İnsanın konuşmak istemeyeceği, yazmak istemeyeceği, sadece dizini kırıp bir köşede oturmak isteyeceği günler yaşıyoruz. "Herkesin ölümü kendi kıyametidir" diyor ya Hazreti Peygamber, ülkemizde 200'den fazla kıyametin koptuğu günler yaşıyoruz. Etrafımızda kıyametler koparken, başka meşgalelerle uğraşmak boş ve anlamsız geliyor insana.
An itibarıyla ne biliyoruz? Çoğumuzun üniversite sınavlarına çalışırken Ege Bölgesi’nin madenlerini ezberlediğimizde öğrendiğimiz Manisa Soma'da bir maden ocağında trafo patlaması sonucu yangın çıkıyor ve yüzlerce maden işçisi yerin metrelerce altında mahsur kalıyor. Yine bildiğimiz kadarıyla patlama vardiya değişimine rastladığı için içerde normal vardiyada bulabileceğinizden daha fazla işçi bulunuyor. Sonuç, yüzlerce can kaybı. Babalar, yeğenler, amcalar, dayılar, enişteler, arkadaşlar...
Madencilikten, çalışma şartlarından, emniyet tedbirlerinden veya sosyal güvenlik uygulamalarından anladığım görüntüsünü vermeyeceğim. Bildiğim, fikir sahibi olduğum konular değil. Fakat meselenin bana ve 70 milyona bakan ve içimizi yakan insani yönü hepimizi ilgilendiriyor. "Bu kaza engellenebilir miydi?" sorusu beni aşıyor ama eldeki verilere göre insanımıza hak ettiği değeri vermek için neler yapılabilir kısmıyla alakalı birçok kişinin olduğu gibi benim de söyleyeceklerim var.
Biraz kültürümüzden biraz da on yıllara yayılan sosyal-ekonomik şartlarımızdan kaynaklanan sebeplerden ötürü, iş ortamlarında gerekli güvenlik önlemlerinin alınmadığı tartışma götürmeyecek bir konu. Helal para peşindeki Anadolu insanı, ekmek için iş ortamında talep edici, sorgulayıcı ve zorlayıcı olamıyor. Belki de bu durum en ağır ve güvenlik açısından en büyük ihtimamın gösterilmesi gereken işlerde daha da belirgin bir şekilde göze batıyor. Sendikaların asli vazifesi de bu aslında, işçinin söyleyemediğini topluluğun gücüyle, pazarlık kabiliyetiyle ve yasal güvencesiyle işverene söylemek ve taleplerin makul olanını elde etmek. Türkiye'de sendikaların ekserisinin nasıl ve ne için çalıştığını konuşmaya gerek var mı?
İNSANI SAHİDEN MERKEZE KOYMAK
Benzer şekilde bu şartları denetlemekle görevli kurumların görevlerini ne kadar yerine getirdiğini mevzuattan bir adım öteye geçip kim olumlayabilir? Her şeyin ötesinde benzer kazaların yaşanmaya devam etmesi bile meseleye ilişkin felsefi bazı sorgulamalar içerisinde olmamız gerektiğini gösteriyor. İnsan değerlidir, nokta. İnsanın kendisinin değerini anlaması gibi, başkalarının da başka insanların değerini anlaması gerekiyor. İnsanı merkeze almanın salt bir retorikten ileriye geçmesi gerekiyor. Tepeden tırnağa, iktidardan muhalefete, sağdan sola kadar Yeni Türkiye gerçekten de insanı merkeze alabildiği ölçüde amacına ulaşacak.
Yaşanan acının tarifi yok. Soma'da ve dünyanın insana değer veren noktalarında yüksek şiddetli bir deprem yaşandı. Geldiğimiz nokta ise yaşadığımız ağır depremlerden sonra attığımız yapısal adımlara benzer uygulamaları, yasal düzenlemeleri ve eğitimleri hayata geçirmek zorunda olduğumuz bir nokta. Sorumluları adalet önüne getirmemiz gereken, aynı zamanda sorumluların kendilerini adalet terazisinde tartmaları ve sonuca göre hareket etmeleri gereken bir noktadayız. Ve geldiğimiz bu noktada atmamız gereken adımları, insan için atmalıyız ve insana siyasi malzeme olarak yaklaşanlara rağmen atmalıyız.
SINIRSIZ ACI
Soma bir kez daha gösterdi ki Türkiye'de bazı çevrelerin içerisinde bulunduğu psikoloji gerçekten de sorunlu. Dünyada sömürülmeyi hak