Devlet Bahçeli'nin MHP'nin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermeyeceğini ve Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyeceğini açıklaması seçim ittifakı meselesini siyasetin en üst gündemine taşıdı. Bahçeli aynı açıklamasında 2019 Parlamento seçimlerinde de olası bir AK Parti-MHP ittifakına açık olduklarını vurguladı.
MHP'den gelen açıklamaların mahiyetini değerlendirirken Bahçeli'nin özellikle son birkaç yıldır siyasetin kritik dönemeçlerinde inisiyatif alarak ülke menfaatlerini partisinin çıkarlarının önüne koyduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu süreçlerde Bahçeli'nin ve MHP'nin tutumu Türkiye'deki pek çok krizin aşılmasında kritik bir rol oynadı. Her ne kadar MHP'nin krizli dönemlerdeki kritik rolü son birkaç yıldır ön plana çıkmış olsa da MHP önceki süreçlerde de ülke menfaatlerini öncelediğini zaman zaman ortaya koydu. 2007'de Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin geçerli olması için Mecliste en az 367 milletvekilinin bulunması gerektiği yönünde aldığı karar seçimlerin krize dönüşmesine neden olmuştu. O dönemde başta CHP olmak üzere Parlamentoda bulunan diğer partiler seçimleri engellemek için Meclis'e girmemişti.
Fakat Bahçeli'nin seçimler sonrasında yaptığı "Genel Kurul'a gireceğiz" açıklaması ve akabinde MHP'nin Meclisteki oylamalara katılması krizin çözülmesini sağladı. MHP'nin kriz çözücü tavrının bir diğer örneği ise başörtüsü yasağının kaldırılması sürecinde görüldü. AK Parti ve MHP'nin 2008'de üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik verdikleri teklif her iki partinin vekillerinin desteğiyle kabul edildi. Devlet Bahçeli bu süreçte sık sık Anayasa'daki eşitlik ilkesine atıf yaparak başörtüsü yasağının kaldırılmasını desteklerini ifade etti.
Yenikapı ruhu ve MHPÂ
MHP'nin kritik rolünün belirginleşmesi ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki süreçte yaşandı.
MHP, AK Parti ile beraber darbeye ve darbenin faili FETÖ'ye en net biçimde tepki gösteren ve bu tavrı kesintisiz biçimde sürdüren parti oldu. Darbe girişimi sonrasında oluşan Yenikapı ruhuna uygun bir şekilde ülkenin asli menfaatlerini öncelerken Türkiye'deki hükümet sistemi değişikliği meselesinde AK Parti'ye destek vererek referanduma gidilen sürecin önünü açtı. Üstelik bu süreçte çeşitli dış müdahalelerle MHP yıpratılmasına ve ısrarla "yüzde 60'lık blok" içine dahil edilmeye çalışılmasına rağmen Bahçeli Türkiye'nin menfaatlerini önceleyen tavrını sürdürdü. Bahçeli'nin son açıklamaları da 2019'a doğru gidilen süreçte MHP'nin bu tavrını sürdüreceğini gösterirken partinin kırmızı çizgilerini de ortaya koyuyor. Bu durum aynı zamanda 2019'un Yenikapı ruhuna taraf kesimlerle diğerleri arasında geçecek bir yarış olacağını belirtiyor. Bahçeli'den gelen açıklamaların detayına inildiğinde parlamento seçimlerinde olası bir ittifakın yasal bir arka plana ihtiyaç duyduğu vurgusu görülüyor. Dolayısıyla buradaki temel meselenin kanuni düzenlemeler ile seçim ittifakının yasalaştırılması ve ittifaka dahil partilerin aldıkları oy oranlarını net bir biçimde ortaya koyan bir değişikliğin gerçekleştirilmesi olabileceği söylenebilir. Örneğin "alternatif oylama" (alternative voting) ile "tek seferli devredilebilir oy" (single transferrable vote) sistemlerinde olduğu gibi seçim öncesi yasal ittifaklara daha fazla imkan sunan sistemler gündeme gelebilir. Yine Bahçeli'nin açıklamasında MHP'nin olası bir ittifakta herhangi bir koltuk beklentisinde olmadığını ifade etmesi birlikteliğin seçim öncesi ile sınırlı kalacağını vurguluyor.
Karşı ittifak ihtimaliÂ
İttifak meselesini değerlendirirken olası bir ittifakın karşı ittifak oluşturulması ihtimalini güçlendireceği hususunu da akılda bulundurmak gerek. Siyaset bilimi literatüründe ikaz teorisi olarak formüle edilen yaklaşımda da vurgulandığı gibi uzun yıllardır tek parti iktidarının görüldüğü ülkelerde ideolojik yönden farklı partiler tek parti iktidarına karşı ittifak kurmaya daha yatkın oluyor. Bu kapsamda seçim öncesi ittifak kuran partilerin temel amacının tek parti iktidarını değiştirecek bir güce sahip oldukları iddiasıyla insanların oy tercihini etkilemek olduğu görülüyor. Türkiye'de muhalif çevrelerin özellikle 16 Nisan referandumu sonrasında CHP-HDP-İYİ Parti ittifakının oluşturulması gerektiğine yönelik söylemleri de bu çerçevede okunmalıdır. Her ne kadar bu üç partiden de zaman zaman ittifak kurulması yönünde üst düzey açıklamalar yapılsa da bu konuda somut bir adım atılmadığının altını çizmek gerekiyor.
Sonuç olarak yeni dönemde Türkiye siyasetinin ana gündemini ittifaklar ve bu hususla ilgili meselelerin oluşturacağı söylenebilir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş ile birlikte dönüşecek siyasal kültürün bir parçası olarak ittifak meselesinin Türkiye siyasetinin geleceğini şekillendirecek temel olgulardan biri olacağı unutulmamalıdır.
[Sabah, 13 Ocak 2018].