Cumhurbaşkanı Erdoğan 2015 genel seçimlerine giderken siyasetin gündemine yerleştirdiği başkanlık sistemini dün Cumhurbaşkanlığı sofrasında akademisyenlerle ve düşünce kuruluşu yetkilileri ile müzakere etti.
Tartışmanın "sağlıklı bir zemine oturması" için yaptığı istişarenin açılış konuşmasında 13 yıllık tecrübesinden hareketle başkanlık sistemini önerdiğini belirtti. Ahmet Necdet Sezer döneminde yaşanan sorunları içine atarak kamuoyu ile paylaşmadığını ifadelerine ekledi.
2007'de cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesine karar verilerek bu yola girildiğini ve yapılanın aslında "sistem güncellemesi" olacağını vurguladı.
Kendisinin başbakanlığı döneminde Anayasa Uzlaşma Komisyonu ile yeni bir anayasa çerçevesinde bunu yapmak istediklerini ancak muhalefetin yanaşmadığını hatırlattı. Yine, Erdoğan etkin yönetim, sivil anayasa daha fazla demokratikleşme hedeflerini içeren bu tartışmanın nihai kararının millette olduğunu şu cümleyle dile getirdi: "Şimdi kararı meydanlar verecek."
Spesifik bir model önermeyen Erdoğan, Türkiye'nin taklitçilik içinde olmadan, kendine özgü başkanlık modelini üretebileceğinin altını çizdi. Toplantıya katılan akademisyenlerin hepsi Türkiye'deki mevcut sistemin parlamenter sistem özelliğini yitirdiği üzerinde anlaşırken ekserisi de başkanlık sistemi ihtiyacına değindi.
Erdoğan'ın güçlü liderliğinin sistem değişimi için fırsat olduğunu belirten akademisyenler, başkanlık sisteminin halka iyi anlatılması ve muhalefetin korkularının teskin edilmesi yönünde görüş bildirdiler. Federalizm korkusu, yürütmenin otoriterleşmesi ve muhalefete alan kalmaması gibi konular bu korkulardan bazıları...
Toplantının ana teması Türkiye'nin kendi demokratik gelişiminin ihtiyaçlarına uygun bir başkanlık modelini üretmesi idi. Ancak bu tartışmanın önünde bazı zorluklar var. Bize özgü başkanlık modelinin "bize özgü olması" iki yönlü anlam içeriyor. İlki elbette, modelin Türkiye siyasetinin ihtiyaçlarını gözetmesi, kopya olmaması konusu. Buna kamuoyu olumlu yaklaşacaktır. Ancak "bize özgü" vurgusunun ikinci bir yanı var ki dikkatli yaklaşılması lazım. AK Parti'nin mevcut sistemin 13 yıldır değiştirmeye çalıştığı antidemokratik yanlarının bize özgü denilerek yeniden üretilmemesi lazım.
Dolayısıyla Türkiye modeli başkanlık demokrasimizi konsolide edecek bir perspektifle düşünülmeli. Sadece yürütme etkinliği üzerinden değil aynı zamanda hukukun üstünlüğü, Meclis'in önemi ve güçler ayrılığı prensipleri üzerinden konuşulmalı.
Böylesi bir tartışma hem Türkiye demokrasisini konsolide edecek hem de muhalefetin korkularını, kaygılarını yönetebilecektir. Aksi takdirde siyasetten tasfiye olacağını düşünen muhalefet parlamento dışı yöntemlere başvurabilir. Muhalefetin spesifik kamu politikalarını protesto için sokağa inmesi ciddi bir ihtimal olarak ortadadır. Gezi ve Kobani olaylarının hatırası taze. Bu yüzden başkanlık tartışması sistemin demokratikleşmesi ve yeni Anayasa bağlamında ele alınarak yeni gerginliklerden ve provokasyonlardan uzak durulabilir.
Nitekim AK Parti beklediği milletvekili çoğunluğunu elde etse bile başkanlık sistemine geçiş bir süre alacaktır. Erdoğan'ın da farkında olduğu bu geçiş sürecinin başarılı şekilde yönetilmesi AK Parti iktidarının cumhurbaşkanı ile uyumlu bir söylem ve pratik sergilemesine bağlı.
[Sabah, 20 Şubat 2015]