Wikileaks adlı internet sitesi, yayımladığı belgelerle Amerikan Dişişleri'nin (tabiri uygunsa) yatak odasını açmış oldu.
Tüm dünyada olay yaratan Wikileaks adlı internet sitesi, son günlerde yayımladığı yeni belgelerle hem Amerikan Dişişleri'nin (tabiri uygunsa) yatak odasını açmış oldu hem de başta Türkiye İran ve Irak olmak üzere ABD için önemli birçok ülke ile ilgili çarpıcı diplomatik belgeler ifşa etmiş oldu. Bu yazının kaleme alındığı güne kadar eldeki 251,287 belgeden sadece 281’i açıklandı; yani seçimlerde kullanılan tabirle henüz sandıkların daha yüzde 1’i bile açıklanmış değil. Dolayısıyla bu olayın kazananlarını ve kaybedenlerini konuşmak için henüz erken. Ancak dikkat çekici olan husus, tüm bu 250 bin belge içinde 7,918 belge ile Ankara’nın, Washington’a en çok diplomatik belge gönderen başkent olarak öne çıkmasıdır.
Demek ki Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği oldukça fazla mesai yapmış ve bir bakıma ‘işini yaparak’ ülkeyle ilgili ne varsa derleyip toplamış. Tabi belgelerde zikredilen hususların bir biçimde büyükelçiliğe ulaşması yolunda gayret gösteren çok sayıda kişinin olduğunu görmemiz açısından da Wikileaks belgeleri zihin açıcı oldu. Peki, son günlerde adeta Türkiye gündemini esir alan Wikileaks olayını nasıl değerlendirmeliyiz? Bu yazıda 8 soruda Wikileaks olayının kısa değerlendirmesini bulabilirsiniz.
1- Wikileaks bu gizli diplomatik belgeleri nasıl elde edebildi? Bu sorunun cevabı, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın tüm dünyaya bir açıklama yapmasını ve müttefiki olan birçok ülkeden özür dilemesini gerektirecek türden bir ayıbı içermektedir. Wikileaks’in kurucusu Julian Assange şu an ABD dışında (İsviçre’de) yaşıyor ve bu belgeleri nasıl temin ettiği henüz net değil; ancak belgelerinin kaynağının ABD ordusunun istihbarat analisti Bradley Manning olduğu sanılıyor.
Yine de bir analistin koca bir ülkenin sayısız gizli belgesini ifşa edebilmesi kolay yutulur bir lokma olmasa gerek. Belge sızdırmanın ve yayımlamanın bilgi casusluğu olarak nitelendirildiğini ve hafif bir suç olmadığını düşünürsek ya Wikileaks çok cesur, ya da birileri bu belgelerin zaten duyulmasını istiyor.
2- Wikileaks bu belgeleri nasıl yayımlayabildi? Diyelim ki devletin veya ordunun içinde birileri bir şeylere kızıp gizli belgeleri bu siteye verdi; peki bu site daha önceden açıklayacağını duyurduğu bu belgeleri nasıl yayımlayabildi? Ya ABD öyle demokrat ki kendi yatak odasını açan bir siteye bile müdahale etmiyor ve “gazetecinin görevi hakikati açıklamaktır” saflığıyla düşünüyor; ya da ortada gerçekten bir acziyet var ve ABD Julian Assange ile baş edemiyor. Herhalde ABD’nin o kadar da demokrasi aşığı olduğunu düşünmüyoruz. Wikileaks ile baş edemeyen ABD tablosu ise hem vahimdir, ama bir o kadar da inandırıcılıktan uzaktır. Dolayısıyla her iki seçenek de soruya tam cevap veremiyor; yani “nasıl” sorusunun cevabı hala müphem ve komploya açık.
3- Wikileaks belgelerindeki Türk hükümeti aleyhine olan konular ne derece gerçeği yansıtmaktadır? Türkiye ile ilgili şu ana kadar açıklanan belgelere genel olarak bakıldığında, özellikle hükümetin ‘yolsuzluklarıyla’ ilgili isimsiz kaynaktan alınan/duyulan birçok haberin Washington’a gönderilen belgelerde yer aldığı görülmektedir. Açıkça ifade etmek gerekirse bunların çoğu “diplomatik dedikodulardan” ibarettir ve bilgi değeri taşımamaktadır. Benzer konuşmaların 12 Eylül referandumu öncesinde de birçok yerde yapıldığını ama çoğunun ya kulaktan dolma bilgiler olduğuna ya da fazlasıyla abartılarak aktarıldığına şahit olmuştuk. Bu “haber”lerin/duyumların, Wikileaks belgeleri açıklayınca sanki “bilgi” imiş gibi algılanması ise asıl trajik boyuttur.
Tek bir Amerika yok
4- Dış politika açısından Wikileaks belgeleri Türk-Amerikan ilişkilerini nasıl etkiler? Bu belgelerin orta-uzun vadede Türk-Amerikan ilişkilerinin genel seyrini etkilemesi için yeterli sebep yok. Doğabilecek muhtemel pürüzler de iki ülkenin karar vericileri arasında giderilir. Meselenin Türk dış politikasının yönelimi ile ilgili boyutuna bakıldığında ise orada bilinmeyen yeni bir durumun olmadığını hemen söylemek lazım. ‘Eksen kayması’ tartışmaları Wikileaks ile başlamış değil, zaten aylardır bu konu Washington-Ankara hattında tartışılıyor, ama bu tartışmalara rağmen Türk-Amerikan ilişkileri de kendi dalgalı seyrinde devam ediyor. Bakıldığı zaman özellikle Eric Edelman dönemine ait (2003-2005) belgelerde hükümet aleyhine daha fazla yazışma olduğu görülmektedir. Bu dönemde dış politikamız daha fazla sorgulanmakta ve Türkiye’deki karar vericilerin İslamcılığı üzerine daha fazla yorum yapılmaktadır. Fakat özellikle Obama döneminin Büyükelçisi olan James Jeffrey dönemine ait (2008-2010) belgelerde ise AK Parti hükümetine ve Başbakan’a ilişkin daha olumlu analizler yer almaktadır. İlk dönemde hükümete ilişkin genelde yoruma dayalı yetersiz analizler varken son dönemde ise daha fazla anlama çabasına dayalı analizler yapıldığını söylemek sanırım doğru olur. Tek bir Amerika olmadığını böylece bir kez daha görmüş oluyoruz.
5- Wikileaks belgeleri Türkiye’nin iç siyasi dengelerini nasıl etkiler? Bu kritik soruya cevap ararken CHP’nin yaptığı ilk açıklamalar dikkat çekicidir. CHP’nin kaç yıldan beri hükümetin ‘yolsuzluklarını’ ortaya çıkarmak gibi bir misyonu olduğunu gayet iyi biliyoruz. MHP ise bu meseleyi iç siyasete karıştırmayacağını açıkladı. Ancak sonuç olarak Wikileaks belgelerinin Türkiye’nin iç siyasetinde oldukça yoğun kullanılacağını görmek zor değil. Sansasyona ve diplomatik dedikoduya açık siyasi yapımız, bu Wikileaks belgeleriyle epey bir zaman uğraşmaktan zevk alacaktır. Fakat Türk siyasetinin yarınının bugünden daha farklı olacağını söyleyebilmek için ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden çıkan ve çoğu yorumlara/duyumlara dayanan diplomatik mülahazalardan daha fazlasına ihtiyacımız var.
6- Wikileaks belgeleri Amerikan dış politikasının bir yansıması mıdır? Elbette ABD dış politikasını Ankara ve diğer başkentlerden giden diplomatik belgelere bakarak tayin ediyor; ama tüm bu belgeleri önce tasnif ederek, sonra elekten geçirip yorumlayıp analizini yaptıktan sonra sonuca ulaşıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki Türkiye Masası’nda bu yazışmalar masaya yatırılıp Phil Gordon gibi Türkiye’yi yakından tanıyan kişilerin görüşleri ışığında değerlendiriliyor. Dolayısıyla bu belgeler değil, bu belgelerin Washington’daki karar alıcı mekanizmalar tarafından değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkan tablo Amerikan dış politikasını yansıtmaktadır. Dolayısıyla tek başına Wikileaks’e bakarak “ABD bu konuda böyle düşünüyormuş” demenin analitik hiçbir tarafı yoktur.
Ortadoğu cephesi aynı
7- Wikileaks belgeleri Ortadoğu’daki gelişmeleri nasıl etkiler? Ortadoğu ve ABD’yi yakından takip edenlerin bildiği konulardan olan Arap ülkeleri ile İran arasındaki soğukluğun bu belgelerde ortaya çıkması, o kadar da şaşılacak bir durum olmasa gerek. Sebepleri bir yana, Suudi Arabistan ile İran arasındaki uzlaşmazlığın da yeni sayılabilecek bir yanı yoktur. Asıl not edilmesi gereken husus açıklanan belgelerde İsrail ile ilgili hemen hiç negatif bir boyutun yer almamasıdır. ABD-İsrail ilişkilerinin dalgalı seyrine rağmen ABD’nin hala İsrail lehine güçlü bir aktör olduğunu düşünürsek İsrail aleyhine belge görmemiş olmamızda da şaşılacak bir durum yoktur. O halde şu ana kadar Ortadoğu cephesinde yeni bir şey yoktur.
8- Wikileaks olayı bir komplo mudur, yoksa diplomaside bir milat mıdır? Açıkçası Wikileaks olayını diplomaside bir milat olarak görmek olsa olsa iyi niyettir. Gerek belgelerin ifşa ediliş biçimine, gerekse belgelerin açıklanma sırasına bakılırsa ortada giderilmesi gereken bazı şüpheler olduğu açıktır. Ancak bundan sonra ABD ile müttefikleri arasındaki diplomatik ilişkilerde herkesin daha dikkatli olacağı kesindir; olacaksa bu hususta bir milat olabilir. Bu olaya doğrudan komplo demek ise fazla iddialıdır; ama hiç kimse ABD Dışişleri’ne ait bu gizli belgelerin öylece yerlerinden uçup gittiğini ve kimsenin bir şey yapamadığını savunamaz herhalde.
Sonuç olarak Wikileaks olayını bir milat olarak görecek kadar abartmak doğru değildir; ancak bu belgelere hak ettiği değeri vermenin de bir gereklilik olduğu açıktır. Son not olarak belgelerde görünen Türk dış politikası ile dışarıya yansıyan arasında temel farklılıkların olmamasının altını çizmek gerekiyor. Demek ki Türkiye dış politikasında gerçekten önemli adımlar atıyor ve bu yeni ivme, ister kapalı kapılar ardındaki diplomatik yazışmalarda, isterse dünya liderlerinin katıldığı zirvelerde olsun dikkat çekiyor.