ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs kararı seçim kampanyasında verdiği sözün yerine getirilmesidir. Seçmenlerine vaatleri gereği birleşik Kudüs'ün, Harem-i Şerif'in de bulunduğu Doğu Kudüs ile birlikte, İsrail'in başkenti olduğunu ilan etti. 1995'te ABD Kongresi'nin aldığı kararın uygulanması olan bu adım uluslararası hukuk ve BM kararlarına kesin bir şekilde aykırıdır. Gayrimeşru bir işgali meşrulaştırmaya çalışan tek yanlı ve gayri ahlaki olan bu karar hem tüm ülkelerin barışçıl söylemlerini hem de dünya halklarının vicdanını yaralamıştır. Hatta yapılan araştırmalara göre Amerikan halkının çoğunluğunun katılmadığı bir karar almıştır. Öte yandan hemen diğer bütün Batılı devletler ve tüm dünya kamuoyu bu pervasız ve hukuksuz karara karşı çıkan açıklamalar yaptı. Bu kararın Arap ülkelerinin yöneticileri ve halkları üzerinde kısa, orta ve uzun vadeli etkilerinin olması kaçınılmazdır. Öncelikle bu karar bölge halklarınınABD karşıtlığını ciddi şekilde artırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Bölge halkı Trump'ın bölgede kaos ve kargaşa isteyen siyasetinin farkındadır. Filistinliler başta olmak üzere Arap halkları kitlesel gösterilere başlayacaktır. Öte yandan Arap sokaklarındaki bu gösteriler İsrail yanlısı rejimlere karşı isyanlara dönüşme potansiyeline sahiptir. Kısacası zaten kaos içinde bulunan Ortadoğu'nun yeni bir kaos dalgasına maruz bırakılması söz konusu olabilir. İsrail'in bölgedeki gayrimeşru siyasetinin zirvesi olan birleşik Kudüs'ün başkent ilan edilmesinin ABD siyasetine bir getirisi de olmayacaktır. Olsa olsa Trump'ın şahsi bir siyasi yatırımı olarak okunabilir. Müslümanların en kutsal üçüncü beldesi ve Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs'ün işgali, Arap halkları ve Müslümanları birleştiren en önemli konulardan biridir. Kamuoyuna yönelik açıklamalarda bu kararı onaylayacak tek bir Arap yöneticinin çıkması düşünülemez. Uzun süredir ilk kez bütün Araplar bir konuda ortak tutum takındılar. Bundan dolayı Trump'ın bu kararıyla sadece ABD'nin Arap dünyasındaki meşruiyeti değil Beyaz Saray (ve İsrail) ile iş birliği yapmanın da meşruiyeti sorgulanacaktır. Trump'ın bu kararı Arap ülkelerinin yöneticilerini de farklı şekillerde etkileyecektir. Bir kere birlikte hareket ettiği Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır gibi ülkelerin zımni onayı olmadan bu kararın alınmış olması beklenmez. Bölgede Trump ile iş birliği yapan ve hiçbir zaman İsrail'i sorun olarak görmeyen bu ülke yöneticilerinin kamuoyuna yönelik muhalif açıklamalarının da pek bir hükmü yoktur.
Beş mesele Trump'ın Ortadoğu siyasetinin yürütülmesini önemli ölçüde damadı ve danışmanı olan Jared Kushner'a havale etmesi bu sorunu tetikledi. Radikal bir Yahudi olan ve siyaset tecrübesi bulunmayan Kushner, Suudi, BAE ve Mısır yöneticilerini İsrail çizgisine yakınlaştırdı. HAMAS'ı Gazze'nin yönetimini terk etmeye zorlayarak İsrail'in isteğini yerine getiren bu üç Arap ülkesi ile İsrail, Mahmud Abbas'ın Doğu Kudüs'ten vazgeçmesini sağlamaya çalışacak. Batıya bağımlı ve halktan kopuk bu rejimler Doğu Kudüs'süz bir barış (!) planınıFilistinlilere kabul ettirmeye, böylece Filistin toprakları gibi siyasetini de İsrail'in kontrolüne almaya çalışacaklar. İkincisi bundan sonra bu rejimlerin Trump ve İsrail ile iş birliği yapmalarının Arap halkları nezdinde meşru bir zemini kalmamıştır. ABD yanlısı rejimlerin, gelişmelerin farkında olan Arap halklarını aksi yönde ikna etmek hiç de kolay olmayacaktır. Bundan böyle bu rejimlerin ABD ve İsrail ile ilişkileri daha riskli olacaktır. Dolayısıyla yakın gelecekte ABD ve İsrail yanlısı Arap rejimleri ciddi iç istikrarsızlıklarla karşı karşıya kalabilirler. Üçüncüsü, Trump'ın bu kararının ABD karşıtı siyaset yapan İran gibi bölgesel aktörlerin politikalarına olumlu yansıması olacak. Ortadoğu'daki ABD karşıtı cephe güç kazanacak. Arap isyanları sırasında Arap halkları nezdindeki meşruiyetini kaybeden İran yeniden Arap sokaklarının sesi olacak ve meşruiyetini geri kazanacaktır. Böylece Tel Aviv ile Riyad'ın en büyük tehdit olarak gördüğü Tahran'ın itibarı artacaktır. Dördüncüsü, bölgedeki devlet-dışı aktörler ve terör örgütlerinin ABD'ye yönelik tehditleri ve saldırıları artabilir. Çünkü Kudüs sadece siyasi değil aynı zamanda dini bir sorundur ve bütün Müslüman ve Hıristiyanları ilgilendirmektedir. Terör örgütlerinin eline büyük bir koz veren bu karar Müslümanları şiddete kullanmaya zorluyor. Batılı ve Ortadoğulu radikal kesimler "medeniyetler çatışması" siyasetini devam ettirecekler. Son olarak Trump'ın bu tutumuyla birlikte ABD'nin İsrail ile Araplar arasında arabuluculuk yapma ihtimali -en azından bir süreliğine- ortadan kalktı. Bu kararla Doğu Kudüs'ün işgalini onaylamış olan ABD bölgedeki halklar ve siyasi aktörler nezdinde ciddi bir meşruiyet krizi yaşayacak. Halihazırda Doğu Asya'da Çin ile çatışan, Latin Amerika'da hiç sevilmeyen ve Avrupa ülkeleri ile gerilen Trump Amerikası, Trumpçı Arap rejimlerinin desteğini de kaybedebilir. Bu sorumsuz kararla ABD için kontrolü zor görünen dolayısıyla sürdürülebilirliği olmayan bir süreç başladı. Bu sürecin genel seyri ise daha çok ABD iç siyasetindeki gelişmelere bağlı olacaktır.
[Türkiye, 9 Aralık 2017].