1. Fırat Kalkanı Operasyonu’nun teknik detayları nelerdir?
Suriye’nin Halep eyaletine bağlı Cerablus kentini DAİŞ unsurlarından arındırmak için başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) komutasında yürütülen, Suriyeli muhalif grupların da dahil olduğu askeri bir harekattır. TSK’ya bağlı kara ve hava kuvvetlerinin yanı sıra, Özel Kuvvetler ile Milli İstihbarat Teşkilatının çeşitli unsurları da operasyona iştirak etmektedir. DAİŞ ile mücadele için oluşturulan Uluslararası Koalisyon kısmen de olsa operasyona destek vermektedir. Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu için Sultan Murad Tugayı, Şamlılar Cephesi, Feylak eş-Şam, Ceyş el-Nasr, Ceyş el-Tahrir, Hamza Fırkası, Liva el-Mutasım, Nureddin Zengi Tugayı, 13. Tümen ve Liva Sukur el-Cebel’den oluşan muhalif unsurları uzun bir eğit-donat sürecinden geçirmiş, ardından mobilize etmiştir. Daha önce el-Rai’yi (Çobanbey) DAİŞ’ten temizlemek için oluşturulan Havar-Kilis Operasyon Odasında bulunmayan Nureddin Zengi Tugayı, 13. Tümen, Ceyş el-Nasr ve Feylak eş-Şam da Fırat Kalkanı Operasyonu’na katılmışlardır.
Türkiye, uzun zamandır Azez-Cerablus arasındaki 90 kilometrelik hatta DAİŞ unsurlarını elimine edip, sınır hattını güvence altına alabilmek için çaba sarfetmektedir. Azez ve el-Rai (Çobanbey) arasındaki hattın güvenliği DAİŞ unsurlarının bertaraf edilmesiyle oluşturulmuştur. Fırat Kalkanı Operasyonu ise bu anlamda sınır hattının güvencesini temin etmek için aslında ikinci aşamadır. Operasyon 24 Ağustos gecesi saat 04.00 itibarıyla başlamıştır. Operasyona TSK’ya bağlı Müşterek Özel Görev Kuvveti başta olmak üzere obüs bataryalarıyla ve çok namlulu top atışlarının müdahaleleriyle başlanmıştır. Ardından TSK ve DAİŞ’le mücadele koalisyon güçlerine ait hava unsurlarıyla DAİŞ mevzileri bombalanarak, örgüt unsurları yumuşatılmış ardından ise zırhlı birliklerle birlikte yaklaşık 25 tank açılan koridorlar üzerinden muhalif güçlerle birlikte geçiş sağlamıştır. Bu birliklere TSK’nın özel kuvvetleri ve MİT’e bağlı özel birlikler eşlik etmiştir.
Temel olarak Fırat Kalkanı Operasyonu iki aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada Cerablus kentinin batı ve güneyindeki bölgeler ele geçirilerek kent kuşatılmıştır. Operasyonun ikinci aşamasında ise nihai olarak kent merkezine girilmiştir. Operasyona katılan muhaliflerin sayılarının 2-3 bin arasında olduğu değerlendirilmektedir.
2. Cerablus’un önemi nedir, Türkiye neden böyle bir operasyon başlattı?
Cerablus sahadaki tüm aktörler için büyük önem arzetmektedir. Kent, Fırat Nehri’nın batısında bulunması itibarıyla lojistik açıdan dikkate değerdir. Bununla birlikte Türkiye ile olan sınır kapısı, buraya yerleşecek olan Türkiye’nin desteklediği birliklere verilecek desteklerin ikmalini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca Cerablus hattından güneybatıya doğru başlatılacak olası bir harekat batı cephesinde arkasına Fırat’ı aldığından ve kuzey cephesinde ise Türkiye olduğundan daha rahat gerçekleşebilecektir. Türkiye’nin güvenli bölge projesini gerçekleştirmek için DAİŞ’e hem Çobanbey-Azez-Mare’den hem de Cerablus tarafından saldırılar gerçekleştirilebilecektir.
Temmuz 2012’de Suriye muhalefetinin kontrolü altına giren Cerablus, 2013 yılının sonlarına doğru DAİŞ tarafından ele geçirilmiştir. Son olarak DAİŞ Tel Abyad’ı kaybettikten sonra dışarıya açılan tek kapı olarak sadece Cerablus’u elinde tutmuştur. Nitekim bu nedenden dolayı Cerablus sınır kapısı üzerinden kaçak yollardan geçiş yapmak isteyen birçok kişi Türkiye tarafından da tutuklanmıştır. PYD ise 2015 yılının ortalarında Cerablus’a yönelik bir taarruzda bulunarak bölgeyi kendi kontrolü altına almayı hedeflemiştir. Böylelikle Kuzey Suriye’de ilan ettiği kantonları birleştirmeyi de amaçlamıştır. Bu nedenle, PYD’nin kantonlarının birleşmemesi ve Türkiye’nin sınır hattında daha fazla tehlike oluşturmaması adına Cerablus büyük önem taşımaktadır.
3. Operasyon sonrasında bölgesel boyutlar nasıl şekillenir?
Joe Biden’ın Ankara ziyareti kapsamında yaptığı açıklamalara bakıldığında tekrar tekrar “Türkiye’nin ABD’den daha iyi bir dostu olmadığına” vurgu yaptığı görülmüştür. Aynı zamanda bu ABD tarafından Türkiye’nin kendilerinden uzaklaşmaması yönünde olan isteği olarak da anlaşılabilmektedir. Bu bağlamda PYD/YPG’nin Fırat’ın doğusuna geri çekilmelerinin gerekliliğinin dile getirilmesi, ABD’nin Suriye politikası hususunda Türkiye’ye yakınlaştığı yönünde yorumlanabilir. Bunun dışında Esed rejiminden sadece ufak ölçekli bir tepkinin verilmesi Türkiye-İran görüşmelerinin de neticesi olarak görülebilir. Ayrıca Rusya ile girilen normalleşme süreci bundan sonra tarafların ortak düşmanları olarak DAİŞ’in yanı sıra PYD/YPG’nin dahil edildiği şeklinde anlaşılabilir. Türkiye Suriye krizinin ilk anlarından itibaren ülkenin toprak bütünlüğüyle alakalı sergilemiş olduğu duruş sebebiyle, bu yönde aynı fikirde olan taraflar arasında ortak bir zemin oluşmuştur. Sonuç olarak zamanında ABD’nin DAİŞ ile mücadele kapsamında oluşturduğu bu zemin, şimdi PKK/YPG’ye de karşı mücadeleye ve Suriye’nin bütünlüğünü koruma hedefli bir şekle evrilmektedir.
Diğer taraftan Fırat Kalkanı Operasyonu’na kadar özellikle Kuzey Halep bölgesinde yaşanan gelişmeler ve oluşan denklem PYD/YPG lehine seyrediyordu. ABD öncülüğündeki koalisyonun desteğini alan SDG/PYD/YPG hem DAİŞ’e hem de muhalefete karşı hızlı bir şekilde ilerleyiş katediyordu. Ancak bu operasyonla beraber artık Türkiye ve Türkiye’nin hava güçleri sahadaki denklemler üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Rus uçağının düşürülmesinden sonra Suriye hava sahasına ilk defa giren Türk uçakları, ABD öncülüğündeki koalisyonun hava sahasındaki tekelini de kırmıştır. Bu boyut göz önünde bulundurulduğunda önümüzdeki süreçte sahada köklü değişiklikler söz konusu olabilecektir. Şimdiye kadar DAİŞ ile mücadele bahanesi ile Kuzey Suriye’de bir PYD/YPG kuşağı kurmayı hedefleyen ve hızlı bir biçimde ilerleme kaydeden YPG, hem DAİŞ’le mücadeledeki konumunu hem de hava desteğinin tek alıcısı olma sıfatını kaybetmiştir. Muhalif gruplar ise bundan sonra hava desteği almaya devam ederlerse DAİŞ’e karşı ilerleyerek PYD/YPG’nin hareket alanını sınırlama imkânına kavuşacaktır. PYD/YPG ve DAİŞ’in gerilemesi ile beraber Türkiye’nin ve Suriye muhalefetinin pozisyonu güçlendirilecektir.
4. PYD/PKK’nın Suriye’nin kuzeyindeki varlığı Türkiye’ye nasıl bir tehdit oluşturmaktadır?
Suriye devriminin başında Esed rejimiyle muvazaalı bir ilişkiye girerek Afrin, Ayn el Arap ve Cezire bölgelerinde hakimiyet kuran PYD, bu bölgelerde kanton yönetimi ilan etmiştir. 2003 yılından beri PKK’nın Suriye örgütlenmesi olarak faaliyetlerini sürdürürken, nihai olarak Suriye’nin kuzeydoğusundan, kuzeybatısında yer alan Afrin’e kadar uzanan bir alanda elinde bulundurduğu bölgelerin toprak bütünlüğünü sağlayarak bir kuşak oluşturmayı hedeflemektedir. PYD ele geçirdiği bölgelerde demografik mühendislik yaparak yönetebileceği bir nüfus yapısı oluşturabilmek adına Arap ve Türkmenlere tehcir politikası uygulamaktadır. PYD aynı zamanda HPG’nin Türkiye içinde gerçekleştirdiği terör saldırıları için bir zemin teşkil etmekte ve lojistik yardım sağlamaktadır. ABD ile DAİŞ’e karşı mücadele görüntüsü altında kurduğu askeri angajmanla birlikte ciddi anlamda gücünü artırmış, buradan aldığı özgüvenle de 2015 yılında Kuzey Suriye Federasyonu’nu ilan etmiştir. Nihayetinde PYD hem Suriye’nin toprak bütünlüğüne hem de Türkiye’nin ulusal güvenliğine doğrudan hayati bir tehdit oluşturmaktadır.
5. Bundan sonra Türkiye hangi adımları atabilir?
Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu sonrasında daha önce de sık sık gündeme gelen güvenli bölgenin oluşturulması yönünde adımlar atması beklenebilir. Buna göre Azez-Cerablus arasındaki 90 km boyuna, 40 km enine olan bir alandan DAİŞ ve PYD/PKK terör örgütüne bağlı unsurlar temizlenerek, tampon bir bölgenin tesisi sağlanabilir. Böylelikle Türkiye’nin ulusal güvenliği adına önemli tehditler bertaraf edilirken aynı zamanda yerlerinden edilmiş bölge halkının tekrar güvenli bir şekilde evlerine dönebilmesi de temin edilebilecektir. Türkiye’nin bundan sonra atacağı adımların başında sınır hattını tamamen güvence altına alarak, kendisine müzahir Suriyeli muhalif unsurların güneye doğru bir derinlik oluşturmasını sağlamak olacaktır. Bununla birlikte oluşacak olan güç dengesindeki değişim ile beraber Türkiye İdlib-Halep’teki muhaliflerin birleşme çabalarına destek olup, rejimin karşısında masada ve sahada güçlü bir aktör olarak oturmalarını sağlayabilir. Suriye’nin kuzeyinde oluşacak yeni gerçeklikler Suriye’de siyasi çözüm çabalarına olumlu olarak yansıyacak, muhalefetin eşit bir taraf olarak müzakere masasına oturmasını ve Suriye’nin toprak bütünlüğü temelli görüşmelerin yapılmasını sağlayacaktır. Fırat Kalkanı Operasyonu siyasi müzakereleri daha reel bir zemine oturtacak olması sebebiyle de önem arzetmektedir.