Gezi kalkışmasının üzerinden iki yıl geçti. Bu süreçte Türkiye bir darbe teşebbüsü yaşadı, iki seçim geçirdi. Şimdi de üçüncüsüne hazırlanıyor. Ve bu seçim Gezi olayları sonrasındaki ilk genel seçim. 30 Mart yerel ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine sıklıkla referansta bulunulan "Gezi ruhu"nun izine rastlanamadı. Hal böyle olsa da, bugün iki parti "Gezi ruhu"nun siyasal temsili konusunda yarış halinde: CHP ve HDP Gezi sosyolojisini kendilerinin temsil ettiğini iddia ediyorlar. Doğrusu HDP, PKK lideri Öcalan'dan aldığı talimat dolayısıyla hatırı sayılır bir süre Gezi kalkışmasına mesafeli durdu. CHP, daha ilk günlerden Gezi olaylarının kaymağını yemek istedi. Kalkışmanın arkasında olduğunu beyan etti. Olayların kitleselleşmesi sürecinde parti teşkilatları sahaya indi.
Ne var ki, Gezi kalkışmasını tertip edenler açısından CHP, yeterince şık bir siyasal mecra olarak görülmedi. Gezi'nin organizatörleri ısrarla kendilerini CHP'den ayrıştırmaya gayret ettiler. Fakat Gezi kalkışmasına iştirak eden gruplar açısından durum farklıydı. Onların kahir ekseriyeti zaten CHP'ye destek veriyordu. Gezi kalkışmasının organizatörleri ilk günlerde yeni bir siyasal oluşum fırsatından dem vurdular. Yaptıkları toplantılarda yeni bir parti kurup kuramayacaklarını tartıştılar. Fakat beceremediler. Günler geçtikçe HDP onlara, onlar da HDP'ye yaklaştılar. İlginç bir biçimde bugün Gezi kalkışmasının organizatörleri radikal birer HDP destekçisine dönüşmüş durumda. Gelinen noktada, bundan iki yıl önce her partiye mesafeli olduklarını iddia eden Gezicilerin öncü tipleri HDP'ye, kitlesi ise CHP'ye ilişmiş durumda. Bu da, ifade ettiğim gibi, CHP ve HDP'yi Gezi'nin siyasal mirası üzerinden bir çekişmenin içine itmiş durumda.
CHP ve HDP, sadece Gezi'nin "siyasal mirası"nı üleşmek noktasında değil, aynı zamanda Alevi oylarını alabilmek için de kıyasıya mücadele içinde. Özellikle Kürt Alevilerin oyları üzerinden yürüyen bir mücadele söz konusu. CHP de HDP de aday listelerini ve söylemlerini belirlerken bu rekabeti esas aldılar. CHP ve HDP'nin yarış içinde oldukları bir başka konu ise AK Parti ve Erdoğan karşıtlığının temsili meselesi. CHP lideri Kılıçdaroğlu, ilk defa bu seçimde Erdoğan karşıtlığının temsilini bir başka partiyle paylaşmak zorunda. HDP lideri Demirtaş, "Erdoğan'ın başkanlığı"nı engelleme misyonunu kendisine esas aldığını kamuoyuna deklare ederek Kılıçdaroğlu'nu geride bırakmış oldu. Bugün Erdoğan liderliğinde Türkiye'nin yaşadığı dönüşüm sürecine karşı olanlar sadece Kılıçdaroğlu'na değil, Demirtaş'a da bakıyorlar.
Seçimlere bir hafta kala, birçok mecrada, birçok aklı başında insan HDP ve AK Parti'nin arasındaki rekabetten bahsediyor. Esasında 7 Haziran seçimleri sürecinde AK Parti ve HDP arasında bir siyasal rekabet söz konusu değil. Dikkat edin, bir siyasal karşıtlık yok demiyorum. Bir siyasal rekabet yok diyorum. HDP'nin barajı aşıp aşmaması hiç kuşkusuz AK Parti'yi, AK Parti'nin seçim başarısını etkileyecek. Fakat bu HDP ve AK Parti arasında bir siyasal rekabetin yürüdüğü anlamına gelmiyor. Aynı şekilde Kürt seçmen üzerinden AK Parti ve HDP arasında bir rekabet olduğunu iddia edenler olabilir. Fakat bu noktada da hatırda tutulması gereken, AK Parti'ye oy veren dindar Kürt seçmenin HDP tasavvurunun, dindar Türk seçmenin CHP tasavvuru ile benzer özellikler gösterdiğidir.
7 Haziran seçimlerinde HDP'nin siyasal rakibi CHP'dir. Bir başka deyişle bu seçimde Türk sekülaristlerle Kürt sekülaristlerin rekabetinden söz ediyoruz. HDP, özellikle bunu gizlemeye ve seçim yarışını iktidar partisiyle yürüttüğü intibaı uyandırmaya çalışıyor. Seçim sürecindeki siyasal rekabet, seçmenin siyasal davranışlarını ne yönde etkileyebileceğinize ilişkindir.
Bugün HDP, CHP seçmeninin bir kısmını, CHP de HDP seçmeninin bir kısmını etkileme arayışı içinde. Bu bağlamda ne CHP ne de HDP, AK Parti seçmenine hitap edebilme özelliği gösteriyor.
[Sabah, 1 Haziran 2015]