayı istememektedir. Halbusi hükümetin kurulması durumunda Parlamento başkanlığından alınacağını ve yerine Sünni el-Azm grubundan birinin getirileceğini düşünmektedir. Diğer yanda Mesud Barzani ise Bağdat’tan çeşitli kazanımlar elde etmeye çalışmaktadır. Ayrıca hem Halbusi hem Barzani hem de Mukteda Sadr, Kazımi’nin gerek Körfez ülkelerinden gerekse de Batı tarafından desteklenmesinden kaynaklı görevde kalmasını istemektedir. En nihayetinde Irak’ın daha fazla gösteriye sahne olması ve hükümet ile Sadr yanlıları arasında çatışmaların yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Bunların yaşanmamasının tek yolu Koordinasyon Çerçevesi grubunun devlet kademelerindeki Sadr yanlılarını görevden almaması, ciddi değişikliklere gitmemesi ve Sadr grubuna çeşitli konularda imtiyazlar tanımasıyla seçimlerde garanti vermesidir.