SETA > Yorum |
Yeni Bir Devlet Telakkisi

Yeni Bir Devlet Telakkisi

Türkiye, bir yandan modernliğin yeni hallerine kendisini uyumlulaştırırken, diğer yandan ciddi bir dönüşüm yaşıyor: Güvenlikleştirici devlet zihniyetiyle hesaplaşıyor, siyasal merkezini yeniden tanımlıyor ve bölgesinde pasif değil, etkin bir güç olmaya çalışıyor.

İçinde yaşadığımız coğrafyada devlet her daim kurucu bir unsur olagelmiştir. Tarihin yapımında da, yazımında da devlet merkezde yer almış, siyasetten kültüre, ekonomiden tedrisata kadar her alanda belirleyici bir rol üstlenmiştir. Devlet telakkileri ve örgütlenme tarzları dönem dönem değişse de, devletin varlığı her daim sosyo-politik gerçekliği şekillendiren ana dinamik halini almıştır.

Devlet, bir dönem ahlaki varoluşun başlıca teminatı olarak görülmekte ve adalet dairesinin merkezine yerleştirilmekteyken, modern dönemde ulus temelli bir yapılanma halini almıştır. Bu anlamda Osmanlı Batılılaşması, aynı zamanda devletin yüz yıl süren dönüşümün de hikâyesidir. Bu dönem, idarenin merkezileştiği, bürokrasinin güçlendiği ve devlet-toplum ayrımının belirginleşmeye başladığı bir dönemdir de. Bürokratik aklın yön verdiği merkezileşme ve devleti toplum karşısında korunaklı ve imtiyazlı hale getirme çabası yoğunluğu gittikçe artan cebri uygulamaları beraberinde getirmiştir. Ulus-devlet modelinin ete kemiğe büründüğü yeni cumhuriyetle birlikte bu cebri uygulamalar daha da artmış, devlet, toplumu disipline etme arayışındaki bir makineye dönüşmüştür.

Ceberrut devletin varlığı, tevarüs ettiğimiz siyasal kültürün devlet algısını da patolojik bir hale getirmiştir. Bir yanda devlete aşkın bir rol biçen muhafazakâr yaklaşımlar, diğer yanda devleti bütün sorunların kaynağında gören Marksizan yaklaşımlar yer almıştır. Bunlardan birincisine Aydınlar Ocağı’nın, ikincisine Birikim çevresinin yaklaşımını örnek gösterebiliriz.

Bir taraf, devletin “şanlı geçmiş”ine vurgu yapıp, bütün sorunlarımızın çözümünü devletin fabrika ayarlarına dönülmesine bağlarken, bir taraf devletin (ideolojik, baskıcı) bütün aygıtlarıyla sömürü düzenini teminat altına alan bir araç olduğunu, bütün sorunların kaynağında yer aldığını iddia etmişlerdir. Bu iki yaklaşımın, sadece bu iki karşıt kutbu değil, farklı oranlarda da olsa İslamcı, sosyalist, Türkçü, Kürtçü ve Batıcı kesimleri etkilediğini belirtmemiz gerekir.

* * *

Adına ister küreselleşme diyelim, ister düşünümsel modernlik, ister ağ toplumu bugün tecrübe ettiğimiz yeni modernlik halleri bizi yeni bir devlet telakkisiyle karşı karşıya bırakmış durumda. 1990’lardan bu yana bu mesele literatürde “ulus-devletin erimesi” olarak tartışılıyor olsa da, yaşadığımız şey bunun çok ötesinde. Birincisi, dünyada ulus-devletler erimiyor. İkincisi ise, bu genel okuma Türkiye’de yaşanan sistemik dönüşümü açıklamaya yetmiyor. Türkiye, bir yandan modernliğin yeni hallerine kendisini uyumlulaştırırken, diğer yandan ciddi bir dönüşüm yaşıyor: Güvenlikleştirici devlet zihniyetiyle hesaplaşıyor, siyasal merkezini yeniden tanımlıyor ve bölgesinde pasif değil, etkin bir güç olmaya çalışıyor.

Bugünün siyasal seçkinleri, birbiriyle çatışan bu iki devlet telakkisini de aşmak durumunda olduklarını biliyorlar. Ve yeni bir devlet telakkisi oluşturmak gibi bir görev var önlerinde.

Erdoğan’ın öncülüğünü üstlendiği siyasal dönüşüm süreci şimdiden önümüze bir sentez koymuş durumda. Vesayetle mücadele süreci, her tür kötücül fiili meşrulaştırmaya yarayan aşkın devlet zihniyetini zayıflattı. Diğer taraftan, yeni siyasal seçkinler aşkın devlet vurgusu zayıflatılırken, ulusal ve uluslararası komplolar karşısında devletin itibarını korumayı teminat altına alacak bir söylemsel zemine ihtiyaç duyulduğunun da farklındalar. Ve bu zemini de her tür liberal vesayete rağmen üretmek zorundalar.

Türkiye’nin yeni siyasal seçkinleri, 2000’lerden bu yana “siyasetin kurumsallaştırılması” ve “devletin dönüştürülmesiyle” uğraşıyorlar. Devletin ceberrut politikaları tırpanlanıyor, devlet endoktrinasyon ve ideoloji transferi yapan bir mekanizma olmaktan uzaklaştırılıyor. Bir anlamda Türkiye, enstrümantal devletle tanışıyor.

Türkiye siyasetinde yeni dönem, birçok sıcak meseleyi tartışacağımız bir dönem olacak. Ancak bana kalırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yeni AK Parti yönetiminin Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni devlet telakkisini kurumsallaştırmak üzere sergileyecekleri performans çok daha temel bir mesele olarak önümüzde duracak.

[Akşam, 21 Ağustos 2014]