SETA > Yorum |
17 Aralık Kriz ve İmk nlar

17 Aralık: Kriz ve İmkânlar

17 Aralık süreci; din, cemaat ve ülke hayrına, cemaatin yazılım kodunu değiştirmeyi, cemaati bir sivil-dini-hizmet hareketi haline getirmeyi başarmalıdır.

17 Aralık operasyonu, biriki yıldır farklı aktör ve başlıklar üzerinden yeni Türkiye'nin Erdoğan ve AK Parti eliyle kurulmasını engellemeye yönelik çabaların en etkili hamlesidir. AK Parti, iç ve dış politikadaki tercih ve hamleleriyle hem içeride hem de dışarıda birçok aktör ve yapıyı rahatsız ettiği ölçüde çok yönlü saldırılara maruz kalmaktadır.

Önümüzdeki bir buçuk yıl içerisinde peş peşe gerçekleşecek üç seçim, hangi aktör ve zihniyetin Türkiye'yi yöneteceğini belirleyeceği için, siyasal mücadeleler keskinleşmektedir. Bu çerçevede, 17 Aralık operasyonu, altı ay önce meydana gelen Gezi eylemleriyle aynı düzlemde değerlendirilebilir. Aktör ve enstrümanlar farklı olsa da siyasal bağlam ve hedefler benzerdir. Gezi eylemlerindeki çevreci kaygılarla 17 Aralık operasyonundaki yolsuzluk iddiaları, siyasal mühendisliğin kamuflajından öte bir anlam taşımamaktadır.

17 Aralık operasyonu, sadece adli bir operasyon değil aynı zamanda siyasi bir operasyondur.

Operasyona siyasi nitelik kazandıran unsur, emniyet ve yargı bünyesinde koordineli hareket eden bir yapının kurumsal sorumluluklarını ve hiyerarşi silsilesini göz ardı ederek, kendi belirledikleri içerik ve zamanlamayla adli operasyon ve soruşturma yapma kapasitesine ulaşmış olması ve Fethullah Gülen'in yaptığı konuşmalarla sahip çıkması dolayısıyla bu yapının Gülen Cemaatiyle ilişkili olduğuna dair yaygın kanaattir.

NAİFLİĞE GEREK YOK!

Operasyonu gerçekleştiren aktörlerin bu iki özelliği göz önünde bulundurulmadan yapılan analizler, gerçekliği ıskalayarak ideal ilkeler üzerinden naif bir pozisyona savruluyor.

Normatif doğruluğa yaslanan ilk naiflik, aktörlerin kimliğini paranteze alarak, yargı bağımsızlığı, erklerin ayrılığı, yolsuzluklarla mücadele gibi yanlışlanamaz ilkeler üzerinden konuşmaktır. Doğrudur, demokratik bir siyasal sistemde bu ilkelerin tamamı geçerlidir. Ancak, yargı erkine mensup bir savcı veya hâkimin parçası olduğu bağımsız ve tarafsız yargı adına değil de mensup olduğu yapının öncelikleri doğrultusunda operasyon gerçekleştirdiğine dair yaygın bir kanaat ya da şüphe mevcutsa, bu şüpheler en nihayetinde başsavcıyı da kamuoyuna şikâyete mecbur bırakmışsa, bu ilkelere yaslanarak olayı analiz etmek ne kadar mümkündür?

Meseleyi cehalet perdesinin arkasından izlemeyi bilinçli olarak tercih etmemişsek, kamuoyuna yansıyan bilgi ve kanaatlere dayanarak şöyle bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir: bu yapı, mevzilendiği kurumlardaki imkânlarla stratejik değere sahip her türlü aktör ve kurumu sindirmeye yönelik mahrem bilgilere erişebiliyor, emniyet ve yargıdaki nüfuzu ile bu bilgileri operasyona çevirebiliyor, bu bilgiler üzerinden hem alternatif güç odaklarını sindirmeyi hem de hukuk dışı yolları kullanarak çıkar elde etmeyi başarabiliyor, kendi öncelikleri veya ittifak kurduğu ulusal ve küresel aktörlerin öncelikleri doğrultusunda seçilmiş siyasi iradenin politikalarını yönlendirmekten veya akamete uğratmaktan çekinmiyor.

Bu özellikleri dolayısıyla, bu yapı, demokratik siyaset ve sisteme, eski vesayet türlerinden daha fazla zarar verme kapasitesine sahip. Bunu görmeden, evrensel normatif ilkeler üzerinden yargı bağımsızlığı söylemine sığınmak, bu yapıya meşru bir alan açmaktan öte bir anlam taşımıyor. 17 Aralık operasyonu bağlamındaki ikinci naif pozisyon, fitne, maslahat, kardeşlik gibi yanlışlanamaz sağduyu mesajlarıyla sınırlı bir zemin üzerinden konuşmaktır. Bu pozisyon, Gülen Cemaati'nin, son dönemlerde, AK Parti iktidarını zayıflatmak &uu